Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 14 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

İslam YAŞAR

Bu zamanda çocuk olmak



........amam, ........emem.

Zamane çocuklarının en çok kullandıkları ekler bunlar. Kendilerine tekabül eden bir iş olduğunda, genellikle fiillerin sonuna bu gibi ekler getirerek kuruyorlar cümlelerini.

Yapamam, edemem, gidemem, gelemem, başaramam, kazanamam gibi kelimelerle biten sözler söyledikçe, konuşmalarına hakim olan menfî mânâlar hâl ve hareketlerine de aksediyor.

O zaman yüz hatları gerginleşiyor, tavırları bedbinleşiyor, gözlerinin ışığı sönüyor, zihinleri karışıyor, his ve hayal dünyaları altüst oluyor. Basit sebeplerle ya ağlayıp sızlıyorlar, ya bağırıp çağırıyorlar ve hem kendilerinin yaşama sevinçleri kayboluyor, hem de çevrelerinin huzuru kaçıyor.

Bilhassa talebeler arasında sıkça yaşanan ve imtihan zamanları yaklaştıkça artarak infial hâlini alan bu gibi hâl ve hareketler, biraz da onların kendilerine su-i zan etmeleri şeklinde tezahür ediyor.

Kendine bile su-i zan ederek özgüvenini kaybeden insan, hele bir de çocuk ise, çevresindeki her şeye, herkese, her hâle, harekete, hadiseye o nazarla bakarak insanlara güvenini de kaybediyor.

Ortada bariz bir sebep yokken yapılan ve genellikle vehmî korkularla, hissî kuruntularla beslenen bu zanlar, “Hüsn-ü zan mümkün oldukça su-i zan edilmez” hükmünün ihlâli mânâsına geliyor.

Halbuki aileler çocuklarının kendilerine güven kazanmaları ve o olumsuz eklerin yerine ‘.......arım, .......erim’ gibi olumlu türlerini kullanarak müsbet mânâlı sözler söylemelerini sağlamak için maddî, mânevî her fedakârlığa katlanıyorlar.

Ne var ki, anneler, babalar gayret ettikçe, gençlerin çalışma azimleri azalıyor, malayanî meşguliyetlere temayülleri artıyor. Ebeveynlerinin çırpınışlarını gördükçe suçluluk duygusuna kapılıp içlerine kapanıyorlar ve vicdanlarının sesini susturmak için yanlış yollara sapıyorlar.

Dış unsurların tazyiki ve iç heveslerin tahriki ile hareketlenen bu hisler, yalnız gençlerin dünyasını karartıp ailelerinin huzurunu bozmakla kalmıyor; menhus bir sis hâlinde cemiyetin, milletin, devletin ve beşeriyetin geleceğini de sarıyor.

Neticede kaybeden yine insan ve insanlık oluyor.

Tıpkı şu temsilî hikâyede olduğu gibi:

***

.......... orta hâlli bir ailenin ilk çocuğuydu. Ona ailenin geleceği nazarı ile bakan annesi ve babası, onunla hayata yepyeni bir başlangıç yapma hevesine kapıldılar.

Sülâlede asırlardır itibar edilen bir an’ane olduğu, kendileri de dedelerinin, ninelerinin adlarını severek taşıdıkları hâlde, her şeyinin yeni olmasını istediklerinden çocuklarına daha önce pek duyulmamış değişik bir isim verdiler.

Çocuk büyüdükçe ilgileri ve itinaları arttı. Yemeyip yedirdiler, giymeyip giydirdiler, çeşit çeşit oyuncaklar, türlü türlü eşyalar aldılar ve onun mutlu olması için bir dediğini ikiletmediler.

O da bu ilgi ve itinaya ziyadesiyle mukabele etti, her vesile ile etrafa gülücükler dağıttı, oynadı oynattı, neşelendi neşelendirdi ve ailenin mutluluk kaynağı oldu.

Bu sevgi sıcaklığının da tesiriyle çabucak büyüyen .........., ailesini sevme safhasını tamamlayıp tanıma faslına başladığı günlerde annesi ve babası farklı bir telâşın içine girdiler.

Aileyi saran telâşın yine kendisi ile ilgili olduğunu hissedip sebebini sorduğunda onların kendisi için çevrede güzel bir anaokulu aradıklarını öğrenince şaşırdı.

Annesini, babasını çok sevmişti ama henüz tam olarak tanımamıştı. Bütün zamanını onların yanında geçirerek hayata âşina olmaya hazırlandığı sırada, günün belli saatlerinde de olsa onlardan uzak kalma ihtimali duygularını dağlamaya yetti.

Onların karşısına geçip ‘Ana, baba okulu olmaz; ananın, babanın bulunduğu yer okul olur’ diye haykıramadı ama ağlayıp sızlayarak ana okuluna gitmek istemediğini anlatmaya çalıştı.

Aslında onlar da biliyorlardı ailenin bir hayat okulu olduğunu ve hayatın ancak orada öğrenilebileceğini. Kendileri de hayatın ana kaidelerini ve temel bilgilerini aile ocağında öğrenmişler, ilk tecrübelerini orada kazanmışlardı.

Bunun yanı sıra Said Nursî’nin “Bir insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi onun validesidir” dediğini, “Ben şefkat dersimi annemden, nizam ve intizam dersini de babamdan aldım” diyerek annenin, babanın çocuğun eğitimi üzerindeki tesirini nazara verdiğini biliyorlardı.

Annesinin ve babasının, Fatih semtini Mehmed Akif için âdeta bir mektep yaptığını; Necip Fazıl’ın, annesinin bir tek sözü üzerine şair olmaya karar verip yıllarca çalışarak büyük bir şair olduğunu; Yahya Kemal, Ahmed Haşim gibi şairlerin de san’atlarının bütün malzemesini anneleri ile gezdikleri yerlerden aldıklarını duymuşlardı.

Buna rağmen onlardan ziyade çocuklarını yuvaya veya ana okuluna gönderen bazı ailelere özenerek bütçelerini zorlamak pahasına kendilerine göre çok iyi bir anaokulu buldular.

O günden sonra çocuğa sık sık anaokulunun faydalarından söz ettilerse de anlattıklarını dinlemediğini görünce onlar da onun ağlamalarına, sızlanmalarına, huysuzlaşıp hırçınlaşmasına pek aldırmadılar.

İlk gün annesi ve babası kendisi ile birlikte geldiklerinden ne olduğunu anlamadı. İkinci, üçüncü ve dördüncü günlerde de annesi yanında geldiği için fazla zorlanmadı ama ondan sonraki günlerde hayatın gerçekleriyle yüz yüze gelmeye başladı.

...........’nin, anaokulunda ilk tattığı duygu yabancılık oldu. Çünkü okuldan sınıftaki eşyalara, öğretmenlerinden arkadaşlarına, eğitim malzemelerinden üzerindeki formaya varıncaya kadar her şey yabancıydı.

Ardından yalnızlığı yaşadı. Gerçi başında öğretmenleri, yanında arkadaşları, etrafta hademeler ve başka insanlar vardı ama herkes kendi işiyle uğraşıp hâliyle hallendiğinden kendini onların arasında yapayalnız hissetti.

Bu arada öğretmenleri onlara yeni oyunlar öğrettiler, renkli resimler yaptırdılar, değişik çizgiler çizdirdiler, daha önce hiç duymadıkları isimlerden, tanımadıkları insanlardan söz ettiler, geçmişte yaşanan bazı hadiseleri anlattılar.

Ders dışı çalışmalarda plastik oyuncaklarla sevimsiz oyunlar oynadılar, yan yana dizilip el ele tutuşarak yürüyüşler yaptılar, marşlar söylediler, şiirler ezberlediler, roller canlandırdılar.

Teneffüslerde arkadaşları ile oynaşırken birbirlerinden etkilenerek sulu şakalar yapmak, kötü sözler söylemek, el kol hareketleriyle farklı şeyler ihsas etmek, galiz küfürler savurmak gibi kötü huylar edindiler.

Mümkün olduğu kadar kötü huylardan uzak durmaya çalışan ........... anlatılanları dinledi, söylenenleri öğrendi, istenenleri yaptı, oyunlara iştirak etti, korolara katıldı, takımlardaki yerini aldı ve verilen vazifeleri başarı ile yaptı ise de hiçbirinden zevk almadı.

İsteyerek yaptığı tek şey, akşamları eve geldiğinde annesiyle, babasıyla değişik şeyler konuşup farklı hâller yaşayarak hemhâl olup hasret gidermekti. Fakat onlar okulda gününün nasıl geçtiğini sormanın dışında pek bir şey yapmayınca ev de cazibesini kaybetti.

Hâl böyle olunca evde yemek vakitlerinin ve bazı televizyon programlarının dışında aile fertlerini bir araya getirecek başka vesile kalmadı ve fiilen değilse bile hissen birbirlerinden uzaklaşmaya başladılar.

Bu irtibat eksikliğini kuşak farkının neticesi sayan ve iyi bir eğitim aldığı takdirde zamanla düzeleceğini düşünen ailesi ilkokula gitme vakti gelince hatırlı dostlarının tavassutunu kullanıp bir miktar bağış yaparak onu çevredeki gözde okullardan birine kaydettirdi.

O da ailesinin gösterdiği bu fedakârlığa yüksek notlar alarak mukabele etmeye karar vererek kendince plânlar yapıp programlar hazırladı ve düzenli bir şekilde çalışmaya başladı.

