Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 30 Ağustos 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Ali FERŞADOĞLU

Zekâ nedir, nasıl işler, nasıl geliştirilir?



Zekâ, beynin bilgi işlem hızı, zihnin öğrenebilme, öğrendiklerinden yararlanabilme yeteneği,1 şuurlu davranışa yönelten güç,2 çevreye o an için uyum sağlayabilme kabiliyeti gibi çeşitli şekillerde tanımlanmaktadır. Ruhumuzun danışmanı ve müfettişi olan zekâya, soyut düşünebilme, çevreye ve yeni durumlara uyum sağlayarak karşılaşılan problemleri çözebilme kabiliyeti de denir.

Kimi zaman karıştırılmasına karşılık, aslında akıl ile zekâ arasında fark vardır. Akıl, bilinen kavramlar arasında ilişki kurup, bilinenlerden bilinmeyenleri çıkarma, ölçme, değerlendirme gücüdür. Zekâ ise, uygun zamanlarda, doğru tepkilerin verilmesini sağlar. Akıl kontrolördür, zekâ ise işlemcidir.

Beynimiz aşağı yukarı 1,4 kilogramdır ve 100 milyar hücre ihtivâ eder. Bunlardan 10 milyarı sinir hücresidir. Her biri, birbirinden farklı iki cevaba muktedir olduğundan, iki üzeri 10 milyar kabiliyet taşıyor, demektir. 100 milyar beyin hücresi arasında oluşabilecek potansiyel bağlantı sayısı o kadar büyük ki, bunu şu anda var olan en gelişmiş bilgisayarlar dahi hesaplayacak özellikte değil.3

Kullanılmayan duyu ve uzuvlarımız, tıbben dumura uğradığı gibi, birer cevher olan zekâ ve hafıza da çalışmazsa paslanır. Beyin hücreleri dışındaki tüm vücut hücreleri hemen her sene kendisini yenilemektedir. Beyin hücrelerimizin yedi yılda bir yenilendiği ve beyin hücrelerinin ölümünün, yaşlılıktan değil, kullanılmamasından ileri geldiği ifade edilmektedir. Nörolojik araştırmalar, beynin çalıştırılmadığında hantallaşarak sâir uzuvlar gibi kireçlendiğini göstermiştir.

Eskiden beri sözel, sayısal olmak üzere iki zekâ çeşidi üzerinde durulmuştur. Artık, zekânın daha çok çeşitleri olduğu bilinmektedir. Harvard Üniversitesi Profesörü Hovard Gardner, zekânın yalnızca dil ve matematik-mantıkla değil, “Çoklu Zekâ” kavramı ile müzikten içsel âleme, spordan diğer meslek dallarına kadar çok yönlü olduğunu ifade ederek, kendini iyi tanımada başarılı olanların da zekî olduğuna dikkat çeker.

Bediüzzaman Said Nursî, insanın her şeyi kendinde toplayan çok yönlü istidat ile yaratıldığını;4 ruh cevherine ise sınırsız istidatlar ve o istidatlara sınırsız kabiliyetler konduğunu belirterek, o kabiliyetlerden de sayısız meyiller ve yönelmeler çıktığını ifade eder. O hadsiz meyillerden nihayetsiz emeller, istekler ve o nihayetsiz arzulardan sonu gelmez fikirler, tasavvurlar doğduğunu5 belirtir. Bu da, çoklu zekânın beş-on madde ile sınırlı olmayıp kabiliyetler, meslekler adedince çeşitlilik gösterebileceğinin ifadesidir. Ayrıca, insan beyninin, sayısız karışık mesajları mükemmel bir şekilde ayırıp tasnif edebildiğini, duygu, his ve latifelerimizi geliştirip genişletebilmemizin de hayal, hafıza ve akılla bağlantılı olduğuna işaret etmiştir.

Zekâmız; sözel, mantıksal, matematiksel, gözlem, derunî, sosyal, müzik, tabiata yönelik ve inestetik/bedenî zekâ olmak üzere birçok bölüme ayrılır. Kimi bir zekâda, kimisi birkaç zekâda ilerleyebilir.

İstidat ve kabiliyetlerimizi inkişaf ettirip geliştirme iradesi dâhil her şey Allah vergisidir ve ruhumuzu tekâmül ettirme, nefsimizi terbiye etme, yeteneklerimizi ortaya çıkarma hür irademize bırakılmıştır. Zekâ da, insan ruhunun bir parçası olduğuna göre, o neden bu kanun haricinde kalsın?

Dolayısıyla zekâ, kesinlikle geliştirilebilir. Çünkü zekâyı kinetik zekâya çevirebilme kabiliyeti bize verilmiştir. Zekâ çözüm bulabilme yeteneği olduğuna göre, ne kadar çok problem çözer, ne kadar mesele halleder, ne kadar okur, beynimizi ne kadar çok çalıştırırsak, zekâmızı da o oranda geliştiririz.

Dipnotlar: 1- G. Fişek-Z. Sükan, Çocuğunuz ve Siz, İst., 1993, s. 14.; 2- Cavit Binbaşıoğlu, Gelişim Psikolojisi, s. 98, İ. Ethem Başaran, Eğitim Psikolojisi, Ank. 1984, s. 82.; 3- Yeni Asya/29 Ekim 2002.; 4- Sözler, s. 289.; 5- A.g.e., s. 481.

NOT: Geçmiş mübarek Üç Aylar, Regaib, Mi’rac ve Berat Kandilinizi tebrik eder; câmiamız, milletimiz ve İslâm âlemi için hayırlara; insanlık için hidayete vesile olmasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ederim.

30.08.2007

E-Posta: [email protected] [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (28.08.2007) - Risâle-i Nur ve akıl

  (26.08.2007) - “Kalbe ihtar”, akıl yürütme ve “akleden kalp!”

  (25.08.2007) - “Kalbe ihtar”, akıl yürütme ve “akleden kalp!”

  (24.08.2007) - Kimin etkisinde kalıyor, kimi dinliyoruz?

  (23.08.2007) - Din başka nasıl alet olur ki!..- 2

  (22.08.2007) - Din başka nasıl alet olur ki!..- 1

  (20.08.2007) - Üstad da “aklını Risâle-i Nur’a karıştırmamış!”

  (18.08.2007) - Söz, Risâle-i Nur'un...

  (17.08.2007) - Eleştiri, soru-cevap, niyet ve ikna olmak!

  (16.08.2007) - Tenkidin psikolojisi, üslûbu ve ölçüsü

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri