“Bir zaman ehl-i dünya beni her şeyden tecrit ettiklerinden…” diye başlayan 4. Şua’da, Üstad, 5 çeşit gurbetlere düştüğünden bahseder. Bir insanlık klasiği olan: Elimizden gelenlerin kendi arzularımız için dahi yetersiz kaldığı gerçeği…
Hiçbir hatıramızı kaybetmemek adına silmeye kıyamadığımız fotoğraflar, günün sonunda bittiğine üzüldüğümüz tatiller, otogarlarda; gözlerimiz buğulanarak arkasından el salladıklarımız ya da bizim için maddi-manevi çok kıymetli olup elimizden kaybolup giden nice eşyalarımız… Tabi bir de ikinci bahara kadar göremeyeceğimiz meyveler, geç kararan günlerde üşütmeden esen rüzgarlar, kanatları ile göz kırpan desenli kelebekler… Toprağa uğurladığımız sevdiklerimiz bile var.
Büyüklerin hisleri de büyük olur. Pek kimsenin umrunda olmayan hadiseler, onların kalbine bir yumruk gibi oturur.
Ama unutmamamız gereken bir düstur var neyse ki: “Yetmez mi dert, derman sana.”
Göz önündeki çekilen onlarca acı, solan çiçekler, ağlayan yetim yavrular, suları kırmızıya boyayan sonu gelmeyen savaşlar, kalbin inadına hiç ele geçmeyen bir sonsuzluk. Bir derman yok mu?
Üstad’ın me’yusane kalbini ve ruhunu yokladığı sırada onun imdadına yetişip teskin eden ve “Beni dikkatle oku!” diyen bir zikirdir: “Hasbünallahü Ve Ni’mel Vekil”