Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 28 Mayıs 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

‘İran bizden sorulur!’



Çoktandır beklenen İran ile ABD arasındaki doğrudan görüşmeler nihayet 28 Mayıs 2007 günü Bağdat’ta başladı. Bu ilk tur görüşme oluyor. Görüşmelerin veya müzakerelerin ne kadar devam edeceği bilinmiyor. Bunu tarafların tutumları belirleyecek. ABD ile İran Irak’ta hem birlikte hareket ediyorlar hem de çatışıyorlar. Bu görüşmeler ihtilaf ve ittifak noktaları arasında bir denge kurmayı amaçlıyor. Şimdi birlikte hareket etmenin koordinatlarını tespit etmeye çalışacaklar. ABD’nin Irak’taki başarısızlığı kendisini İran’la masaya oturmaya mecbur etti.

Şimdilik İran zahiren ABD’nin Irak’tan çekilmesini istiyor. Tahran bu talebinde Irak’dan ziyade İran açısından haklı. ABD bölgeye ne kadar uzakta olursa o kadar güvende olacak. ABD Irak’tan ne kadar çabuk uzaklaşırsa tehlikeyi o oranda savuşturmuş olacak. Bununla birlikte, ABD’nin çekildiği oranda Irak nedeniyle bölgesel bir karmaşaya yuvarlanmaktan da kendisini kurtaramayacak. Irak’ta işgalle birlikte Sünni dünya ile çatışmasının yeni bir angajmanı doğdu. Bu sloganlarla geçiştirilemeyecek kadar objektif bir durum. Saddam sonrasındaki dengeler muhafaza edilebilseydi bu İran açısından olduğu kadar Şiiler açısından en az riskli seçenek olacaktı. Ancak Saddam’dan sonra Irak için toparlayıcı böyle bir siyasi omurga kalmadı. Irak’lı Şiiler hem ABD hem de İran’ın yardımlarıyla Irak’taki iktidarı ele geçirdiler. Burada yüzyıllar sonra ilk kez Şia’ya dayanan bir taifi iktidar kurdular. Ancak henüz ayakları üzerine dikilmekten aciz. Şiilerin ordu veya polis içindeki ağırlıkları Şii iktidarı garanti ediyorsa da henüz ülke üzerinde kontrollerini sağlamalarının garantisini vermiyor. ABD kasıtlı olarak Irak güvenlik güçlerini kendisinden mustağni olabilecek bir konuma getirmiyor. Aksi taktirde, gerçekten de ABD’nin Irak’ı Saddam’tan kurtarmak için işgal ettiğine hükmetmemiz gerekecek.

***

Henüz ordu veya polisin gücü istenilen seviyede değil. Binaenaleyh, ABD’nin acilen çekilmesi halinde Irak bir boşluğun içine yuvarlanabilir. Ordu veya polis çekilme halinde, siyasi irade taifi olduğundan ve dahi kutuplaşma nedeniyle ülkenin birlik ve bütünlüğünü koruyamaz. Ülkenin bütünlüğü korunamazsa güneyde ağırlıklı bir Şii yönetim hem yıllarca sürebilecek Şii-Sünni çatışmasını ve çekişmesini tetikleyebileceği gibi hem de bölgede İran ile komşuları arasında şiddetli bir gerginlik kaynağı olacaktır. Ve bunun sonucunda Irak Şiiler için güç nedeni olmaktan çıkacak bir zafiyet nedeni olacaktır. İran’ı güçlendiren bir unsur olarak Irak zamanla yeniden İran’ı zayıflatacak bir unsur haline dönüşebilecektir. Son sıralarda İran ve Irak’ta onun uzantısı olan Şiilerin Sünnilerle sürtüşmekten kaçınmalarının temel nedeni budur. Bölgede hep Şii öfkesinden bahseiliyor ama Şiilerin Irak’taki fırsatçı tutumları ve gizli gündemleri Sünni kesimlerde şüphelerin ötesinde patlamaya hazır bir öfke birikimine yol açmıştır. Bunun menfez bulması halinde Tahran bu defa Saddam dönemiyle kıyaslanmayacak oranda büyük bir vartaya düşmüş olacaktır. Saddam laik olduğundan ehveni şer kalır. Mukteda Sadr 5 aydır Tahran’da mıydı yoksa Lübnan’da Nasrallah’ın yanında mıydı bilinmez ama gizlenme devresinden sonra ortaya çıkmasından sonra ilk konuşmasında: “Birlik güçtür, ayrılık zayıflıktır’ demiş. Ve yine bol şeytanlı konuşmasında ‘bizi işgal ayırdı’ demiş. Yaşanılanların karşısında bu sözlerin bir ağırlığı kalmadı. Sünnilerle -Şiileri işgal değil işgalle birlik olmak ve birlikte hareket etmek ayırmıştır. Sonra Hizbullah gibi Mehdi Ordusunun da silahlarını muhafaza etmesi kimin adınadır? Ya Mehdi Ordusu’nun silahları Amerikalıların göğsüne doğrultulur ya da işlevi yoktur ve silahlar bırakılır. İşgale karşı kullanılmadığına göre Sadr silahlarını kime karşı saklıyor?

