Ahmet DURSUN |
|
Wikileaks üflemeleri |
Wikileaks internet sitesi, gizli diplomatik yazışmaları açıkladı, kıyamet koptu. ABD’nin hassas konudaki birçok değerlendirmelerinin yer aldığı “gizli devlet belgeleri”nin sızması dünyayı yerinden oynattı. Türkiye’nin de geniş bir biçimde yer aldığı belgelerdeki iddialar ve ortaya dökülen kirli çamaşırlar, ülkeler arası ilişkiler için daha önce belirlenmiş bütün stratejileri yok edecek, sil baştan yeni yol haritalarının belirlenmesine yol açacak nitelikte. ABD Dışişleri Bakanlığının toplam 270 büyükelçilik ve konsolosluklarla günlük yazışmalarına dayanan belgelerde yok yok… MOSSAD Başkanının Türkiye’de İslâmcılığın yükselişe geçtiğini iddia ederek laik kimliğin koruyucusu olan Türk ordusunu darbeye davet etmesinden, Başbakan’ın gizli hesaplarına; Azerbeycan-Türkiye ilişkilerini sarsacak iddialardan TSK fişlemelerine ait bilgilere ve Türkiye’nin 70 milyonluk Müslüman kimliğiyle AB’ye giremeyeceğini iddia eden Sarkozy’nin sözlerine kadar ülkelerin sır olarak kalmasını istedikleri bir çok mesele var. Bu mesele ortaya çıktığı günden itibaren bir çok şey söylendi ve yazıldı. ABD’nin çeşitli yerlere mesaj vermek ve yeni bir “hizaya gel” operasyonu başlatmak için bu belgeleri kasden sızdırdığını iddia edenler de var; bu belgelerle artık diplomaside ve uluslar arası ilişkilerde iki yüzlülüğün ortadan kalkacağı, ülkelerin daha demokrat ve şeffaf olacakları, devlet yönetimlerinin kendi milletine ve diğer devletlere ‘ilkesiz’ ya da ‘ikiyüzlü’ veya ‘çifte standartlı’ davranmalarının son bulacağı öngörüsünde bulunanlar da… İkinci şık, son asırlarda yalancılığın ve riyakârlığın pençesinde kıvranan Doğu toplumlarının aciz ve aldatılmış bir ferdi olarak daha çok işime gelir. Ümit edelim ki, Wikileaks belgeleri komplo teorisyenlerinin iddia ettiği gibi, dünyayı; bilhassa İslâm dünyasını yeniden dizayn etme operasyonlarından biri değil de, dünyanın ikiyüzlülüğünden, hırslarından, mezaliminden bıkmış hakperest, insaniyetperver kişilerin “doğruluk” mücadelesinin sonucu olsun. Sosyal sorumluluğu yaptığı işle sınırlı olan, İstanbul trafiğinde ömür törpüleyen, çoluk çocuğuna ekmek taşıyabilmek için hayatın bezdirici kollarına kendini teslim eden, ömrünü işle ev arasında harcayan, dünyayı sadece masa başı sohbetlerinde değiştirebilen benim gibiler Wikileaks’ı nasıl okumalıdırlar? Bu noktada ben yalnızca bizim Wikileaks’ımızdan söz edebilirim. Yoksa Bediüzzaman’ın “İspanyol hastalığına benzettiği, fikri hezeyanlaştıran siyasetimizin ve siyasetçilerimizin yaptığı gibi Avrupa’nın her üfleyişinde kalkıp oynayacak değilim. Yerimin darlığından değil hani, hava pek hoş olmayışından bu. Dahlimizin olamayacağı; üstelik başkalarının piyonu olabilme ihtimalinin yüksek olduğu meselelerde dikkatli olmak, onlardan uzak durmak zorundayız. Bu anlamda, kendi iç dünyamızdan başlayarak ailemizde ve yakın çevremizde var olan problemlerle ilgilenmek, önceliği daha küçük ve dar ama daha ehemmiyetli dairelere vermek daha akıllıca ve mümince olacaktır. Bizim Wikileaks ile şunu kastediyorum: İnsan bu âleme ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmek üzere gönderilmiş ve çetin bir imtihana tabi tutulmuştur. Bu imtihanda bizi sürekli kontrol eden, emr-i bil maruf ve nehyi anil münker çerçevesinde denetleyen denetçilerimiz, bizim amellerimizi kayıt altına alan yazıcılarımız var. Mümin olarak, bizi yarın rûz-i mahşerde zor durumda bırakabilecek, bize ‘keşke’ dedirtebilecek hareketlerden kaçınmak, bir gün bütün amellerimizle yüzleşeceğimizi, amel defterlerimizin bize açılacağını bilmek, yaptığımız zerre kadar hayrın ve zerre kadar şerrin karşılığını göreceğimizin farkında olarak hayatımıza devam etmek— ABD’nin, İngilterenin ya da küresel güç olmak isteyen güçlerin değil—herşeye hükmeden, herşeyi gözeten, herşeye sözü geçen bir Kadir-i mutlakın idaresi altında olduğumuzu bilmek ve ona göre pozisyon almak gerekir. Bu anlayışın fertten topluma, toplumdan bütün kurumlara doğru yaygınlaşması bizi bütün tehlikelerden koruyacaktır. O zaman bu türlü belgelerin doğruluğunu ya da yanlışlığını tartışmayız bile; çünkü yanlışı olmayanın veremeyecek hesabı da olmayacaktır. Hasılı, hesabını veremeyeceğimiz adımlar atmamalı, yarın bilhassa Yaradanımız karşısında bizi mahçup edecek fiiller içine girmemeliyiz. Bediüzzaman’ın “Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi imân ve duâdır” sözünü kulağımıza küpe yapmalıyız. 07.12.2010 E-Posta: [email protected] |