Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 03 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

S. Bahattin YAŞAR

Sıkıntılar arttıkça, sığınmalar artar



Sıkıntı hali sığınmaya vesile

Sıkıntılar arttıkça, sığınması artar insanın. Ne zaman kişinin durumu iyiye gitmiyorsa, bu bir ‘gel’ sinyalinden başka bir şey değildir.

Günlük meşguliyetlerden sıyrılıp O’na gitmek, bir fıtrat gidişidir aslında. İnsanın gerçekte yönü O’na dönük olarak yaratılmış. Başkaca gidecek bir kapısı da yok zaten.

Onun için bizi O’na dönmekten alıkoyan ne varsa hayatta, hepsi kişinin zararınadır. Bu bazen mal, bazen evlât, bazen iş olabilir. Ya da başka bir meşguliyet. Meşguliyetimizin bizi O’ndan uzaklaştırdığını nasıl anlarız? İbadet saatlerimize, müdahale eden her şey bizi O’ndan uzaklaştırı-yor demektir. Yani kıldığımız namaz hayatımıza yön mü veriyor, yoksa, hayatla-ahiret arasında ‘arasatta’ mı kalmışlar? Bunu az çok fark ederiz. Böyle durumlarda hemen bir ‘dergâh’a sermek gerekiyor postu.

Nerede Allah’tan, peygamberden, imandan, Kur’ân’dan bahisler, sohbet konusu yapılıyorsa, orada Allah’ın ve peygamberinin bir himmeti var demektir.

İşte oralar asır insanının sığınaklarıdır. Günah sağanakları arttıkça, sıkıntılar arttıkça, sığınaklar daha bir anlamlı hale geliyor. Depremler sığınakları zorunlu kıldı hayatımızda. Dünyevî hayatımızı garantiler gözüküyor sığınaklar.

Ya uhrevî hayatımız? Var mı sığınağınız?

Böyle hamallık, ahmaklık

Sıkıntı yaşayınca, sığınmayı yaşıyor insan. Huzuruna gidecek bir Kudretin varlığı, tam bir kulluğu hatırlatıyor.

Bazen bir hastalık yakınlaştırır bizi O’na, bazen bir kaza, bazen de bir başka musibet, bazen de ölüm.

Ama O’nun huzuruna çekilmek için ille de bir musibet gerekmemeli. Sevincimiz de, nasibimiz olan bir nimet de, bir kazanımımız da O’na sığınmaya vesile olmalı.

Zaman zaman, ben de kendimi akıp giden hayatın içinden çekip, tanıdık, tanımadık simalardan uzak bir şekilde, kendimi bulduğum mekânlara sığınırım. Sürekli olmasa da zaman zaman yaşanası bir hal bu. Dergâhım, mekânım, tahassüngâhım bazen bir kıyıda kalmış cami köşesi, bazen kimsesiz bir saatte evimin öte odası, bazen de ihlâslı insanlar topluluğunun sohbet arenası.

Ararsa o mekânı buluyor insan. Buralarda her şey daha bir anlamlı, daha bir yakın seccade insana. Rahlenin içine sığıştırıp ayaklarımı, dünyaya kilitleyip adeta Kur’ân-ı Hakim’in mest eden ahengine bırakırım kendimi. Okurum ağlarım. Ağlarım okurum. Bu benim için en güzel kulluk hali.

Her şeyini bırakıp bir kenara, her şeyi Verene dönüp, halini arz etmek, oldukça anlamlı bir duygu insan için. İnsan olup da bu tatlı halden uzak olmak, düşünülesi bir şey değil.

İnsan böyle haller yaşıyorsa insandır. Ve böyle haller de her insanda ayrı tezahür ediyor. Anlatılması kolay bir duygular değil bunlar.

Ben, öyle mekânlarda ve öyle zamanlarda anlıyorum, kendimizi ne çok neticesiz konularda ne kadar yorduğumuzu. Hayatın ederinin ne olduğunu buralarda daha iyi anlıyor insan.

“Çekilmek kenara akıntılardan” tabirini kullanıyorum buralar için.

Günübirlik hayatın bitmeyen meşgalesi, derinlere inmeye öyle büyük bir engel ki.

Omuzumuza yüklediğimiz yük, taşıma haddimizin çok üzerinde.

Hamallığı seviyoruz. Ama bu hamallık da değil aslında, apaçık bir ahmaklık.

Gemiye binip, yükünü belinden indirmeyen ahmak.

Meşguliyetlerimizin kime, ne faydası var?

Hayatınızdan vererek taşıdığınız şeylerin, sonraki hayatta bize faydasının olmaması ne kadar düşündürücüdür. Hatta elde ettiklerimizin aleyhimizde şahitlik etmesi, düşünülesi bir konudur. Kazandıklarımızdan, malımızdan hesaba çekilmek ve yakayı kurtaramamak akıl karı değil.

Topladıklarımızın, biriktirdiklerimizin lehimize şahitliğine çalışmalıyız.

Büyükler nasıl yaşamışsa hayatı, öylece yaşamalı

Çok büyük maddî ve manevî lezzetler verilmiş insana. Huzur’un yolları muhtelif.

Rabbimiz; “Kulum beni nasıl tanırsa, onunla öyle muamele ederim.” diyor. Dünyamızda nasıl bir yaratıcı tasavvuru taşıyoruz önemli. Ne kadar yakınlığımız var O’na, ne kadar seviyoruz O’nu, ne kadar tanıyoruz, biliyoruz, hesabı çıkarılmalı.

O’nun halimizden, fiilimizden razı olması, her şeyin üstünde. İnziva halinin olgunlaştıran hususiyeti, büyüklerin büyüklüğüne katkılı. Çam dağı, Erek dağı, Yuşa tepesi, Barla dağları ve hapishaneler onun için oldukça anlamlı.

Hayattan kopalım demiyoruz ama, taa orta yerinde de durmayalım. Akıcı olan selin, süpürüp götürdüğü nice devler mevcut.

Hayatın akıcılığından kenara çekilmek, hayatı daha doğru okumayı netice veriyor.

Sürüklenirken, sürüklenme halini göremez insan.

Görmek için, kenara çekilmek gerekiyor.

Büyüklerin hayatları onun için büyük.

03.03.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (24.02.2007) - “Namaz” gündemli konuşmalar

  (17.02.2007) - Gündemi yaşamak

  (10.02.2007) - Evet, kızım okumalıydı

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004