03 Mart 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

M. Latif SALİHOĞLU

Tevhid-i Tedrisattan Takrîr-i Sükûna


A+ | A-

Günün Tarihi: 3-4 Mart 1924-25

Başlıktaki tâbir ve tanımların mânâ ve mahiyetini bilmeyenler çoktur. Ama, bunları duymayan herhalde pek azdır.

Zira, tâ ilk mektepten itibaren sıklıkla söz edilir "Tevhid–i Tedrisat" ile "Takrir–i Sükûn" tabirlerinden.

Bu terkipli tâbirler, aynı zamanda birer kànun ismidir.

Tevhid–i Tedrisat Kànunu, 3 Mart 1924'te kabul edildi.

Takrir–i Sükûn Kànunu ise, tam tamına bir sene sonra aynı gün, yani 3 Mart 1925'te Meclis'in gündemine getirildi. Kànun maddesi, bir gün sonra da kabul edilerek yürürlüğe kondu.

* * *

Tevhid–i Tedrisat, kısaca "eğitim birliği", yani muhtevaca iki farklı eğitimin (din ile fen eğitiminin) birleştirilmesi, tevhid edilmesi anlamına gelir.

Takrir–i Sükûn ise, sükûneti sağlamak, huzur ve âsayişi temin etmek demektir.

Tevhid–i Tedrisatın mimarı, Vasıf Çınar'dır. (1896–1935) Bu şahıs, dönemin Millî Eğitim Bakanıdır, aynı zamanda M. Kemal'in de kullanılmaya müsait has adamıdır. Sürgün diyârı Girit doğumlu olup, isyancı Kürt Bedirhan Paşanın da torunudur. Bir başka ifadeyle "Türkçe İbadet"çi, Kemalist tarihçi Cemal Kutay'ın kuzenidir. Vasıf Beye "Çınar" soyadı, M. Kemal tarafından verilmiş.

(Gariptir, 1840'lı 50'li yıllarda Osmanlı'ya isyan eden Bedirhan Paşanın torunlarından bir kısmı Kürt–Tealiye girip Kürtçü olurken, az bir kısmı da Kemalizme yanaşıp Türkçülerin safında yer almışlardır.)

"Takrir–i Sükûn"un mimarı, mühendisi ve hatta müteahhidi durumundaki şahıs ise, 4 Mart 1925'ten tâ 1937'ye kadar aralıksız şekilde Başbakanlık yapmış olan İsmet Paşadır. Uygulatmış olduğu bu kànunla öldürtmüş olduğu vatan evlâdının sayısı bilinemeyecek kadar çoktur.

* * *

3 Mart 1924'te Hilâfet lağvedilip Medreseler kapatılırken, dinî eğitim boşluğunu güya okullardaki eğitim yoluyla doldurmak maksadıyla Tevhid–i Tedrisat Kànunu çıkartıldı.

Kâğıt üstünde, fen ilimleriyle birlikte okullarda din ilimlerinin de ders olarak okutulacağı ifade ediliyordu.

Ancak, aradan zaman geçip sıra uygulama safhasına gelince, söz konusu kànun metninin tamamen bir aldatmadan ibaret olduğu ortaya çıktı.

Demek ki, asıl maksat başkaymış. Kànun metnindeki "dinî tedrisat" ibaresi, sadece bir göz boyamadan ibaretmiş.

Ne yazık ki, Cumhuriyetin ilk yıllarında çıkartılan kànunların çooğu bu kabilden hep yanıltmaca, kandırmaca tabiatlıdır.

Dolayısıyla, ikinci sene çıkartılan Takrir–i Sükûn Kànunu da, aynı maksat ve mantık tornasından çıkmış bir hukuk ayıbıdır.

1925 yılı başlarında patlak veren Şeyh Said Hadisesi bahane edilerek çıkartılan bu kànun, aynı zamanda bir baskının, bir dayatmanın ürünüdür.

Baskı ve dayatmanın ağırlığı altında ezilen Fethi Okyar kabinesi istifa etmek zorunda kalırken, Meclis'teki şahinlerin başı durumundaki İsmet Paşaya da gün doğmuştu.

