İslâmî değerler, hiç değişmeyen, insanın keyif ve iradesine bağlı olmayan, ahlâkî ve içtimâî hayatı nizam altına alan, kanunlardan oluşur.
Bu kanunların kâinata hâkim olan kanunlardan yani şeriat-ı tekvîniyeden bir farkı yoktur. Zamanın geçmesi bu kanunları eskitmediği gibi daha da gençleştirir.
İslâm vasat insan modelini ortaya koyar. Vasat çizginin en belirleyici özelliği ise, ifrat ve tefritlerden sıyrılmış, yaratılmış hiçbir varlığı inkâr etmeden her birinin keyfiyetine göre değer vermektir.
İslâm’ın öngördüğü vasat insan modelinde, ne insan için biçilmiş bir hayat modeli dikte ettirilir, ne de insan kutsallaştırılarak, yapacağı her şeyi mubah karşılayan enaniyet esareti esas alınır. Kendi değer sistemi, davranışları belirleyen temel faktördür.
Ne yazık ki ehl-i dalâlet nazar-ı dikkati şu hayata celp ede ede, o derece nazar-ı dikkati kendine celp etmiş ki, edna bir hâcât-ı hayatiyeyi büyük bir mesele-i diniyeye tercih ettiriyor.
İşte bu iki kıskacın arasında kalan dindarların hayat tarzı ile diğer insanların hayat tarzları arasında pek bir fark kalmamış gibi gözükmektedir.
İnsan, kendisi için öngörülen hayat tarzını artık daha iyi yaşama şekli olarak düşünmeye başlamış, gerçek olmayan ihtiyaçları gerçek gibi algılayıp hırsla temine çalışmıştır.
Nefsin elinde din adeta bir kartopu gibi erimektedir. Oysa dinler nefsi eritmek üzere gönderilmişlerdir.
Din, kendi mensuplarının ihanetiyle karşı karşıyadır. Amellerine, davranış ve ahlâkına bakıp bu dini bunların elinden almak gerekir dediğimiz ne kadar da dindar vardır.
Olumsuz her davranış dine yakışmayan her düşünce, fikir ve eylemlerin alışkanlık kazanması ferdin din olgusunu hayat tarzını oluşturan bir özne olmaktan öte nesnelleştirdiği ve araç haline getirdiği bir olguya dönüşmüştür. Yani dinin alet edilmesi, nefsin elinde dinin erimesi meselesi.
Dindar insan dış dünyanın çekiciliği ile iç dünyasının hakikatleri arasında sıkışmış durumdadır. İç dünyası enaniyeti terk etmesini, nefsini terbiye etmesi gerekliliğini söyler iken, dünya ise ölçüsüzce kendine güvenmeyi her türlü değeri nefsin arzu ve isteklerinde öğütmeyi öngörür.
Hasılı: “Nefsini dinin elinde eritememek” garip bir dindar manzarasını ortaya çıkaran, çiğneyen, çiğneten, alet eden, nefsinin elinde, dini damla damla eriten garip dindarlar...