Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 28 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sami CEBECİ

İrâde ve ibadet ilişkisi



Mahlûkâtın en şereflisi olarak yaratılan insana, hayvan, cin ve meleklere bile verilmemiş cihâzât ve duygular verilmiştir. O cihaz ve duyguların her birisinin, kendisine ait çok ehemmiyetli vazifeleri vardır.

Meselâ, zihin ve akıl denilen en kıymettar cihazın vazifesi marifetullah ve Allah’ı tanımak olduğu gibi, irâdenin vazifesi de Allah’a ibâdet etmektir.

İbâdet, Allah’ın hem emirlerine, hem de yasaklarına itaat etmekten ibâret olan geniş bir kavramdır. Sadece, emredileni yapmak değildir. Aklî ve vicdanî olan iman ve îtikatla alâkalı hükümler, ibadetle terbiye ve takviye edilmezse, o imanın tesiri pek zayıf kalır. Toplum hayatında görülen İslâmî yaşantıdaki zaaflar bunun en açık bir delilidir.

Allah’ın emir ve yasaklarına boyun eğmeyi ve itaat etmeyi temin eden, Allah’ın akıl ve kalplerde yerleşmiş olan azameti, büyüklüğü ve yüceliğidir. Gerçek anlamda Allah’ı bilemeyen ve azametini idrak edemeyen bir Müslüman, hakkıyla ona kulluk yapamaz. İşte, başta namaz olarak, tekrarlanmak sûretiyle yenilenen ibâdetler sayesinde, duygular terbiye edilerek gelişir ve Allah’ın büyüklüğü akıl ve kalplerde kök salar ve yerleşir.

İbadet, fikirleri Cenâb-ı Hakka yöneltmek içindir. Çünkü, insan kesrete ve çokluğa müptelâdır. Gaflet ise, onun her an düşebileceği en tehlikeli çukurdur. Gafletin en büyüğü de Allah’ı unutmak ve başıboş olduğunu sanmaktır. İbadet, zihinleri kesretten vahdete döndürür. Her an onu ve bütün kâinatı birden gören ve bir olan Allah’a yöneltir. Zihni gafletten kurtarıp huzur makamında olduğunun şuuruna erdirir.

Cenâb-ı Hak, kâinatı fıtrat kanunlarıyla mükemmel bir intizam ve nizam altına almıştır. İnsan, bir cihette o kanunların merkezidir. İnsanın emir ve yasaklara uymaktan ibaret olan ibadetle Allah’a mukabele etmesi, kâinatın devamına sebeptir. Yâni, Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, nasıl Hazret-i Muhammed’in (asm) yaratılması bu kâinatın vücuda gelmesine sebepse, ona gelen Kur’ân’daki İlâhî emirlere itaat edilmesi de kâinatın devam etmesine sebeptir. Ne zaman yeryüzünde Allah Allah diyen kalmaz ve iman ile ibâdet eden insan bulunmazsa, kâinatın da devamına gerek kalmaz. O zaman, Kâinatın Sahibi kıyametle âlemi yıkarak harap eder ve cin ve insanların amellerinin hesabını görmek üzere âhiret şeklinde yeniden inşâ eder.

İnsan, irâde-i cüz’iyesini iman ve ibadet cihetinde kullandığı zaman, bütün Müslümanlara karşı kuvvetli bir münasebet ve bağlılık hisseder. Bu duygular, sarsılmaz bir kardeşlik ve sevgi hissinin doğmasına ve gelişmesine vesiledir. Toplum hayatının maddî ve mânevî alanda ilerlemesinin en önemli vesileleri de bu kardeşlik ve sevgi duygularıdır. Birbirini iman ve İslâm temelli duygularla sevmeyen, aksine birbirine nefret ve düşmanlık hisleri besleyen toplumlar, içi kurtlanmış bir ağaç gibi zamanla çökmeye ve tarih sahnesinden çekilmeye mahkûm olmaktan kendilerini kurtaramazlar.

İnsan, kâinat içinde görünmeyecek kadar küçük olan bir dünyada, görünmeyecek kadar küçük toz zerresi gibi bir varlık iken, sayılamayacak kadar kabiliyetler, hisler ve meyiller sahibidir. Ve yüksek bir ruh cevherine maliktir. Sınırsız fikirler ve emelleri taşıyor. Yine, sınırsız şeheviye ve gadabiye gibi kuvveleri vardır. Öyle bir yaratılışı vardır ki, on sekiz bin âleme fihrist ve bütün nev’îlerin özeti gibidir. İşte, ibadet bütün bu kabiliyetleri, fikirleri, meyilleri ve emelleri inkişaf ettirir. Yaratılıştan bir sınır konulmamış olan şeheviye ve gadabiye duygularını sınırlandırıp vasat çizgiye getirir. Şahsî kemâlâtın nihayetsiz mertebelerinde mesafe kat ettirir. Allah ile kul arasında yüksek bir bağın kurulmasına vesile olur.

İnsana verilen cüz’î iradenin veriliş gayesi, insanın Allah’a yaratılış borcu olan ibadeti icra etmesidir. İbadet, yalnız Allah için yapılır. Üstadın tesbitiyle: “İbâdetin ruhu ihlâstır. İhlâs ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir faide ibadete illet gösterilse, o ibadet batıldır. Faideler, hikmetler yalnız müreccih olabilirler; illet olamazlar.” (İ.İ’câz, s. 95) Bu hakikatler esas alındığı zaman, irâde ve ibadet dengesi kurulmuş olur.

28.02.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (21.02.2007) - İrâde sıfatı

  (14.02.2007) - Enfüsî tefekkür ve akıl nimeti

  (07.02.2007) - Musibetlerdeki mesaj

  (24.01.2007) - Ödemiş ve Tire ziyaretleri

  (03.01.2007) - Dünyaya ve âhirete çağıranlar

  (27.12.2006) - Dünyevîleşme hastalığı

  (20.12.2006) - Harika tasarım: Pankreas ve safra kesesi

  (13.12.2006) - Balıkesir yollarında...

  (07.12.2006) - İzmir'de iki gün

  (30.11.2006) - Solunum sistemindeki harikalar

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004