"Gerçekten" haber verir 22 Aralık 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Ali FERŞADOĞLU

Cihad ve müsbet hareket



Batıyı, özellikle laik çevreleri endişelendiren konulardan birisi İslâm’daki cihad anlayışıdır. Aslında onları endişelendiren ve ürküten, Kur’ân’ın öngördüğü cihad değil; bir kısım “dinde hassas, muhakeme-i akliyede noksan” ve İslâmın ruhunu kavrayamamış bazı safdillerin anlayışı, radikal halleridir.

Güya “Cihad ediyoruz; İslâmiyeti müdafaa ediyoruz!” diye, menfî/olumsuz yaklaşımlar sergileyerek şiddete, radikalizme yönelerek hizmet yerine, hezimete sebep oluyorlar. İlim ve fikirle mücadele edemeyen kaba kuvvete, şiddete sarılır!

Ne yazık ki, “ifsat ve zındıka komiteleri”, cehalet, dışlanmışlık, sindirilmişlik ve sıkışmışlığın eseri olan bu radikal hareketleri İslâmdan kaynaklanıyor gibi gösteriyor ve kullanıyor...

Gerek 20. asrın başlarında, gerekse 20. asrın ortalarında Ortadoğu’da, sair İslâm veya Batı ülkelerinde İslâm adına sergilenen menfî hareketler, şiddete dayalı tepkiler bu cümleden sayılabilir.

Eğer, Bediüzzaman’ın Türkiye’deki gibi ortaya koyduğu müsbet hareket benimsenseydi, Mısır, Cezayir, Tunus gibi İslâm ülkelerinde şiddet yaşanmaz, ortalık kan gölüne dönmezdi.

Evet, gerek gayr-i müslimlerin, gerekse laik çevrelerin endişelendikleri hususlardan birisi de Kur’ân’daki “cihad” kavramıdır. Cihadı, sanki şiddete dayalı bir mücadele zannediyorlar.

Oysa Arapça, “c-h-d” kökünden türeyen cihad; çalışmak, çabalamak, gayret etmek; meşakkati yüklenme adına olanca takatı göstermek, düşmana karşı yapılan müdafaada bütün gücü harcama, anlamındadır. Maddî güç, silâhlı mücadeleden ziyade manevî, ilmî, fikrî mücadeleyi ifade eder. Kur’ân’ın, “Sakın kâfirlere itaat etme ve Kur’ân’a dayanarak onlara karşı olanca gücünle büyük bir cihad gerçekleştir”1 fermanı bu hakikati vurgular. Savaş izninin bu âyetten 13 sene sonra verilmesi, “cihad”ın mânevî, kültürel olduğunu gösterir.

İslâm literatüründe silâhlı mücadele/savaş daha ziyade “kıtal” kelimesi ile ifade edilmesi de bu hakikati teyid eder. İslâmın savaş anlayışı, tecavüze değil, müdafaaya yöneliktir. Savaşların başlatıcısı Müslümanlar değildir. Daima hakkı ve adaleti yayma, müdafaa veya zulmü ortadan kaldırma makamındadırlar.

Yüce Nebî (asm), İslâm mukadderatıyla ilgili büyük bir savaştan dönüşte “Küçük cihaddan büyük cihada döndük” demişti. Büyük cihadın ne olduğu sorulduğunda, “Kişinin hevâ ve hevesine karşı gerçekleştirdiği savaştır ki, bu cihadın en büyüğüdür” şeklinde cevap vermesi de2 bu mânâyı ispatlar.

Cihad, zahirdeki düşmana karşı müdafaayı, şeytana ve nefse karşı direnme ve mücadeleyi esas alır. Bu çerçevede değerlendirildiğinde cihad, İslâm adına yapılan her türlü aktivitedir.3 Ruh ve duygularımızı tekâmül ettirmek için hayatın bütün katmanlarında geçerli olan ibadet ve ahlâkî hakikatleri hayata geçirmenin de adıdır.

Cihad, “Bizi Allah’tan uzaklaştıracak her şeye karşı uyanık ve tetikte olmak; Allah’ın bizim şahıslarımızda ve İslâm toplumunda murad ettiği uyumu gerçekleştirmek adına verilen gayrettir.”4 “İnsanları Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütlerle çağır...” 5 emri de buna yönelik.

Bahtiyarız ki, Bediüzzaman, maddî cihad yerine, “mânevî cihad”ı öne çıkararak ve “müsbet hareket” stratejisini geliştirerek fitne, fesat, nifak ve şikakı doğuracak, asayişi zedeleyecek her türlü hareketlerin önüne set çekmiştir. Bu husustaki sağlam ölçüleri, bizzat nefsinde yaşayarak ortaya koymuştur. Böylece insanlarımızı şiddete düşmekten, başkalarını da şiddete maruz kalmaktan kurtarmıştır. Ne var ki, onun geliştirdiği bu strateji, hem ilim-fikir ehli, hem yöneticiler tarafından tahlil edilmeyi, müzakereyi, anlaşılmayı, yaygınlaşmayı ve uygulanmayı bekliyor.

Dipnotlar:

1- Furkan: 52; 2- Feyzü’l-Kadir, 4/511; Keşfü’l-Hafâ, 1/511; 3- Seyyid Hüseyin Nasr, İslâm, 96. 4- Nasr, İslâm, 97. 5- Nahl: 125.

22.12.2008

E-Posta: [email protected] [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (20.12.2008) - Yöneticileri sorgulama cesareti ve şeffaflık

  (19.12.2008) - İslâmda yönetim biçimi

  (17.12.2008) - Tenkit meselesinde dikkat edilecek hususlar

  (15.12.2008) - Tenkit ayrı, hakkın hatırını âlî tutmak ayrıdır

  (14.12.2008) - Uhud’un hazin sonucunu rüyasında gördüğü halde meşvereti esas aldı!

  (13.12.2008) - Tenkidin psikolojisi ve mihenk

  (11.12.2008) - Bende gerçek Alevîyim!

  (10.12.2008) - Olumsuz duygular müsbete kanalize etmek

  (09.12.2008) - Bayramlar, temel duygular

  (08.12.2008) - Müsbet hareket ve barış: Hudeybiye örneği

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır