Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 17 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Süleyman KÖSMENE

Kısa kısa



Trabzon’dan okuyucumuz: “İçkinin dindeki yeri nedir? İçki âyetlerinden ilk inen âyetin hükmü kalkmış mıdır? Hazret-i Ömer ve Hazret-i Halid bin Velid Müslüman olduktan sonra içki içmişler mi?”

İçki kötülüklerin anasıdır. Bunda şüphe yok. Adı, maddesi ve malzemesi ne olursa olsun, aklı gideren ve sarhoşluk veren her türlü içki dînimizde haramdır.

Yaşanan birer ihtiyaç üzerine inen Kur’ân ayetlerinin, insanların kıyamete kadar aynı veya yakın problemlerde alacakları tavır ve davranışları düzenlemeye esas birer nüzul sebebi vardır. Âyetlerin sebeplere dayalı olarak nâzil olmaları, Kur’ân’ın hayatın içini ve özünü kucakladığının en açık göstergesidir.

Hiç şüphesiz içkiyi haram kılan âyetler inmeden önce içki kullanılıyordu. Çünkü henüz haram kılınmış değildi. Çünkü o insanlarda içki bağımlılığı Müslüman olmazdan öncesine dayanıyordu. Cenâb-ı Hak ise, Müslümanların önceki davranışlarını affetmiş ve günahlarını bağışlamıştır.

Bununla beraber, içkiyi haram kılan âyet öncesinde Müslümanlar içkinin ne iğrenç bir şey olduğunu kendi aralarında konuşur dururlardı. Meselâ bu dönemde Hazret-i Ömer’in (ra) defalarca, “Yâ Rabbi! İçki hakkında bize açık ve kesin bir beyanda bulun!” diye niyazda bulunması bunun ilk göze çarpan ibretli örneklerindendir. Cahiliye devrinden beri kullandıkları halde, içkinin kötülüğünü yeni fark ediyor oluşları, Müslüman olduktan sonra ruhlarının aydınlanmaya, kalplerinin kemâlât mertebelerinde yükselmeye başladığının göstergesiydi.

İçkinin kademe kademe haram kılınması, nehyin algılanması ve yerleşmesinde müessir olmuş; Müslümanlar o cahiliye devri alışkanlığını bir anda bırakmışlar ve Allah’ın emrine boyun eğmişlerdir.

Peygamber Efendimiz (asm) Medine’ye teşrif ettiklerinde Medine’de içki içiliyor ve kumar oynanıyordu. Medineliler Peygamber Efendimiz’e (asm) içkinin hükmünü sordular. Peygamber Efendimiz de (asm) henüz Cenâb-ı Hak’tan bir hüküm gelmediği için sükût buyurdu. O esnada Hazret-i Ömer tekrar, “Ya Rab! İçki hakkında bize açık ve kesin bir beyanda bulun!” diye duâ etti.

Bir süre sonra Cenâb-ı Hak, içki hakkında, “Günahı faydasından büyüktür”1 âyetini nazil buyurarak içkinin haram kılınmasına zihinleri hazırladı. Nitekim bu âyetten sonra bir kısım Müslümanlar içkiyi bıraktılar.

İçki hakkında ilk inen âyet budur.

Görüldüğü gibi bu âyette içkinin günahının faydasından büyük olduğu beyan ediliyor. Burada bir hükümden çok, bir tesbit söz konusudur. Bu gün de böyle değil mi? İçkinin günahı faydasından çok değil mi? Dolayısıyla ilk âyet zaten içkiyi—hâşâ—meşrû saymıyordu ki, hükmü daha sonra kalkmış olsun.

Hazret-i Ömer ile Halid bin Velid (ra) içki haram kılındıktan sonra içki içmemişlerdir. Zaten Halid bin Velid’in (ra) Müslüman oluşu içkinin haram kılınmasından sonradır.

***

İsim belirtmeyen okuyucumuz: “Bizi kıran bir insan için, ‘Hasbünallahü ve nime’l vekil’ desek ve o kişinin başına bir olay gelse hakkına girmiş olur muyuz?”

Allah’ın bize her hususta yeterli olduğunu, bizim güç ve takatimiz üzerindeki işlerde vekilimiz bulunduğunu, Allah’a güvendiğimizi ve Ona dost olduğumuzu bu mübarek kelimeyle ifade ediyoruz. Bizi inciten birisine elimizle mukabele ettiğimiz takdirde zulüm ve haksızlık yapma riski ile yüz yüze geliriz. Çünkü adaleti tam sağlayamayız, şeytana uyar ve haddi aşarız. Bu durumda ise o bizim üzerimizde hak sahibi olur. Fakat Allah’a havale ettiğimizde böyle bir risk almaktan da korunmuş oluruz. Çünkü Allah adildir. Ona, yaptığının günahı kadar bir ceza verir. Bizim gibi haksızlık ve zulüm yapmaz. Dolayısıyla bizim için de kul hakkını ihlâl etmek gibi bir tehlike söz konusu olmaz.

Karşı tarafın başına gelen müessif olayda parmağımız varsa, günahkâr oluruz. Burada kul hakkı olur. Fakat parmağımız yoksa sadece Allah’a havale etmekle kul hakkı söz konusu olmaz.

Dipnotlar:

1- Bakara Sûresi, 2/219

17.03.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (16.03.2007) - Neden okumalıyız?

  (15.03.2007) - Kısa kısa

  (14.03.2007) - Muhtelif cevaplar

  (13.03.2007) - Muhtelif sorular

  (12.03.2007) - Musibetlerin perde arkasına bakmalı

  (11.03.2007) - Kısa... Kısa...

  (10.03.2007) - Amel defteri üzerine

  (09.03.2007) - Şeriat âdâbı üzerine

  (08.03.2007) - Kadının şefkat ve merhameti

  (06.03.2007) - Tesbihat nedir ve nerelerde yapılır?

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004