Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 18 Ocak 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Nur'a kara çalmak



Bir yandan Cumhuriyet gazetesi, bir yandan Hürriyet'ten köşe yazarı Özdemir İnce ve onlarla aynı kulvarda at koşturan bazı kişi ve kuruluşlar, dindarlara karşı eşzamanlı olarak yeniden harekete geçtiler. Kendilerine ulaşan, yahut ulaştırılan yalan-yanlış bilgilere dayanarak, özellikle Said Nursî ve Nur Talebelerine kasten saldırmaya ve bile bile kara çalmaya başladılar.

Cumhuriyet gazetesinin 16 Ocak 2008 Çarşamba günkü "Şiddet üreten tarikat evleri" başlıklı haberinde, Said Nursî ve Nur Talebeleri açık bir dille itham edildi. Dahası insafsızcasına zan ve töhmet altında bırakılmaya çalışıldı. (Mehmet Faraç'ın haberi)

Oldum olası Nur'a muarız olan bu gazetenin "yorumlu-haber"ine göre, güyâ "Dink ve Rahip Santoro cinayetleri, kanlı Danıştay baskını ile Malatya katliâmından sanık olarak yargılanan şahısların Nurcularla ve Nur Risâleleriyle bağlantıları var" imiş...

Söz konusu haberin yorumunda, tarihin vicdanı çiğnenerek ve mantık çerçevesi tahrip edilerek, isnat ve iftirada en uç noktaya kadar gidiliyor ve şu ürpertici iddia ileri sürülüyor: "...Şüphesiz, Said Nursî'nin kitaplarıyla yetişen Hizbullahçıların katliâmlarını da bu kapsamda anımsamak gerekiyor."

Şimdi buraya bir mim koyalım ve bu kez Hürriyet'in aynı günkü sayısında çıkan ve yine Said Nursî'yi hasmâne bir şekilde karalamaya çalışan Özdemir İnce'nin "Dinden düşmanlık çıkarmak" başlıklı yazısına bakalım.

* * *

Özdemir İnce, yazısının ortalarında sözü Said Nursî'nin "Şeyh Said İsyanı" ile bağlantısı olduğu noktasına getiriyor ve kasdî yönlendirmeli şu soruyu ortaya atıyor: "Said Nursî, dindar olduğu için mi, yoksa Şeyh Said İsyanı (1925) ile ilgisinden dolayı mı sürgün edildi?"

Acaba hangi şık doğru?

Bu sayın yazar, öteden beri Cumhuriyet'in bilhassa ilk dönemlerinde gerçek dindarlara baskı-zulüm yapılmadığını âdeta peşin hükümlü bir tavırla savunup durduğu için, ona göre birinci şık zaten doğru değildir ve olamaz.

Haliyle, geriye Said Nursî'nin "isyan" ile bağlantısı olduğu şıkkı kalıyor.

Yazar, bununla da sınırlı kalmıyor ve Nursî'nin "Kürt-Teâli" ve "İslâm-Teâli" gibi "zararlı cemiyetler"le bir ilgisi olduğunu da ortaya atıyor ve bu yöndeki iddiaları kuvvetlendirmek için de "Nursî'nin Cumhuriyet rejimine düşman olduğu" iftirasında bulunuyor.

İçimizden, "El-insaf be-ya hu!" demek geliyor; ancak, nerede o insaf, nerede o vicdan...

* * *

Cidden hayret etmemek elde değil. Yakın tarihimizin sayısız mahkemelere de konu olmuş, üstelik bunların tamamı beraat ve temyizin tasdik kararı ile neticelenmiş muazzam bir hadisesi, nasıl olur da bu kadar çarpıtılır, nasıl olur da ona bu derece kara çalınır, hayret ki ne hayret...

İşlerine geldiği zaman en küçük bir mahkeme kararını dahi bayraklaştıran bu baylar, işlerine gelmediği zaman ise, yüzlerce mahkeme kararını dahi duymazdan, görmezden, bilmezden geliyor.

Bu durumda bizim kalkıp "kasdî çarpıtma şampiyonları"na bir cevap vermemiz de "abesle iştigal" kategorisine girebilir.

