Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 20 Mart 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Kadir AKBAŞ

Yargı bir devlet fonksiyonu mu?



Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından Adalet ve Kalkınma Partisinin kapatılması talebiyle Anayasa Mahkemesine sunulan iddianamede, kendisini yasamaya muadil ve hatta onun üstünde gören bir yüksek yargı anlayışının izlerini görmek mümkün.

İddianamede; suç ile kabahat, suç ile siyasî hata ayırımı yapılmaksızın hemen hemen her söz laikliğe aykırı kabul edilerek yer almış.

İddianame bir bütün olarak değerlendirildiğinde; AKP’nin kurulduğu gün kapatılması gerektiği yönünde bir kanaatin oluştuğu ve iddianamenin yazılmaya başlandığı hissine kapılmamak mümkün değil.

Maalesef, ülkemizde kanunların, özellikle de kritik kanunların nasıl uygulanacağı, onlarla muhatap olacakların kim olduğuna bağlı olduğu yönünde genel bir kanaat oluşmuştur.

Hukukun ne olacağı ve nasıl uygulanacağı kişilerin dünya görüşüne, meslekî statüsüne, ideolojik konumuna ve başka faktörlere bağlı olarak değişebilmektedir. Yargının görevi toplum adına ve toplumun anladığı şekilde adalet dağıtmaktır. İddianame toplumun adalet anlayışını ve hukuka olan inancını derinden sarsmıştır.

Ülkemizde yüksek yargı organlarının sorunları çözmek, adalet ilkesini gözeterek sosyal barışa katkıda bulunmak yerine, sorunları derinleştirmek gibi bir fonksiyon icra ettikleri sır değil.

Yakın bir zamanda verdiği 367 kararı ile ciddi bir prestij kaybına uğrayan Anayasa Mahkemesi’nin, AKP'nin kapatılması talebine ilişkin dâvâda vereceği kararla, yargının bir devlet fonksiyonu olmadığını, adalet mekanizmasının devletin bir aracı, aleti, hizmetkârı olmadığını göstermesini umuyoruz.

Anayasa Mahkemesinin böyle bir sonuca varması yüce mahkemenin demokratik bir laiklik anlayışı ile iddianamede yer alan suçlamaları değerlendirmesini zaruri kılmaktadır.

Bütün din, mezhep ve felsefî inanç ve düşünceler karşısında eşit mesafede duran, vatandaşların inanç veya inançsızlıkları karşısında pozitif veya negatif bir tutum takınmayan bir anlayış, sorunun çözümünde ilk adım teşkil edebilir.

Dinin vatandaşların vicdanlarında hapsedilebilecek bir değer olmadığının, dinin emir ve yasaklarının toplum hayatının her alanında görünür olmasının olağan olduğunun kabulü kaçınılmazdır.

Türkiye’nin bir parçası olmaya çalıştığı Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanmakta olan laiklik anlayışı dışında, kendine özgü bir laiklik anlayışı ile sorunların üstesinden gelemiyecektir.

20.03.2008

E-Posta:


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (13.03.2008) - Hukuka güvensek mi!

  (06.03.2008) - Müslüman azınlık!

  (28.02.2008) - Anayasa yargısının fonksiyonu

  (21.02.2008) - Anayasa Mahkemesi yol ayrımında!

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri