M. Latif SALİHOĞLU |
|
Haydarpaşa'da gizli hesaplar |
Haydarpaşa Garı'ndaki "alevleri göklere yükselen" yangın, basite alınacak sıradan bir yangın değildir. Milyonlarca insanımızın hatırasını cayır cayır yakan, yüreğini kasıp kavuran bu yangın, zihinlerde her türlü sabotaj ihtimalini canlandırıyor. Böyle bir ihtimali, lütfen hiçkimse küçümseme, yahut yabana atma cihetine gitmesin. Her kim ki, sabotaj ihtimalini basite alır ve bunları kuru iddialardan ibaret görürse, bilsin ki, bundan 93 yıl önceki yangında da benzer iddialarda bulunanlar olmuş ve fakat, zaman onları haklı çıkarmamıştır. Evet, mesele bu kadar önemli ve bu derece ciddiyet arz ediyor.
1917'deki sabotaj 1908'de hizmete giren ve bütün Anadolu ile birlikte Şam'a, Halep'e, Bağdat'a, Beyrut'a, Kudüs'e, tâ Medine'ye kadar uzayıp giden (gitmesi tasarlanan) tren seferlerinin başlangıç noktasını teşkil eden Haydarpaşa Garı, ilk büyük yangını 1917'de yaşamıştı. Önceleri sabotaj ihtimali üzerinde pek durulmadı. Ancak, harp müttefikimiz olan Alman askerlerinin arasına sızmış bir Fransız casusunun, Filistin'deki askerlerimize gönderilecek silâh ve mühhimmat deposunu kundalamak sûretiyle, gözbebeğimiz olan bu binayı ateşe verdiği hususu, yıllar sonra anlaşılmış oldu. (Mustafa Armağan, 28.11.2010; Zaman) Tabiî, yardımsız kalan Filistin'in elden gitmesi de, apayrı bir yürek yangını...
"Kentsel dönüşüm" rantiyesi Yayha Kemâl'in tâbiriyle "Aziz İstanbul"un koca Anadolu'yla en az yüz yıldır hiç değişmeyen buluşma, birleşme ve kaynaşma noktasını teşkil eden Haydarpaşa Garındaki yangın, yedi yıldır insanlarımızın zihnini kurcalayan soru işaretlerini daha da belirgin hale getirdi. Geniş bir alanı ihtiva eden Haydarpaşa Garı ve çevresi, "Kentsel Dönüşüm Projesi" çerçevesinde 2003, 2005 ve 2007 yıllarında ajans ve gazete haberlerine konu oldu. Yabancı yatırımcıların da ağızsuyunu akıtan bu proje için telâffuz edilen rakam ise, beş milyar dolar civarında. (aa/15.07.2005) Her ne kadar bu rakamla birlikte telâffuz edilen "yedi gökdelen" ifadesinin doğru olmadığı söylendi ise de, Haydarpaşa bölgesinin ciddî ve köklü bir değişime tabi tutularak daha çok "turizm amaçlı" olarak yeniden yapılandırılması yönündeki niyetler inkâr edilmedi. Bilâkis, bu yöndeki niyet ve düşünceler her defasında tekrarlandı. Hem de, en yetkili ağızlardan... Tabiî, burada ciddî ve köklü mânâda bir değişiklik olacaksa, ilk etapta Haydarpaşa Garını kullanan yolcuların önünü kesmek ve tren seferlerini buradan kaldırmak icap ediyor. Nitekim, yangından hemen sonra yapılan (haliyle yapılması gereken) da budur ve bundan ibarettir. Kim ne derse desin, Haydarpaşa yangını üzerinde bir esrar perdesi vardır. Yangın Pazar günü öğlenden sonra çıkıyor. Söndürmeye geç müdahale ediliyor. En evvel yapılması gereken "havadan söndürme" cihetine hiç gidilmiyor. Yeni başlandığı söylenen onarım/restorasyon çalışmaları üzerinde ciddî soru işaretleri bulunuyor. Ayrıca, ilgili kurum ve kuruluşların gardaki onarım, yangın ve söndürme safhalarıyla ilgili yapmış oldukları açıklamalar arasında büyük çapta farklılıklar var. Birinin dediği diğerini tutmuyor. Zihinleri yoran çelişkiler ve soru işaretleri biraz da bu sebeple çoğalıyor. Her şey bir yana, beraberinde yüreğimizi de Haydarpaşa yangını ile öncesinde ve sonrasında yaşananlar, "Avrupa Kültür Başkenti İstanbul"a hiç, ama hiç yakışmadı. Son olarak, Allah'tan dileğimiz şudur ki: Yaşanan bu dehşetli yangınla ilgili soruşturma derinleştirilerek sürdürülsün. Karanlıktaki noktalar bir bir aydınlatılsın. Bunda kasıt ve ihmali olanlar tesbit edilerek, hak ettikleri cezalara çarptırılsın. Ve bilhassa kamuoyunun bu ve benzeri konular üzerindeki hassasiyeti artarak devam etsin.
Tarihin yorumu 30 Kasım 1925
"Egemenlik CHP'nin" oldu
Millet Meclisi Kürsüsünün arkasındaki duvara "Hakimiyet milletindir" levhası asıldı. (30 Kasım 1925) Bu levhanın ilk yazılış şekli Osmanlıcadır. Osmanlıca hurufatı 1928'de yasaklanınca, bu levhanın yazılışı da Latinceye çevrildi. Bir müddet sonra, daha da ileri gidilerek, Osmanlıca terim ve tâbirlere de savaş açıldı. Neticede, ortada ne "millet" kaldı, ne de "hakimiyet"ten bir eser. Hakimiyet elden gitti; CHP'nin mutlak istibdadıyla birlikte "Egemenlik ulusun" oldu. "Millet" ve "hakimiyet" gibi, zamanla daha birçok dinî, millî, medenî, harsî ve edebî değerlerimizin yerinde de yeller estirildi. Plân, çok önceden hazırlanmıştı. Nitekim, Meclis'in duvarına "Hakimiyet milletindir" serlevhasının asıldığı aynı gün, milletimizin bin yıllık değerleri olan "Tekke ve zaviyelerin kapatılması" ile "sarık ve sair dinî kıyafet giyenlerin cezalandırılmasına" dair kànun, Meclis'e kabul ettirildi. Söz konusu kànun kapsamındaki cezai müeyyideler, resmî olarak halen de berdevamdır. Bu demektir ki, Meclis'te "Egemenlik ulusundur" diye yazmakla beraber, hakimiyet ise, kâmil mânâda henüz milletin olmuş değildir. 30.11.2010 E-Posta: [email protected] |