***

Kimi Sünnilere göre gizli gündemleri ve güven vermeyen yöntemleri nedeniyle Şiiler ‘ABD’nin tabii müttefikleri’ olarak görülüyor. Türkiye’de ABD’ye rağmen ABD’ci olan kimi ulusalcılar gibi. Önemli olan sloganlar değil duruşunuzla hangi kefeyi güçlendirdiğiniz veya hizmet ettiğinizdir.

28 Mayıs’ta başlayan ABD-İran görüşmelerinin gündeminde İran’ın nükleer programı yok. Sadece Irak ile ilgili mutabakat arayışı var. Bununla birlikte ABD ile İran arasındaki en temel sorun güven sorunudur. Bu sorun Sünni dünya ile ABD, yine çaprazdan Sünni dünya ile İran arasında da vardır. Bu sorunun bir parçası da İran’ın nükleer programıdır. Güven sorununu aşamadıkları oranda savaş seçeneği masada olacaktır. İki tarafın da siyasî karakterleri nedeniyle güven bunalımını aşmaları mümkün görünmüyor. Bir de Türkiye’de AKP’ye karşı ulusalcıları destekleyen neocon çevreler İran’la da savaşı istiyorlar. John Bolton açıkça ‘Nükleer bir seçenekle karşı karşıla kalmaktansa masadaki silah seçeneğini kullanmak evladır’ demektedir. Neoconların İran gurusu Michael Ledeen aynen Karanlıklar Prensi Richard Perle gibi görüşmelerin kesilmesini istiyor. Michael Rubin benzeri Neoconlar Rice’e karşı ‘Sen Türkiye’yi bilmiyorsun; Türkiye bizden sorulur’ demelerine mukabil aynı ekipten ve Rubin’in İran konusundaki karşılığı Michael Leeden gibiler de, “İran, Baker-Hamilton gibilerden değil bizden sorulur’ havasındalar.

***

Gelelim İran’ın nükleer faslına. Bradai İran’ın 3-5 yıldan önce atom bombası üretemeyeceğini öngörüyor. İranlılar Bektaşi babası gibi onun konuşmasının yarısını alarak açıklamalarının kendilerini haklı çıkardığını söylediler. Halbuki, Bradai 2010 ile 2015 yılı arasında İran’ın bir nükleer bomba üretebileceğini söylemiştir. Oxford Araştırma Grubu’ndan Dr. Frank Barnaby ise İran’ın çekirdekli silahlara ancak 5 ile 10 yıl arasında kavuşabileceğini öngörmektedir. Bununla birlikte neoconların istediği gibi silahlı bir mukabele ve saldırı olması halinde İran’ın elini çabuk tutacağını ve programını hızlandırması neticesinde bomba üretim müddetini kısaltabileceğini; 1 ile 2 yıla düşürebileceğini öngörüyor. Bu durumda, İran’ın seçeneği neoconların seçeneksizliği anlamına geliyor. İran vurulmasa ve rahat olsa 3-5 yıl içinde nükleer bomba imal edebilecek. Vurulursa bu süreyi kısaltacak ve bu, bombacıların İran bombasına katkısı anlamına geliyor. Her halukârda bombacıların veya warmongerler olarak da anılan neoconların karşısında bombasız seçenek yok gibi.

28.05.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (27.05.2007) - ABD ve Maliki hükümeti

  (25.05.2007) - Şükran ve minnet

  (24.05.2007) - Hıristiyan Siyonist’in ölümü

  (23.05.2007) - Filler tepişir, otlar ezilir

  (22.05.2007) - Amerikan kulları

  (21.05.2007) - Samarra'nın Mehdisi Manisa'nın Tarzan'ı

  (20.05.2007) - Duble felâket

  (18.05.2007) - Siyasî kabileler

  (17.05.2007) - Müşerref’e kulak vermek

  (16.05.2007) - Detante ile savaş arasında

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004