23 Kasım 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

M. Latif SALİHOĞLU

Baydemir'le Öcalan'ın farkı


A+ | A-

Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'in "Silâhlı mücadele miadını doldurdu" yönündeki açıklamasına Abdullah Öcalan'ın şiddekli tepki gösterdiği anlaşılıyor.

Avukatlarının Öcalan adına yaptığı açıklamada şu ifadeler yer alıyor: “Söyleyin ona, gitsin AK Parti’ye üye olsun, ya da özeleştirisini versin. Silâh olmasaydı, iki ay bile o koltukta oturamazdı.” (Fırat Haber Ajansı) Perdeli de olsa, burada bir temel kırılma noktasının bulunduğu, tartışma götürmez bir gerçek.

Öcalan, silâhlı çatışmaya dayalı odakların adamı, hatta maşasıdır. Onların çizgisinden dışarı çıkamaz. En büyük endişesi, yine kendi hayatıdır. Türklerle Kürtlerin huzur ve hayatını zerrece düşündüğü yoktur. Kendisi başka kökenden olup, bu iki İslâm unsurundan ayrıca intikam almaktadır.

Kürtler, bu gerçeklerin farkına varmadığı ve ondan yüz çevirmediği müddetçe, bu dünyada huzur ve rahatın yüzünü kolay kolay göremezler.

Baydemir ise, her şeye rağmen, seçim yoluyla başkanlığa gelmiş ve ancak bu sistemle huzurun, barışın sağlanabileceğini bir derece görmektedir.

Ancak, inandığı gerçekleri açıkça söylemekten de çekinmektedir. Bundan yirmi beş sene evvel, kendisi gibi düşünerek Bekaa'da Öcalan'la görüşenlerin hemen tamamı, dönüş yolunda bertaraf edildiler.

Velhasıl, Baydemir gibi düşünenler çok; ancak, o düşünceyi çekinmeden seslendirmek, hiç de kolay değil.

Zira, onlara kimin kötülük edeceğini dahi bir türlü kestiremiyorlar. Geri adım atmak durumunda kalıyorlar.

Zoru başarmaya henüz zaman var görünüyor.

Hastalıkların mânevî boyutu

Hastalıkların maddî sebepleri gibi, mânevî sebepleri de var.

Her iki cepheden gelen sebeplerin birleşmesi halinde ise, hastalık, katlanılması alabildiğine zorlaşan bir azaba dönüşür.

Bu durumda, sebep gibi çarenin de iki yönlü olduğunu/olacağını hatırdan çıkarmamalı... Yani, tedâvi safhasında, maddî ilâçların yanı sıra mânevî reçetelere de ihtiyaç duyulacağını unutmamalı.

Kuş, nasıl tek kanadıyla uçamıyorsa, insan da tek taraflı bir tedâvi yöntemiyle hakiki şifâya kavuşamıyor.

* * *

Hastalıkların maddî/fizikî yönü, tıp ilmiyle alâkalı. Teşhis ve tedâvi, bu ilmin usûl ve esaslarına göre yapılır.

Hastalıkların mânevî sebep ve çaresi hakkında ise, bilhassa şu iki önemli noktaya dikkat etmek lâzım.

Birincisi: Baş ağrısından mide kramplarına kadar hemen bütün hastalıkların üzerinde, sıkıntının, stresin, ye'sin, fâniye bakan üzüntünün, sabırsızlığın, asabiliğin... değişik oranlarda etkisi olduğu hususu, yaygın bir fikir ve kanaat halini almıştır.

Bunun tedâvisi, evvelâ tevekküllü olmaktır. Tevekkülsüz insan, sıkıntıdan kurtulamaz. Ayrıca, ihlâs, ümit, itimad, muhabbet, sabır, tahammül duygularını kuvvetlendirip muhafazaya çalışmak, yarı yarıya tedâvi olmak demektir.

İkincisi: Hemen her insan, şu ya da bu ölçüde "nazar"dan etkilenir.

Hassas kimseler, "isabet–i nazar"dan daha fazla müteessir olur. İncinirler, ateşlenirler, hatta yataklara düşerler.

Nazar değmesi iki türlüdür: Biri hayranlıktan, diğeri hayretten.

Sevimli, nazik bir çocuğa, ebeveyninin de nazarı değer.

Bediüzzaman Hazretleri de yüzüne "hayranlıkla bakış"tan şiddetle rahatsız olmuştur: "Hem de ona (Üstad Bediüzzaman'a) takdirle bakanlar, isabet–i nazar hükmüne geçip onu incitiyor." (Emirdağ Lâhikası, s. 459)

Bu mânevî tehlikelere mâruz kalan insanın başvuracağı çarenin önemli bir kısmı şudur:

1) Şandan, şöhretten, şahsî reytinglerden, çokça göz önünde bulunmaktan kaçınmak. Mütevazı hayatı tercih etmek.

2) Bol bol duâ etmek. Bilhassa Âyete'l–Kürsî ile Nazar Âyetini (Kalem Sûresinin son âyeti) okumak. Ayrıca, Cevşen ve Celcelûtiye gibi vahye dayalı duâları okumak, maddî ve mânevî belâlardan mahfuz olmaya bir sebeptir.

* * *

Tıbbın bütün imkânları seferber edilse, yine de bir türlü geçmeyen, geçmek bilmeyen hastalıklar veya marazî haller var.

Demek ki, işin duâ ağırlıklı mânevî boyutunu hiç unutmamak ve ihmâl etmemek gerekir.

Tarihin yorumu 23 Kasım 1914

Son "Cihad–ı Ekber" çağrısı

Hiç hesapta yokken, kendini bir anda savaşın içinde bulan Osmanlı Devleti, Sultan–Halife Mehmed Reşad'ın emr û fermânıyla "Cihad–ı Ekber" ilân etti. (23 Kasım 1914)

Bilâhare bir beyannâme ile neşredilen ve dünyanın hemen her tarafındaki Müslümanlara dağıtılması istenen bu cihad fetvâsı, hemen hiçbir ülkede makes bulmadı.

İslâm dünyasından beklediği desteği alamayan Osmanlı Devleti, Dünya Savaşında bir bakıma yalnız başına kalarak Almanya ve Avusturya'nın yanında (Rusya ve İngiltere'ye karşı) harbe iştirak etmek durumunda kaldı.

İslâm âlemi nazarında yaşanan bu yalnızlığın birçok sebebi vardı. Bunlar, kısaca şöyle:

1) İran ve Afganistan dışındaki Müslüman ülkelerin hemen tamamı sömürge durumundaydı. Afganistan, Rusya'nın baskısı altındaydı. Şiâ olan İran ise, hiçbir zaman Osmanlı veya bir başka Müslüman ülkenin yanında savaşa girmiş değildi.

2) Osmanlı'nın iki Hıristiyan ülkenin yanında yer alması, diğer Hıristiyan ülkelerle savaşılmasına mânevî engel teşkil ediyordu.

3) Dünyadaki Müslümanların hemen tamamı, bu süreçte nisbeten yoksuldu, fakr û zaruret içinde yaşıyordu.

4) Müslümanlar, Fransa, Rusya ve İngiltere'ye karşı koyacak silâh ve mühimmat imkânına sahip değildi.

5) İttihatçıların içinde Turancılık/Türkçülük damarının kabarmış olması, başka unsurdan olan dindarları Osmanlı hükûmetinden soğutmuştur.

23.11.2010

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (22.11.2010) - Harbî düşman yapmaz bunu

  (19.11.2010) - Bayramlık yazılar (5)

  (18.11.2010) - Bayramlık yazılar (4)

  (17.11.2010) - Bayramlık yazılar (3)

  (16.11.2010) - Bayramlık yazılar (2)

  (15.11.2010) - Bayramlık yazılar (1)

  (12.11.2010) - Demokrasiye düşman mısınız?

  (11.11.2010) - Mağdur kişi, özür diler mi?

  (10.11.2010) - 'Devletin parasını yedi' iftirası

  (09.11.2010) - Meddahların karalamaları (1)


Son Dakika Haberleri

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Abdullah ŞAHİN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet BATTAL

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Ali Rıza AYDIN

  Atike ÖZER

  Baki ÇİMİÇ

  Banu YAŞAR

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H.İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Hakan YILMAZ

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehmet YAŞAR

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Muzaffer KARAHİSAR

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Saliha FERŞADOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  YENİ ASYA NEŞRİYAT

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.