Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 10 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

S. Bahattin YAŞAR

Evet, kızım okumalıydı



Okuma programları muhteşem meyveler veriyor

Bir haftalık okuma programı sonrası, eve dönen kızımda bir takım müsbet değişiklikler gözlemliyordum. Bunların başında namazı vaktinde ve tadil-i erkânıyla kılmak, namaz sonrası tesbihat ve ders yapmak, ilmihal bilgilerini uygulamak ve ev toplantılarını daha düzenli ve ciddî yapmak… gelmekteydi.

Kızımla değerlendirmeler yaparken, hem kendisinin, hem programa katılan arkadaşlarının ve hem de onlarla ilgilenen ablalarıyla sohbetlerinin sonucu, oluşmuş pek çok sorular ve konularla karşılaştık.

“Başörtülü okuyabilecek miyiz?”

Başörtüsünün farziyetini öğrenen kızım, bana başörtülü nasıl okuyabileceğini soruyordu. Bu konu beni derinden düşünmeye itmişti. Vereceğim cevap, hem çocuğumun okuma hevesi kırılmayacak hem de Allah’ın rızası doğrultusunda bir cevap olmalıydı. Bu soru karşısında çocuğuma,—mevcut Türkiye şartlarından dolayı—rahatlıkla bir cevap verememem bir baba olarak beni üzmüştü.

Avrupa Birliği’ne girme çabasındaki ülkemde çocuğuma, “Eğitimin önünde hiçbir engel yok, bu ülke dine ve dindarlara saygılı, insanların kılık kıyafetleriyle uğraşılmaz, her türlü düşünce demokrasi zemininde ifade hakkı bulur...” diyebilmeliydim. Benim karşılaştığım bu soru ve sorun ile pek çok ehl-i iman anne babanın da karşı karşıya olduğunu düşündüm.

Doğrusu bu sorulardan bir kısmının cevabını devlet, bir kısmının anne baba, bir kısmının da okuyacak bireyin kendisinin vermesi gerekiyordu.

Kızımın anlattıklarından pek çok önemli sonuçlar çıkardım. Bunların başında ehl-i iman kardeşlerimin kız çocuklarına haddinden fazla üniversite okuma noktasında tahşidat yapmaları geliyordu.

Ailelerin, alternatifsiz bir şekilde, çocuğun ilgisi, kapasitesi ve şu andaki içinde bulunulan Türkiye şartları dikkate alınmaksızın, zihinlerini sadece üniversite eğitimine programladıkları görülüyordu. Bu olurken de, seçeceği mesleğin çok para getirmesi ve gözde bir meslek olması önemle vurgulanıyordu. Hatta çocuğunun üniversite okuyamaması gibi bir alternatiflerinin dahi olmadığı anlaşılıyordu.

Ailelerin bu yaklaşımından çocuklar kendilerine, ‘Ne yaparsan yap, oku’, ‘Hangi şartlar içinde olursan ol, oku’ ve hatta ‘Vermen gereken tavizleri vererek, oku’ mesajı alıyorlar. Doğrusu aileler okula giden kız çocuklarına tek şıklı bir hayat sunmaktadırlar. Ya okuyacaksın, ya da okuyacaksın… Okumanın dışındaki bütün şıklar kabulü mümkün olmayan cinsten değerlendiriliyor.

Okumazsan eğer kızım…lı cümleler

Okul ile birlikte bir de, bu yaklaşım çocuğa yük oluyor. ‘Okumazsan eğer kızım’lı bütün cümleler aslında apaçık bir tehdit. Anne babaların üniversitesiz çizdikleri bütün tablolar renksiz, bütün meslekler anlamsız, ayıplanan, hor ve hakir görülen ve hatta tehdit vesilesi bir anlayışla değerlendiriliyor.

Onun için, yüksek tahsil yapmak istemeyen bir kız çocuğuna anne-baba; “Okumazsan, sokaklarda aylak aylak gezersin, dikiş nakışa gidersin, evlenir gider, çocuklarına bakarsın...” gibi daha pek çok cümleyle hayatı daraltan tablo çizmektedirler.

Sürekli bu tehditleri dinleyen çocuk, artık hayatın üniversite okumaktan başka bir şıkkının olmadığını düşünmeye başlıyor. Hatta iş biraz daha ileri gidiyor ki, çocuk, ‘Okumayan insan değersizdir’ gibi bir sonuç çıkarıyor.

Bu sonuç da; aile kurma, annelik ve çocuk yetiştirme gibi aslî vazifeleri bulunan kız çocuklarında, fıtrî sapmalar meydana getiriyor.

Annelik yüce bir meslektir

Oysa ki anne babanın, kız çocuklarına yapması gereken en önemli vurgulardan birisi, en az ‘oku kızım’ kadar, hiç şüphesiz ‘annelik müessesesi’nin yüceliği olmalıdır.

Kadının özellikle yapması gereken meslekler düşünüldüğünde, o meslekleri yapacak kadınların gerekliliği göz ardı edilmemelidir. İlim öğrenmenin kadına da erkeğe de farz olduğu dikkate alındığında, anneliğe vurgu yapmak, ilim yapmanın bir karşıtı gibi değerlendirilmeyecektir.

Şartları müsait olan, dinî emirlerden taviz vermeden okuyabilecek kız çocuklarına kimse, ilim kapısını kapayamayacaktır. İyi yetişmiş, ahlâklı, bilgili, becerikli bir anne olmak, sadece üniversite tahsiliyle alâkalı bir durum değildir. Annelik, beraberinde iyi bir eş olmayı da taşıdığı takdirde, mutluluğu her iki dünyayı da kapsayacak bir sürecin adı olacaktır.

‘İman takviye’ mesleği

Ehl-i iman için, en az dünya kadar önemsenmesi gereken bir kavram da, insanların ahiretlerine hizmettir. Bu tercih büyüklerin önemsedikleri bir tercih olmalı ki, çocuklarda da görülebilsin.

Her ehl-i iman anne baba, kız çocuğunun inançlarından taviz vermeden bir meslek sahibi olmasını arzu etmelidir. Bu amaç doğrultusunda çocuğuna her türlü müsbet desteği vermelidir. Bu mümkün değilse, hal-i hazırda bulunan meslek sahibi hanımlara, iman hizmeti götürme mesleğini elde etmesi amaç edinilmelidir. Yani mevcut görev yapan, doktor, eğitimci vb. meslek sahibi hanımların ‘imanî takviye ihtiyaçları’ misyon edinilmelidir.

Ayrıca, ehl-i iman aileler kız çocuklarına tek şıklı hayatlardan ziyade; çok amaçlı, dünyasını da, ahiretini de mutlu yaşayabileceği hayat alternatifleri sunması gerekmektedir.

Ehl-i iman bir baba, ‘Eğer okumazsan kızım…’ lı bütün cümlelerin devamlarını, müsbet cümlelerle devam ettirmelidir. Yani ‘… İman, Kur’ân hizmeti yapabilirsin; imanlı bir eş; şefkat kahramanı bir anne olabilirsin; pek çok meslekleri meşru daire içinde, rahatlıkla yapabilirsin; araştırmalar yapar, kitaplar yazabilirsin; dil, bilgisayar öğrenebilir, öğretebilirsin; el san’atları becerisi kazanabilirsin…” li cümleler, içerikleri önemsenerek kurulmalıdır.

Anne baba, çocuğunun Kur’ân eğitimine küçücük bir bütçe ayırmazken; OKS veya ÖSS eğitimi için on kat fazlasını ayırabiliyorsa, bu apaçık bir önemseme göstergesidir. Yani “Oğlum paşa olsun diye bütün malını verir, hafız mektebinden alır, Avrupa’ya gönderir. Fakat o çocuğun hayat-ı ebediyesi tehlikeye girdiğini düşünmüyor. Dünya hapsinden kurtarmaya çalışıyor; Cehennem hapsine düşmesini nazara almıyor. Çocuğunu ahirette kendisine dâvâcı ediyor.”

Çocuğuna bütün yönlendirmelerini dünyaya dönük yapan bir ehl-i iman anne baba, çocuğun farz ibadetlerindeki gevşekliğini, ilgisizliğini, dinî sohbetlere meyilsizliğini, dinî kitaplara alâkasızlığını ne ile değerlendirebilecektir? Hatta ve hatta çocuktaki ahlâkî zayıflığı, değer yargılarını tanımazlığı, müsbet örf ve gelenekleri uygulamazlığı nereye koyacaktır?

Anne-baba olarak biz hayatımızda neyi önemsersek, çocuk da, genç de ona uygun bir davranış geliştirecektir.

**

Evet, kızım okumalıydı. Ama kendini, hayatı, insanları, olayları, tabiatı, varlığı okumalıydı. Bu okumalarla birlikte inancından tavizler vermeden, üniversitede okumalıydı.

10.02.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004