14 senedir beklediğimiz an 11 Nisan akşamı telefonumuza düşen bir mesajla geliverdi.
Bu müjdenin sevinciyle doyasıya ağlamıştım. 7 Haziran’da Mekke’de başlayan hac yolculuğumuz 15 Temmuzda Medine’de son bulmuştu. Allah 60 yıllık günahlarımın kirlerinden arındırmaya, kalpteki kasaveti yumuşatmaya, kısacası Arafat’ta tevbelerimi kabul etmeye çağırmıştı. İlk insan ve ilk aile hayatının başladığı yerin çok yakınında, kainatın kalbi, merkezi Beytullah’a davetliydim. Rabbim bizleri orada 38 gün misafir edecekti.
Kal-u bela’da verdiğimiz söze vefaen, Allah’ın kitaplarına imanen, Peygamberimizin (ASM) sünnetine ittibaen Kâbe’yi tavaf edip “lebbeyk, Allahümme lebbeyk” (Buyur Allah’ım buyur) nidalarıyla pervane olmaya geldim. Hacer validemizin oğlu İsmail’e su ve yiyecek bulmak için koşuşturduğu Safa ve Merve tepeleri arasında sa’y yaparak sabrını yaşamaya ve acısını hissetmeye geldik. 46° sıcaklık altında kavrulan bedenlerimizle susuzluktan birbirine yapışan dudaklarımızı buz gibi zemzem ile ıslattık. Kana kana içtik. İçerken, “Ya Rab! Senden faydalı ilim, bol rızık ve bütün dertlerimize şifalar istiyorum.” diye yalvardık. Beytullah etrafında nurdan bir halka olduk. Suya düşen taşın dışa doğru büyüyen halkaları gibi ön safında serzakir olduğumuz bu nurani halka, yeryüzünde bütün namaz kılanların kıblesi olan Kâbe’nin etrafında bütün yeryüzünü kaplayan milyonlar nurani halkalar olmaya geldik.
Gökte meleklerin ve ruhanilerin halkalarına merkez olmaya geldik. Hz. İbrahim (AS) gibi şeytanın vesveselerini taş yağdırarak atmaya geldik. Arafat’ta milyonlar el kaldırıp dualarla yalvarıp affına geldik. Her milletten seçip davet ettin, bizleri de bu davetine dahil ettin. Şükür ile nimetinin kadrini bildiğimizi ilan etmeye geldik. Arafat vakfesi sonrasında anamızdan yeni doğmuş gibi günahlarımızdan arındıracağını vaadettin. Aklımızda hiçbir şüphe, tereddüt kalmaksızın inandık ki Allah’ım bizi her şeyimizle affettin. Bizler de Arafat’taki nasuh tevbemize sadık kalmak, ömrümüzün sonuna kadar hacı ünvanı bahşedilmişler olarak bir daha günahlarla kalbimizi karartıp kirletmemeye ahdettik, söz verdik. Bu ahdimizle bizi yaşat. Müslüman olarak kabre imanla girmeyi nasib et Allah’ım.
Duygularım sel gibi akıp gidiyor. Fakat kısa kesmek gerek. Allah, dileyen bütün kardeşlerimizi bu kutsal davetine ve icabetine mazhar eylesin. Amin!