Onun için, bizim burada yazacaklarımız, tarihe cevap ve mâ'şerî vicdana hitap tarzında olacak.

* * *

Muhtemelen artık ilköğretim seviyesindeki çocuklar da biliyorlar ki, 1925 Şubat'ında ayaklanan Şeyh Said ve arkadaşlarının tamamı Diyarbakır'da kurulan İstiklâl Mahkemesinde yargılandı. Mahkeme neticesinde 46 kişi idam edildi ve topluca meçhûl bir mezara gömüldü. (29 Haziran 1925)

Aynı tarihlerde yurdun daha birçok yerinde İstiklâl Mahkemeleri kuruldu ve gerek şiddete bulaşan, gerekse "zararlı cemiyetler"le bir şekilde irtibatlı olduğu tesbit edilen bilumum muhalifler, acımasızca yargılandı ve en sert şekilde de cezalandırıldı.

Ancak, gelin görün ki, Said Nursî bu mahkemelerin hiçbirine çıkarılmadı, hatta çağrılmadı bile...

Hiç şüphesiz, o tarihlerde Said Nursî'nin mahkemelik olacak en küçük bir vukuatı olsaydı, yahut yazdığı eserlerde "şiddeti teşvik, yahut tervic eden" en ufak bir ifade bulunabilseydi, derhal yargılanacak ve en ağır şekilde cezalandırılacaktı.

Zira, onun hakkında zaten bir bahane aranıyordu.

Ama, bütün araştırmalara rağmen bir bahane dahi bulunamadı ve sadece "ihtiyatî tedbir" noktasından hareketle, 1925 yılı baharında Erek Dağındaki inzivagâhından alınarak Batı Anadolu'ya sürgün edildi.

* * *

Said Nursî, on yıl müddetle, hiç, ama hiç yargılanmadı.

1935 senesinde sevk edildiği Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesinde ise, onu cezalandıracak hiçbir gerekçe (tarikat, siyaset, vs.) bulunamadı. Sonunda, tâ Cumhuriyet'ten evvel te'lif etmiş olduğu "Tesettür Risâlesi"ne istinaden 11 aylık bir ceza verildi ki, bunun da gerekçeli kararında "kanaat-i vicdaniye" hükmü yer alıyor.

Bunun dışında hiçbir sebep, hiçbir vukuat gösterilemiyor. Tıpkı, daha sonraki yıllarda yaşanan mahkemelerde de gösterilemediği gibi...

Said Nursî'yi idamla yargılayanların elinde her türlü araştırma, soruşturma imkânı vardı.

Ancak, cezalandırmaya kılıf olacak bir tek vukuat tesbit edilemedi. Sonunda, beraat üstüne beraat. Yani "kazıye-i muhkeme..."

Hakikat-i hal bu merkezde olmasına rağmen, ne yazık ki hâlâ bazıları çıkıp vicdanlı hakimleri de, onların vermiş olduğu yüzlerce beraat kararını da hiç sayarcasına Said Nursî ve talebelerini karalamaya çalışıyor.

Tutmaz beyler! Nafiledir bu yaptıklarınız. Boş yere yormaktasınız kendinizi.

Zira, Said Nursî gibi, onun talebelerinin de menfî hiçbir vukuatı yoktur. Olmaması için de, o zâtın çok tesirli dersleri ve vasiyet derecesinde tembihatı var. (Bkz: Emirdağ Lâhikası, son mektup.)

Sürgünden bu yana geçen 83 yıllık tarih, bu gerçeğin en susturucu bir şahididir.

18.01.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (17.01.2008) - Buz ve ateş arasında

  (16.01.2008) - Port Arthur'da Japon-Rus savaşı

  (15.01.2008) - Sarıkamış gerçeği

  (14.01.2008) - AB rehaveti

  (11.01.2008) - Suçlunun savunma refleksi

  (10.01.2008) - Şiddet ve muhalefet

  (09.01.2008) - Halkın enflasyonu

  (08.01.2008) - Sigara çok tüketi(li)yor

  (07.01.2008) - Organize saldırılar

  (05.01.2008) - Suâllere cevaplar

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri