Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 14 Mayıs 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hakan YALMAN

Zıtlıklarla anlam bulan hayat



Hayatı anlamaya çalışırken ve olayları doğru zeminine oturtma arayışı içinde zıtlıkların iç içeliğinin doğru zemine oturtulmaması durumunda olaylar da doğru anlamını bulamayacaktır. Bu sebeple olsa gerek fert, yaratılan ile kendi doğruları ve beklentileri arasındaki uyumsuzluktan dolayı zaman zaman kâinatı dolayısı ile yaratılanı ve Yaratan’ı sorgulamak zaaf ve yanlışlığına düşebilir. Bu anlamda varlığı doğru zeminine oturtmak ve doğru anlamlandırmak çok önemlidir.

Varlığın mülk ve melekût olmak üzere iki yönü var. Mülk yönünde zıtlıklar iç içe. İyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış, adalet zulüm gibi kavramlar yan yana yer alıyorlar. Aynı varlık âleminin melekût tarafında ise sadece olumluluklar ve iyilikler var. Bir kitap şeklinde hazırlanmış maddi âlemde o kitabın okuyucusu olarak, sonsuz cemal ve kemali gayr konumunda anlayacak ve anlamlandıracak konumdaki insanın özellikleri de zıtlarla anlamaya uygun olduğu için varlık âleminde zıtlıklar iç içe. İyilikler ve kötülükler yan yana. Ancak bütün bu maddî âlemin işleyişinin ardından varlık çarklarının dönüşü ile elde edilen hasılat hep olumlu ve iyilik tarafında olmalı. Zıtlıklar varlık ve idrak arasındaki etkileşimin zemini. Bu etkileşimden hasıl olan mânâlar işleyişin melekûti boyutunu oluşturur ve orada zaman ve mekân kavramları da olmadığı için azına çoğuna bakılmaz.

Savaşları, zulümleri, haksızlıkları gibi olumsuz tarafları ve insanlığın kaydettiği maddî gelişim, yardımlaşma ve dayanışma gibi güzel halleri ile bütün dünya ve insanlık tarihi sadece Hazret-i Muhammed’in (a.s.m.) Hâlık-ı Kâinat’ı idrak zemini olsa yine anlamlı ve hikmetli olurdu. Mülk tamamıyla güzel ve her şeyiyle hayır olan melekût alanının idrak boyutu ile sınırlı varlıklara gösterilebilmek için zıtlıklar ve sınırlılıklar içinde ortaya konması hali olmalıdır. Bu hal, güneşin varlıklarda yansımasına benzer. Görüntüye zemin olan renklerin aslı, özü, nuru olan ışık güneşte tevhid olmuş ve bizim âlemimizde mülk ve melekût arasındaki bağlantıyı idrakin zemini olmuştur. Renkler güneşin ışığında asıl, öz, hepsinin gerçekliği şeklinde toplanmışken, varlıklar kendi kabiliyetlerine göre, onun bir rengini yansıtırlar. Yedi renk ve bunların koyu/açık tonları tek tek varlıkla da onların güneş ışığını göze yansıtma frekansına göre ortaya çıkar. Hiçbir şey yansıtmayanlar siyah, karanlık gözüktüğü gibi, kendinden bir şey katmadan şeffafiyetle yansıtanlar, güneşin küçük bir numunesini ve renklerin tamamının mezcolmuş şekilde gösterirler. Kendinden özellikler katmak teşahhusatın, letafetle silinerek kendinden olabildiğince az özellik katmak şeffafiyetin ifadesidir.

Gece karanlıkta bütünüyle kaybolan varlıklar âlemi, gündüz güneşin doğuşu ile adeta güneşin onda mezcolmuş şekilde bulunan renklerinin yansıdığı, farklı özelliklerin farklı renkleri farklı parlaklıkta yansıttığı bir ayineye dönüşür. Her varlık, -çiçekler, kelebekler vs.- sanki kendi renklerini, kendi özelliklerini yansıtıyor gibidir. Oysa güneşin yedi renginden altısını gölgeleyip birini ya da kabiliyetine göre birkaçını gölgeleyip bir kaçını yansıtmaktadır. Yansıyanların hiçbiri güneşin aslı, kendi olmaz; en şeffaf, en parlak ayinedeki bile güneşin bütün özelliklerini temsil edemez, güneş olamaz. İşte nuranî, lâtif, her şeyin teklikte mezcolduğu melekût âleminin mülkte yansımasında da benzer bir durum vardır. Güneşin ışığında gizli olan kelebek görüntüsünün gözde oluşabilmesi için kelebek sınırlılığı içinde yansıması gerektiği gibi, sonsuz, sınırsız esmanın şuur sahiplerinde bir ifade oluşturabilmesi için varlıkların sınırlılığı içinde ifade edilmesi gerekli olmaktadır. Sonsuz esmanın sınırlı varlıklarla ifade edilebilmesi sürekli, içiçe ve çok kısa zaman dilimlerinde tekrarlarla ancak mümkün olabilmektedir.

Bu noktada şiddet-i zuhurundan gizlenmiş güzelliklerin sınırlı, arızî ve itibarî varlıklarca gölgelenmesi ile görünür hale gelmesi gibi muhteşem bir çelişki içinde yaşanan harika bir hal vardır. Mezcolmuş yedi rengin sadece birini yansıtıp, diğerlerini arıziliği ile gölgeleyen ve gözün sınırlılığında görmeye mahkûm olanların görebileceği hale getiren varlıklar gibi eşya, esmanın bir kısmına gölge olmakla bir kısmına görünür, belirgin hale getirir. Bu kullara göre bir belirginleşme mutlak anlamda olmayan farazi, itibarî bir taayyün olarak gözlenir. Renklerin varlıklara dağılımı misali esma, bütünde hepsi gözükecek şekilde eşyaya dağılır. Bu dağılımla arızî, itibarî, sınırlı nazarlara görünür hale gelir.

“Taayyünat-ı itibariye” böyle bir durum olsa gerektir. Bu gölgelemekle açığa çıkarmak, gölge şuurlarda belirginleştirmek, yani taayyünat neticesinde; varlıkların “kendi”lik ya da “ben”lik kavramlarını ifadeleri ortaya çıkar. Asıl gölge de bu kavramlar olmalıdır. Gölgelemekle ya da yalnızca belirli isimleri ön plana çıkaracak bir hal sergilemekle, bütün varlıklar bir tür kişilik kazanır. Yansıttıkları miktarda esma, büyük bir kısmının gölgelendiği göz ardı edilip, onlardan yansıyan kısım şeklinde algılandığında, özellikler “kendi”lerine aitmiş gibi gözükür. Her bir varlığın ve varlıkların tümünün bu tarz bir kişilik kazanması, şahsilik hali sergilemesi de “teşahhusat” şeklinde algılanabilir. Bu hal ise varlık mertebelerine göre mülk boyutunun kendi içindeki kriterine göre derece derecedir. Her bir mertebede farklı süre kalmak üzere, bu “teşahhusat” hali geçicidir. Zerrede anlık, güneşte asırlık bir teşahhusat gözlenir. Hikmet gereği melekûtun ve esmanın zuhurundaki, ortaya çıkışındaki şiddeti göremeyen idrak sahiplerine, Zat-ı Zülcelal’i anlatmak için, --güneşe baktığında gözü kamaşanlara renklerle onun anlatılması gibi-- varlıklardaki bu taayyünat ve teşahhusat şarttır. Aciz, nakıs, arız, farazî ve itibarî varlık boyutundaki kullar, mezcolmuş renkleri ışık şeklinde nuraniyete mazhar halinde göremedikleri gibi, esmayı melekûtta idrak edemezler. O yüzden mülkteki bu ayrıştırılmış ve dağıtılmış yansımalar şeklindeki ifadelerle irdak edip, sonra mülkün katılığından sıyrılmaları gerekmektedir.

Günlük yaşantıyı değerlendirirken, acımasız katliâmların, menfaat çatışmalarının, işkencelerin kısacası insandaki sınır tanımaz gadabî ve şehevî kuvvelerin uçlarda tezahürlerinin ortasında en uç zıtlıkları yaşarken zaman zaman varlığın kesretinden ve boğuculuğundan çıkıp bu mânâlar düşünülmezse büyük bir karamsarlık ve ruh çöküntüsü yaşanabilir. İnsanlık adına en uç şeylerin yaşandığı, iyilik ve kötülük namına en çarpıcı görüntülerin sahnesi olan şu âlem her şekli ile esma hasıl etmektedir. Nazarlar fıtri halleri olan işleyişin gerisindeki esmaya yönelmezse varlığın ismi boyutu ile gölgelenir ve o nazarların gerisindeki ruhlar kararır. Oysa varlığın aslı ve özü esmadır. Esma ise hep aydınlıktır ve hep güzeldir. Tek yapılması gereken güzel düşünmek ve güzel görmek olmalıdır. Dünyanın çok iç karartıcı gibi gelen şu anki manzarası karşısında ve ülkemizin son dönemde içine düştüğü kargaşa karşısında bile.

14.05.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (08.05.2007) - Nurlu bir geleceğe doğru

  (30.04.2007) - Hak galip olacak

  (23.04.2007) - Hazret-i Muhammed (a.s.m.) anılırken

  (16.04.2007) - Yüceleştirme

  (19.02.2007) - Tevhid nazarı ve birlik ruhu

  (12.02.2007) - Allah’ı doğru tanımak

  (06.02.2007) - Medeniyetler ve sınırlar

  (29.01.2007) - İnsanlık tarihinin sabahı

  (22.01.2007) - Helâket ve felâket asrı

  (15.01.2007) - Asrın en büyük ihtiyacı: Doğruluk

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004