O sene okumayı çabuk söküp yazmaya başlayan ilk talebeler arasına girmeyi başardı. Eve sık sık yakasında kurdeleyle geldiği için ailesi de mükâfat olarak ona güzel bir bisiklet aldı.

Bisiklete binmeyi çok sevdiğinden, yaz boyunca âdeta hiç ayağı yere değmedi. Annesinin ikazlarına rağmen arkadaşları ile birlikte parklarda, caddelerde, sokaklarda geç vakitlere kadar bisiklet sürdü, oyunlar oynadı.

İkinci sınıfta öğretmenin, bazı spor dallarına istidatlı olduğunu söylemesi üzerine ailesi onu hafta sonları okulda açılan spor kurslarına yazdırınca haftanın her günü okula gitmek zorunda kaldı.

Üçüncü sınıfta gösterdiği başarının mükâfâtı olarak alınan bilgisayar onu akşamları geç saatlere kadar televizyon seyretmekten kurtardı ama bilgisayar oyunlarına müptela hâle getirdi.

Biraz zorlanmasına rağmen diğer sınıfta da aynı başarıyı gösterince, annesi karşı çıktı ise de babasının teşvikiyle bir izci grubuna yazıldı ve yaz tatillerinin çoğunu gençlik kamplarında geçirdi.

Böylece okulda kazandığı başarılar annesinin, babasının, akrabalarının ve yakınlarının gözündeki değerini arttırdı ama aldığı her mükâfat onun ailesinden biraz daha uzaklaşmasına sebep oldu.

Arada sırada yapılan akraba ziyaretlerinde başarılarından söz edildikten sonra büyüyünce ne olacağı sorulduğunda hiç tereddüt etmeden zamanın en muteber mesleklerinden birini söyledi.

Çocuklarının bu kararlı tavrı karşısında gururlanan annesi ve babası ona, söylediği mesleğin müstakbel mensubu nazarıyla baktıkları için daha sonra sorulan benzer sorulara çoğu zaman ondan önce cevap verdiler.

Onların bu hareketi ...........’ye gururu ve korkuyu birlikte yaşattı. Bir yandan ailesinin kendisine çok güvendiğini hissederek gururlanırken diğer yandan başaramadığı takdirde ailesinin büyük bir hayal kırıklığı yaşayacağını düşünerek korkmaya başladı.

Zaman içinde gelişen mesuliyet duygusunun da tesiriyle iyice artan korkuyu biraz olsun azaltmak ve onları da kendisini de muhtemel başarısızlıklara hazırlamak için sık sık hedef değiştirdi, sebebi sorulduğunda da başaramayacağını söyledi.

Onun mütereddit ve tedirgin tavırları annesini, babasını da endişelendirdi. Ona bir şey hissettirmemeye çalışarak meseleyi kendi aralarında konuştular ve sene içinde Matematik, Türkçe gibi temel derslerden takviye kursları aldırmaya, yaz tatilinden itibaren de dershaneye göndermeye karar verdiler.

Ailesinin, kendisine duyduğu güveni kaybettiği için böyle bir karar aldığını düşünen çocuk pek itiraz etmedi. Gönderildiği bütün kurslara gitti, eve gelen özel öğretmenlerden dersler aldı, test dergilerine abone oldu ve hepsinin hakkını vermeye çalıştı.

Bu arada, ‘.......amam, ........emem’ diyerek girdiği pek çok imtihanı kazandı, gittiği okulunu bitirdi ve ilk beş tercihi içinde bulunan okullardan birine girerek annesini, babasını hayal kırıklığına uğratmadı.

Lâkin çocukluğunu yaşayamamak, hep içinde bir ukde olarak kaldı.

Annesi ve babası, biricik çocuklarının içinde kalan bu ukdenin pek farkına varmasalar da o ancak gençlik çağının arefesinde anlayabildi bu zamanda çocuk olmanın çok zor olduğunu.

Artık ailede çocuğa, dışarıda da çocukluğa pek yer verilmediğinden zamane çocuklarının, çocukluklarını yaşayamayacaklarını bildiği halde, o anda zorlu geçecek gençlik yıllarına kendisini hazırlamak zorunda olduğu için buna hayıflanmaya bile fırsat bulamadı.

14.01.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (07.01.2007) - Âcziyetin zaferi

  (31.12.2006) - Bayramiye kasideleri

  (24.12.2006) - “Ankara’nın sisli yamaçları”

  (17.12.2006) - Ay yükseldiği yerde parlar

  (10.12.2006) - İmam-ı Rabbânî’nin hatırasına

  (03.12.2006) - Bir sürgün yeri

  (26.11.2006) - Öğretmenler Günü komedisi

  (19.11.2006) - İstanbul’un hazireleri

  (12.11.2006) - Ebedî yaşama iştiyakı

  (05.11.2006) - Bir şairin çocukluk yılları

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004