4 Mart 1925'te yeni kabineyi kuran İsmet Paşa, isyan bölgesinde huzur ve sükûneti sağlamanın yegâne yolunu bağıra çağıra ilân ediyordu: Kan dökülecek, kelleler gidecek ve devletin kahredici eliyle önce itaat, sonra da sükûnet sağlanacak.

İşte, seksen beş yıldır hükmeden ve zaman zaman ortalığı kana bulayan bu anlayış, Şark bölgesinde maalesef ne itaati sağlayabildi, ne de huzur ve sükûneti.

Zaman gösterdi ki, dahilde sırf kuvvet kullanılarak huzur ve âsayiş sağlanamıyor.

Devletin güvenlik birimleri, eline silâh alanın, isyana kalkışanın, şiddete başvuranın elbette karşısına dikilecek ve bu işi yapanları caydırma cihetine gidecek ve gitmeli de...

Ne var ki, hemen silâhı doğrultmak yerine, öncelikle isyan ve kalkışmanın sebeplerini ortadan kaldırmaya çalışmak gerekiyor.

İşte, o tarihte bu yapılmadı. Hatta, tam aksi yönde gayretkeşlikler sergilendi.

Meselâ, Şeyh Said'in itirazları dikkate alınmadı. Bilâkis, daha da kışkırtılmaya, tepki vermeye zorlandı.

Şeyh Said, dine aykırı gelişmelere itiraz ediyordu. Gazetelerde, Hz. Peygamber (asm) hakkında hakarete varan yazılardan şiddetle muztarip idi. Aynı şekilde, hazırlık çalışması hızlandırılan şapka ve kıyafet mecburiyetinin getirilmesine muhalefet ediyordu.

İşte, bu gibi hassas konularda, temkinli davranmak yerine, Şeyh Said ve taraftarları daha da ajite edildi. Adeta silâhlı kalkışmaya doğru tahrik edildi. Onunla insanî çerçevede hiçbir görüşme, konuşma yapılmadı.

Ona, adeta "Sen silâha sarıl, biz de gösterelim sana gününü" denilmek istendi.

Ankara'daki zeki ekâbirler, belli ki Şeyh Said ve taraftarları için tuzak hazırlamışlardı. Onları oyuna getirip tuzağa düşürmekti bütün maksatları.

Esefler olsun ki, oyun başarıyla oynandı. Saf ve masum insanlar tuzağa düşürüldü.

Bu arada, binlerce insan birbirinin canına kıydı. Tam anlamıyla, iç savaş çıkartıldı ve kardeş kanı akıtıldı.

Şeyh Said'in hatası, onun niyet, fikir ve itikadında değil, maksadına ulaşmak için başvurduğu yöntemde idi.

Zira, bir kanlı boğuşmada, masum ve mazlumların zarar göreceği âşikârdı. Kardeşin kardeşi vuracağı apaçık ortadaydı.

Bu derece açık ve aleni bir durumda kan ve şiddet yolunu ihtiyar etmenin, doğru ve haklı bir tarafı yoktur ve olamaz. Zarar üstüne zarardır.

Hem, öyle bir zarar ki, seksen beş yıldır uğraşıldığı halde, bu zarar hâlâ telâfi edilebilmiş değil.




HABER - YORUM - ANALİZ
www.sentezhaber.com

03.03.2010

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Geri


Önceki Yazıları

  (02.03.2010) - Özal'ın sırları ve katilleri

  (24.02.2010) - Sahibini küçülten iddialar

  (23.02.2010) - Çelişkiler yumağı

  (22.02.2010) - Uzak tutun çocukları, başkent haberlerinden

  (18.02.2010) - Medyada güç dengesi

  (17.02.2010) - Padişahları karalama inadı

  (16.02.2010) - Cinayet cuntası

  (15.02.2010) - Kızılordu’ya karşı direndiler; dahilî ittifakı sağlayamadılar

  (11.02.2010) - Ortaylı, şaşırttı mı ki?

  (10.02.2010) - Şefkat kahramanları harekete geçti

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Ali Rıza AYDIN

  Atike ÖZER

  Baki ÇİMİÇ

  Banu YAŞAR

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H.İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Muzaffer KARAHİSAR

  Nejat EREN

  Nurullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl