Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 06 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Nimetullah AKAY

Bir düşünce yumağı



Her insan inandıklarını ve yaşadıklarını hemcinslerine tavsiye etmek ister. Kimsenin kolay kolay “Ayranım ekşidir” demediği bir hayat seyri içinde yolumuza devam ettiğimiz için (yanlış, doğru) herkes kendi tercihinin doğru ve güzel olduğunu sanmaktadır. Oysa zıt hayatların var olduğu küremizde yapılanların tümü doğru olamaz. Mutlaka yanlışlar, mutlaka eğrilikler vardır. Doğru sanılanların nicesi insanları yanlış vadilere sürüklemektedir.

İstikamet üzere, güzelliklere doğru ilerleyenlerin şen hallerini gören ve tavsiye edenler de vardır. Hakka ciddî mânâda taraftar olanların gerçekleri tavsiye etmesi büyük ehemmiyet ifade etmekle birlikte, yaşadığımız şu geçici dünya hayatında haksızlığı hak bilenlerin sayısı ne yazık ki az değildir.

Ne kadar iyimser olsak da, kötümserliklerin karanlık çukurlarına düşme tehlikesi her zaman bizim için vardır. Çünkü insanlar için “garanti” denilen bir durum bu dünyada yoktur. Hiçbir hayatın yüzde yüz kurtuluş garantisi bulunmamaktadır. Sapma tehlikesi her an ayakları kaydırabilmektedir.

Hiç kimsenin geleceğinden emin olamayacağı bir bekleme salonunda bulunmak insana bazen karamsar bazen de iyimser duygular verdiği gibi, aynen bizler de bu durumda değil miyiz? Yani güzelliklerle çirkinliklerin bitmeyen bir mücadele içinde bulunduğu bir imtihan meydanındayız. Bu keşmekeş âlemden ölümden önce kurtulmanın imkânı yoktur. “Ben imtihana tabi olmuyorum” demenin de mümkünü bulunmamaktadır.

Bir şeylerin farkına varmak için gayret etmek zorundayız. Ve anlamalıyız ki, yeni bir şeyler de keşfetmek zorunda değiliz. Var olanları, keşfedilmiş olanların farkına varabilmek bizim için yeterli olacaktır. İşimiz zor değil, ama işimizi zorlaştırmak isteyenler de az değildir.

Başıboş yaşamanın bir yaşama türü olamayacağının farkına vardığımız zaman, kayıtlı bir hayat arayışı içine girmek zorunda kalacağız. Ve bu zorunluluk kurtuluşumuz olabilir. Çünkü bu dünya hayatında azade olmak bağımlı olmaktan geçmektedir. Hiçbir kayda bağlı olmadan hürriyete ulaşacaklarını sananlar aslında gerçek köleliğin girdabına yuvarlanmaktadırlar.

Emaneti sahib-i hakikisine satmak ve bundan insanın akıl edemeyeceği bir kâr elde etmek gibi akılları hayrette bırakan bir ticaret imkânı varken, insan denilen varlık hangi akılla bu ticaretin semtine bile uğramak istememektedir?

Her doğanın ölümle bu dünya hayatından ayrılması mukadder olduğuna göre, nasıl olur da insanı insan eden bu vakıayı, insanlar hayatlarının en önemli meselesi yapmaz? Aydınlıklar dururken karanlıklara yönelmek, alçaklıkları yükseklere tercih etmek ve gaflet perdesiyle yüzleri kapatmak insanlığın hiçbir yerinde yazılı değildir. İnsanlığın kitabında karanlıkların, alçaklıkların ve gafletin haklılığı yoktur.

Batılın karanlıklarını dağıtmak ve Hakkın hatırını her zaman ve zeminde yüksek tutmak, haksızlığın semtimize ulaşmasından bile rahatsız olmak durumunun önemini bilen insanlar mutlaka çevremizde vardır. Bunlardan olmanın hayata ne derece mânâ kattığını görebilmek için kalb gözünü açmak gerekir. Bununla birlikte insanlığın huzur ve refahı için gerekli ortamın var olduğunu söyleyebilmek de mümkün değildir. Çünkü karanlıklar üzerine bahse girenlerin sayısı da az değildir şu zemin bahçesinde...

İnsan beyninin şeytana tabi olması neticesinde meydana gelen bunalımlı haletlerle insanlığın ulvî hedeflerine ulaşabilmek mümkün görülmemektedir. Çünkü nankörlükte, kâinattaki varlıklar sayısınca ilerleyen hayat sahipleri vardır çevremizde.

İnsanoğlunun hareketlerinin merkezi olan zihnimizi Yaratıcısına değil de, Yaratıcının düşmanına teslim etmek ne derece doğru olabilir? Bu cinayeti işleyen insanla hangi menzil-i maksuda ulaşılabilir?

Bu karanlık dünyada kendilerini yalnız hissedenler ve yalnızlıktan kurtulmak için varlıktan değil yokluklardan medet umanlarla bu dünya gemisinde nasıl yolculuk yapılabilir? Gemilerin asıl görevi selâmet sahillerine yolcularını bırakmaktır. Oysa bunun farkında olmayan, gemilerin pusulasız olduğunu sananlar vardır. Hâsılı o sefine-i Rabbaniyenin, kudsî görevini yapmasını engelleyenler deryaların korkunç dalgaları içinde kaybolmaktan kendilerini zor kurtarabilirler.

06.03.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (05.03.2007) - Soy sop meselesi

  (27.02.2007) - Mazeretlerimiz geçerli olur mu?

  (26.02.2007) - İnsanın bozulması

  (20.02.2007) - Dürüstlük imtihanı

  (19.02.2007) - Namazsız bir hayat yoktur

  (13.02.2007) - Dinden geçinmek

  (12.02.2007) - Huzura dinamit

  (06.02.2007) - ‘Ninovalı Kardeş’in duâsı

  (05.02.2007) - Hüznü hazineye çevirmek

  (30.01.2007) - Zalimlerin oyunları bizi şaşırtmasın

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004