Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 09 Eylül 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hasan GÜNEŞ

Karanlık madde ve akıl gözü



Geçen ayın sonunda NASA, internet sitesinde “karanlık madde” ile ilgili son çalışmalarını, “varlığına kesin delil buldukları” açıklamasıyla özetledi. NASA’nın açıklaması ilim çevrelerince heyecanla karşılandı ve bir kısım ilim adamı da elde edilen sonuçların “Büyük patlama teorisinden” bu yana en önemli ve en heyecan verici keşif olduğunu ileri sürdü.

Karanlık madde nedir ve neden bu kadar önemlidir? Aslında karanlık madde teorisi, ilk defa 1930’larda ortaya atıldı. Uzaydaki gök cisimlerini inceleyen ilim adamları bazı bölgelerde büyük çekim merkezleri olduğunu, ancak yapılan gözlemlerde aynı bölgede hiçbir cisminin görülmediğini fark etti-ler. Yaptıkları hesaplara dayanarak, buralarda da gök cisimleri olduğunu, ancak ışık yaymadığı ve yansıtmadığı için görülemediğini ileri sürerek, “karanlık madde” teorisini ortaya attılar. İlim adamları, o zamandan bu yana bu teoriyi destekleyen pek çok şey tesbit etmelerine rağmen, herkesi tatmin edecek bir delil bulamamıştı.

Son açıklamaya esas teşkil eden gözlemler tam yüz milyon yıl önce meydana gelen bir hadisenin, NASA’nın Chandra ve Hubble teleskopları ile Avrupa uzay ajansı ve Macellan teleskoplarıyla izlenmesiyle başladı.

Kur’ân, insanlığa “Yeryüzünü gezip eski toplulukların akıbetlerinden ibret alın” derken, aynı zamanda “Kaldır gözünü semaya” da diyerek gökyüzünü tefekkür etmeyi ve incelemeyi emretmektedir. Şüphesiz gökyüzündeki incelemeler eski medeniyetler için yapılan bir arkeolojik kazıya benzemez.

Birinde üç-dört bin yıllık bir kalıntıyı elinize alıp tahminler yürütürken, diğerinde milyonlarca yıl önce olmuş bir olayı teleskopta canlı olarak görüp izlemek ve takip etmek mümkün. Çünkü şu kâinat mülkü o kadar büyük ve o kadar geniş ki, milyonlarca yıl önce gerçekleşmiş hadiselerin ışığı, korkunç hızına rağmen, bize ancak geliyor.

Teleskoplarla yapılan incelemede, iki dev galaksinin çarpışması detayları ile müşahede edildi. Gökyüzü çıplak gözle bakıldığında büyük bir sükûnete rağmen, gerçekte tıpkı yeryüzü gibi büyük çarpışmaların, değişim ve dönüşümlerin olduğu muazzam bir memleket. Uzmanların yaptığı incelemede çarpışma sonucu gazlarla diğer maddelerin ayrıştığı, çekim merkezinin ise, beklenenin aksine, başka bir bölgede, yani ışığını ve ışık yansıtma özelliğini kaybeden cisimlerin olduğu bölgede toplandığı tesbit edildi.

Burada fazla teknik detaya girmek istemiyoruz, fakat karanlık maddeler o kadar çok ki, aynı ilim adamları bizim görebildiğimiz gök cisimlerinin, ancak yüzde beş olduğunu belirtiyorlar. Ayrıca çekim kuvveti gibi belirtileri de yaymayan pek çok gök cismi mevcut. Belki de çok yakınımızda, yüreğimizi ağzımıza getirecek başka sistemler mevcut.

Aslında bazen görmemek de büyük bir nimet. Küçük âlemdeki mikroskobik bakterileri görmemekle nasıl vesveselerden kurtuluyorsak, korkunç bir hızla seyahat ettiğimiz uzayda, belki de çok yakınımızdaki küreleri hiç görmemek de aynı şekilde rahatlatıcı.

Eski bilgilere fazla güvenmek ve sebepler arasındaki ilgiyi esas faktör zannetmek, pek çok şeyi idrak etmemize mani oluyor. Eski klasik bilgilerde olduğu gibi, var olanın illâ görünmesi ya da ateşi olanın da illâ ışığı olması gerekmiyor. Hakikatte sebepler Cenâb-ı Hakkın izzet ve azametine bir perde olduğu gibi, koca küreleri de insan gözüne perdelemek Âlemlerin Rabbi için zor değildir.

On Sekizinci Mektup’ta Muhyiddin-i Arabî gibi evliyanın kitaplarında bahsettiği, fakat günümüz coğrafya ve fenninin kabul etmediği küreler ve âlemlerle ilgili bir soru vardır. Orada, “onlar ehl-i hak ve hakikattirler, hem ehl-i velâyet ve şuhuddurlar” denilerek, gördükleri doğru, fakat ihatasız ve mizansız olduğu ve tevil edilmesi gerektiği izah edilmektedir. Ayrıca o zâtların gördüklerinin bu maddî âlemden ziyade, manevî ve ruhanî birer âlem oldukları hatırlatılmaktadır.

Şüphesiz bu zâtların gördükleri küreler ve âlemler teleskoplarla incelenenlerden çok farklı âlemler. Ancak yeni keşifler, onlar için bir basamak, bir ipucu ve resmin bütününü tamamlayan ve irtibatı sağlayan parçalardır. Bugünkü coğrafya ve fennin eski malûmatlara put gibi sarılmak yerine, kendisini bekleyen sayısız keşiflerin önünde olduğunu bilmesi gerekiyor. Evet, kesin bir şey var ki, o da, her şey gördükleri-mizden ibaret değil. Bırakın manevî âlemleri, bugün-kü bilgilere göre maddî âlemlerin dahi, ancak yüzde beşini görebiliyoruz.

Bu çalışmalar, belki de herkesi ilgilendirmiyor denilebilir. Ancak günlük hayatımız ve bunlara yön veren hayat anlayışıyla yakından ilgisi var...

Bugün etkileri hâlâ devam eden inkârcı felsefe, aslında “aklı gözüne inen”, yani gördüğünden başka bir şeye inanmayan, her bir zerresi binler harika san'atlarla dolu şu muhteşem kâinatı sahipsiz ve koruyucusuz zanneden eski felsefeye dayanmaktadır. Aslında yeni felsefe, daha doğrusu yeni hikmet, Muhakemat’ta “Aferin hürriyetperver olan hikmet-i cedidenin himmetine ki, o müstebid hikmet-i Yunaniyeyi dört duvarıyla zîr-ü zeber etmiştir” ifadelerinde olduğu gibi, geçen asrın başlarında, eski felsefeyi sorgulamalarıyla cesaret bulan yeni keşiflerle eski anlayışı darmadağın ederek insanlığın önünü açmıştır. Yeni keşifler de hep aynı istikamette devam ediyor.

09.09.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (02.09.2006) - Sonbaharı yaşarken

  (26.08.2006) - Dinlenmek ve savaşmak

  (20.08.2006) - On iki gezegen

  (12.08.2006) - Medya ateşi

  (05.08.2006) - Ortadoğu ve tarih

  (29.07.2006) - Oturmak ve yaşamak

  (25.07.2006) - Büyük Ortadoğu ateşi

  (08.07.2006) - Gençlik fotoğrafı

  (01.07.2006) - Nehrin suyu

  (26.06.2006) - Kabir ve ölümsüzlük

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004