Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 30 Ekim 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Nimetullah AKAY

“İnsan-ı Kâmil”i düşünmek



Onu düşünmek, insan olmanın en güzel neticelerinden, meyvelerindendir. Ona intisap etmek, onun yolunu takip etmek insanoğlunun bu dünyada ulaşacağı en büyük bahtiyarlık makamıdır. O, Kâinat Hâlıkı tarafından övülen, özene bezene yaratılan, ahlâkların en güzeliyle ahlâklandırılan, en mükemmel bir şekilde Rabb-i Rahim tarafından terbiye edilen Muhammed ki (asm), biz insanlık âleminin medar-ı iftiharıdır. O, “İnsan-ı Kâmil”in en mükemmel örneğidir. Onu tanımak, onun ümmetinden bir fert olmak en büyük nimet, en büyük mazhariyettir insanlık için...

Dünya hadiselerinin keşmekeşi içinden çıkmak, insanların işlemiş oldukları şenî cinayetlerini bir nebze dahi olsa unutmak için Peygamberimi (asm) düşünmek istiyorum her an. Onun ismini zikretmekle, onu hatırlamakla dünyamda güzellikler hâkim olmaya başlamakta, kalbimin Allah’a yönelen çarpıntıları artmakta, aklımdaki bütün karanlıklar yerlerini aydınlıklara bırakmaya başlamaktadır.

Ne güzel bir duygudur bu?.. Sayısız şükürler olsun Allah’ıma... Hayatımızın dakikaları, saniyeleri sayısınca Ona şükretsek yine azdır. Kendine “Habib” olarak seçtiği zatın doğru yolunu bizlere göstermekle biz aciz kullarını ne kadar büyük bir nimete gark etmiş?.. Rabbim bizleri Habibine habib olmaya lâyık kılsın. Onu sevmek, onun sevdiği bir insan olmak duyguların en güzelidir şüphesiz. Bizleri bu duyguları yaşamaktan mahrum etmesin Rabb-i Rahîm...

O İnsan-ı Kâmil’i hep düşünmek, onun sünnet-i seniyyesine uymak, onun nurlu hayatını kendimize örnek seçmek için gayret edelim. Kur’ân-ı Azimüşşân’ı tilâvet ederken, onun mübarek ağzından âyetlerin seslendirildiğini düşünmeye çalışalım. İlâhî dergâhta el pençe dururken, secdeye giderken, Allah’ın o yüce kulunun bizlere imam olduğunu, önümüzde secde-i Rahman’a gittiğini düşünelim. Kâbe-i Muazzama’ya yönelirken, onun arkasında namaz kılan bir fert gibi olma gayreti için kendimizi zorlayalım. Böylece gerçek bir insan olmayı arzu ettiğimizi lisan-ı halimizle belirtelim.

Kâinatın onun yüzü suyu hürmetine yaratıldığını düşünüp, Hakikat-ı Muhammediye’yi kavramaya çalışalım. Kendimizi ne kadar zorlasak da, o yüce insanı arzuladığımız şekilde dünyamıza misafir etmemiz kolay olmayacaktır belki. Günahlarımız o kâinat güneşiyle aramızda set oluşturmakta; tembelliğimiz, tenperverliğimiz, Rabbimizin çıkmamızı istediği mahbubiyet makamına çıkmamıza engel teşkil etmektedir. Ama samimiyetle Rabbimizden niyaz edelim ki, bizleri Hz. Muhammed’e (asm) yaklaştıracak bütün hareket ve davranışlarımızda bizlere yardımcı olsun, insan olarak sadece sevgimizi ona yöneltsin, onu kendi nefsinden daha çok seven gerçek mü’minlerden etsin...

Rabbimize yalvaralım ki, olabildiğince fazla o yüce Peygamberimizi (asm) düşünebilelim. Onun sünnetine aykırı hiçbir davranış ve düşünce hayatımızda yerini bulmasın. Onun sevgisiyle gönlümüz hayat bulsun, kalbimiz nurlansın, aklımız aydınlansın, duygularımız Allah’a giden tarîklere yönelsin...

Bilmem bütün kusurlarımızla beraber o büyük şefaate nail olabilecek miyiz? Liva-i Şerifin sancağı altında bizlere de bir yer bulunabilecek mi? Bilmem Rabbimin bizlere vermiş olduğu bu büyük fırsatı iyi bir şekilde değerlendirebilenlerden olabilecek miyiz? Rabbim bizlere güç ve kuvvet versin, bizleri onun zikir halkasına dahil etsin, bizleri onun cemaatinden, ümmetinden etsin...

Muhammed-i Zîşân’ı tanımamak, anlamamak ne büyük kayıp? Onun güneş gibi aydınlık yolundan sapmak ne büyük bahtsızlık? Müslüman olup da başka hevesler peşinde koşmak, o yüce rehberin yolundan sapmak, beş para fayda sağlamayacak olanları rehber edinmek, kendisine bile faydası olmayanlara değer vermek ve Hz. Muhammed’i (asm) unutmak ne büyük şanssızlık, ne büyük densizlik?... Rabbim bizleri bu yolunu şaşırmışlardan uzak tutsun...

Eğer Rahmet-i Rahman imdada yetişmezse halimiz perişan olacaktır şüphesiz. Eğer şefaat-i Muhammediye el uzatmazsa karanlıklar içinde kaybolup gideceğiz mutlaka... Onsuz dünyamız karanlıklara bürüneceği gibi, âhiretimiz de mahv olacaktır. Unutmamamız gerekir ki, dünyada da, ukbada da huzur ve saadet istiyorsak, Hz. Muhammed’in (asm) nuru bizim için tek şanstır... Rabbim, şefaatine lâyık olmayı bizlere nasip etsin...

30.10.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (29.10.2007) - Zulüm nereye kadar?

  (23.10.2007) - Bastırılmış vicdanlar

  (22.10.2007) - Bir teslimiyet örneği

  (16.10.2007) - Herkes görevini yapmalı değil mi?

  (15.10.2007) - Huzura çıkmadan huzurlu olunmaz

  (09.10.2007) - Önce gönüller bir olmalı

  (08.10.2007) - Hastalıklar asrı

  (02.10.2007) - Geleceği garanti altına alabilmek

  (01.10.2007) - Sevdiklerimizden ayrılacağız

  (25.09.2007) - Kalbimiz kimleri sevmeli?

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri