Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Seçim süreci |
![]() |
Henüz kesinleşmiş ve net bir karar olarak Meclisten çıkmadı, ama iktidar partisi genel seçimleri önümüzdeki Haziran ayının ilk yarısında yapma niyetini açıkladı. Buna göre, aksi yönde bir gelişme olmadığı takdirde milletvekili seçimleri 12 Haziran 2011'de yapılacak. Bu demektir ki, seçime aşağı yukarı altı ay var. Seçimi, 2007 yılının 22 Temmuz’unda olduğu gibi yaz sıcağına ve tatil ortasına bırakmayıp, çok da öne çekmeden yapma kararı, doğru ve isabetli. Ancak yeni anayasa başta olmak üzere, yıllardan beri sonuçlandırılmayı bekleyen birçok temel meselenin hep seçim sonrasına bırakılması için de aynı değerlendirmeyi yapmak zor görünüyor. Hatırlanacağı gibi, 12 Eylül referandumundan sonra gündeme gelen en önemli konu, o hava ve atmosferi değerlendirerek yeni, sivil ve demokratik anayasa çalışmasının raftan indirilmesiydi. Sandıktan çıkan sonuç, halkın “daha fazla demokrasi” talebini net bir şekilde ifade ediyordu. Keza, aynı halkın 1983 şartlarında darbe anayasasına yüzde 92 kabul oyu vererek yaptığı tarihî hatayı, 27 yıl geçtikten sonra kısmen de olsa telâfi yoluna girdiğinin işareti olarak da görülebilirdi. Gerçi pakete verilen “evet”lerin yüzde 58’de kalması, 1983’teki yüzde 92 ayıbını temizlemek için yeterli değil. Ama bunun da en önemli sebebi, paketin 12 Eylül izlerini silme noktasındaki yetersizliği ve yeni bir rötuştan öteye gidememesi. Dahası, kendi içinde insicam ve tutarlılıktan yoksun olan paketin, gereksiz, hattâ sakıncaları ileride ortaya çıkacak yanlış maddeler içermesi. (Bu köşeyi takip eden okurlarımız hatırlayacaklardır: Paketin bütün maddelerini tek tek ele alarak tahlil ettikten sonra, destek verilmesi gereken birkaç maddenin hatırına “kerhen evet” denilebileceği kanaatimizi yazmıştık: 14-18.07.10) Böyle bir paket için yapılan referandumun, bizzat bazı iktidar partisi mensuplarının da katkısıyla, “hükümete güvenoyu” şekline dönüştürülmesi de “evet”leri düşürürken “hayır”ları yükseltti. Ama netice olarak, bütün bunlara rağmen oylamadan çıkan yüzde 58’lik “evet”i, halkın demokrasi talebinin ifadesi olarak okumak lâzım. Ve bu talebin gereğini, meseleyi daha da uzatıp sürüncemede bırakmadan, sıcağı sıcağına yerine getirmek, öncelikle siyasî iktidara düşen bir görev. Elbette ki, anayasa gibi bir temel belgeyi yenilemek ve değiştirmek, bir çırpıda olacak birşey değil. Ama bir defa daha ertelemek de yanlış. Bu noktada, CHP liderinin referandumdan sonra seslendirdiği “Yeni anayasa çalışmalarına bir an önce başlayalım” çağrısının Başbakan tarafından “samimiyetsiz” bulunup geri çevrilmesi ve anayasa konusunun seçim sonrasına bırakılması da—o zaman da eleştirdiğimiz üzere—yanlıştı. Çalışmalar şimdiden başlatılıp bir mutabakat arayışına girilseydi, hem konu kamuoyunda canlı tutulur, hem de mesafe alınarak zaman kazanılabilirdi. Gerçi liderler ve ona bağlı olarak diğer yöneticiler düzeyinde cereyan eden partiler arası tartışma ve polemiklerin “kalite”sine bakınca, böyle bir ümide kapılmak biraz hayalperestlik gibi oluyor. Ama neticede iş ciddîye binince ve özellikle anayasa gibi çok önemli bir konu gündeme gelince, bu sığ ve kısır sürtüşmelerin, yerini ciddî ve seviyeli yaklaşımlara terk edebileceğini beklemek ve ümit etmek yanlış bir tavır olmasa gerek. Kaldı ki, seçimden sonra, vaad edildiği üzere mesele gündeme geldiği zaman yine bir araya gelinerek mutabakat arayışına girilmeyecek mi? Tabiî, şu aşamada bunları tekrar ifade etmenin pratikte fazla bir anlamı yok. Çünkü konu seçim sonrasına ertelendi. Şimdi partiler, seçim startı verip kampanya hazırlıklarına girişmenin arefesindeler. Seçim tarihi Meclis kararıyla kesinleştikten sonra, o güne doğru ilerledikçe seçim atmosferi kendisini daha fazla hissettirmeye başlayacak. Ve herşey seçime endeksli olarak yürüyecek. Seçim sonrasını da bu süreç belirleyecek. 07.12.2010 E-Posta: [email protected] |