"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hayati beyin hayat hikâyesi

23 Aralık 2012, Pazar
O bir Anadolu çocuğu…
Çanakkale’nin bir köyünden.
Babası bir din görevlisi idi.
Yokluk ve imkânsızlıkların kol gezdiği yıllardır.
Yatılı İmam Hatip Lisesinde okumaktadır Hayati Bey.
Hayat şartları zordur.
Anneden, babadan ve kardeşlerinden ayrıdır.
O yaşlarda gurbet ve ayrılık çok acıdır.
Neyse okul biter, mezun olur Hayati Bey.
Hayati Bey Bakanlık’ta idareci olarak çalışmaktadır.
Daha sonra Diyanet’te kadro alır ve tayini Mersin Anamur’da bir köye çıkar.
Heyecan içinde Mersin’e gider Hayati Bey.
Köyün doğu şartlarından bir farkı yoktur.
Sukut-u hayale uğrar.
Müftülükten:
“Sen duâ et, daha yolu bile olmayan bir çok köye düşmedin” derler.
Neyse sıra köye gitmeye gelir; yol stablizedir.
Takım elbisesi, üstü açık araçta toz duman içinde kalır.
Köye ulaşırken bir kaç köyde duraklayıp nefes alırlar, tozlarını silkelerler.
Nihayet köye ulaşırlar.
Yetmiş hanelik bir köyde evler Karadeniz evleri gibi birbirinden uzaktır.
Cemaat ise vakit namazlarında tek tüktür.
Daha on yedi yaşındaki Hayati Bey büyük bir bunalım geçirir.
Üniversite imtihan sonuçları gelir.
Okulun son sınıf birincisi olmasına rağmen tıp ve eczacılık bölümlerini tutturamamıştır.
Ankara’ya gider.
Tayin için uğraşır.
Fakat nafiledir.
Bir yılı geçmeden bir yere nakli mümkün değildir.
Yatılı okuduğu için mecburî görev yapmak mecburiyetindedir.
Sonra kanunî bir çaresini bulur ve Hayati Bey istifa eder.
Köyde medenî şartlardan uzak hayat böyle bir yola sevk etmiştir onu…
Tuvaletler dahi dışarıda ve iptidaîdir.
Haftada bir defa köyden ilçeye üstü açık araç vardır.
Daha sonra Hayati Bey İlahiyat Fakültesini kazanır.
Nurlar ile hayat hikâyesi burada başlar.
Büyük bir idealin yolcusu olmuştur.
Okulda başarılı ve meslekî hayatına aşıktır.
Nurlar ise bu hayat yolunda bir rehber olmuştur.
Okulda bir çok dâvâ arkadaşları vardır.
Adnan Gayberi’den daha nicelerine…
Okul hayatı, dershane hayatı beraber yaşanmaktadır.
Bir noktada Hayati Bey her iki eğitimi birden almaktadır.
İmkânlar o yıllarda hayli kıttır.
Yemeklerini kendileri yapar, çamaşırlarını yine kendileri yıkarlar.
Okul yılları böylece tamamlanır.
Ama Nur hizmetindeki talebelik hayatın sonuna kadar devam edecektir.
Öğretmenlik hayatı başlar.
Mukaddes dinimizi muhtaç gönüllere ulaştırma zamanıdır.
İlahiyat kültürü ve Risale-i Nur’daki engin iman hazinesi ile verimli bir eğitim hayatı devam eder yıllarca.
Daha sonraki yıllarda idarecilik yılları başlar.
Onda da başarılı olur Hayati Bey.
Nur hizmeti ufkunda yeni hizmet hamleleri yaşatır.
Zira biliyordur ki; bu meslek sadece maaş için yapılırsa, bir maaş dilenciliğinden farkı yoktur.
Öğretmenin makamı “ya minare başı veya kuyu dibi”dir. Ortası yoktur onun için.
Bir Peygamber, bir müceddid, bir âlim makamı idi...
Körpe yavrular saf ve temiz bir kâğıt parçası gibidir.
Ona nasıl çizgi çekerseniz öyle netice alırsınız.
Kur’ân-ı Kerim ders kitabının ilk sayfasına, Matematik kitabının ilk sahifesine ve ne kadar kitap varsa onların başına, bir partinin geçmişte genel başkanlığını yapmış bir zatın resminin konulması hangi gayeye hizmet ettiğini biliyoruz.
İşte bu hayatî hayat şartları içinde geçiyor Hayati Beyin hayat halleri.
Bu eğitim insanları mecburen iki yüzlü yapıyor, öğrencileri iki yüzlü yapıyor.
Okuldan ziyade bir kışla nizamı altında eğitim yapılıyor.
“Hazır ol!”, “Rahat!” komutları altında çocuklar çileden çıkıyor.
Üstelik her sabah söyledikleri:
“Türk’üm, doğruyum...” teraneleri işin cabası.
Böylece bir çok Hayati Beylerin bu cenderede dişleri gıcırdayarak hizmet veriyorlar.
Sadece Hayati Bey mi?
Hayır bir baştan bir başa ülke genelinde hayat halleri böyle yaşanıyor.
Demirperde ülkelerinde yaşanan bu hareketlerin bu çağda ülkemizde yaşanması tam bir cinayettir.
Başörtüsünü hâlâ öcü gibi gören bir idare ve iradenin mantığını anlamak mümkün değildir. Giyim kuşamı serbest bırakmışsın güya!
“Bir millet cehalet ile hukukunu bilmezse, ehl-i hamiyeti dahi müstebit eder” tesbitinde Bediüzzaman ne kadar haklıdır.
Veliler “uysal koyun” olduğu sürece bu haller daha çok zaman yaşanacağı bir vakıadır.
Arada kalan masum yavrulardır.
Her şeyi yetkili ve etkililer bilir.
Öğrencilere bir köle nazarı ile bakan bir yönetimden ne fayda görebiliriz?
İşte Hayati Beylerin hayat hikâyeleri böyle devam eder.
Arslanları kediye boğdurmak buna derler.
Ama nereye kadar?
Buna bir çare bulacak bir hamiyetli güçlü sese ihtiyaç vardır.
Bir gün muhakkak bu idare iş başına gelecektir.
Bediüzzaman bunun mücadelesini verdi.
“İnşaallah Demokratlar istibdad-ı mutlakı kaldırıp tam bir hürriyet-i şer’iyeye vesile olacaklar” müjdesine inanıyoruz.
Yoksa, günü kurtarmaya çalışanlar ile bu meselenin hallolacağı yoktur.
Üstadımız ne söyledi de zaman onu tasdik etmedi?
 
RAŞİT YÜCEL
Okunma Sayısı: 900
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı