Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 23 Mayıs 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Filler tepişir, otlar ezilir



Körfez ülkeleri İran ile ABD arasındaki bilek güreşini ‘Filler tepişir, otlar ezilir’ teşbihiyle değerlendiriyorlar. Lübnan’da olan bitenin hikâyesi bu. ABD ile Suriye arasındaki bilek güreşi bilvekâle Lübnan üzerinden yapılıyor. Lübnan trajedisi aslında Gassan Tuveyni’nin tespitini hatıra getiriyor.

Lübnan bilvekâle savaşların üssüdür. Başkalarının savaşlarına sahne oluyor. Burada geçmişte Libya, Suriye ve Irak gibi ülkelerin kiralık silâh olarak kullandıkları Filistinli örgütler barınıyordu. Ve Suriye bu silâhı oldum olası kullanıyor. Yeni dönemde ABD ile ilişkileri bozulduğundan dolayı Şam yönetimi Suriye üzerinden Irak’a sızmalara göz yumuyor. Ve aslında göz yumdukları kesimler normal olarak Suriye’de rejime tehdit olarak gördükleri kesimlerin uzantısıdır. Geçmişte de Suiriye rejimi özellikle de baba Esat döneminde Türkiye’ye karşı PKK kartını kullanmıştır. Elbette sadece PKK kartını Şam’ın kullandığını söylemek gerçekçi olmaz ve haksızlık olur. Ama işin bir boyutunda onlar da vardı. Lübnan’da da öyle.

Suriye geçmişte Arafat’ı dize getirmek için Saika adlı örgütü desteklemiştir. Bu örgütler maalesef ana hedefi ve ekseni unutarak iç mücadelelerde taraf olmuşlardır. Kaide’nin Afganistan’da eski Mücahidler ile Taliban arasında taraf olması gibi. Bu tarz taraf tutmalar veya taraf olmalar ana mücadelenin eksenini bulandırıyor ve meseleyi fitne ortamına taşıyor. Esasında son olarak Lübnan’da yaşananları anlattıklarımız ışığında analiz edebiliriz. Yazıyı yazmadan önce Velid Canbolat’ın basın toplantısını izledim. Yeni dönemde Suriye muhâliflerinden olan Canbolat ilginç bir konuşma yaptı.

***

Ezcümle şunları söyledi. Lübnan’daki meşrû yönetime karşı kuzeyde ve güneyde iki kalkışma ve odak var. Ve bu iki odağın da Suriye tarafından yönlendirildiğini ima etti. Ona göre ya devlet vardır ya da yoktur. Bu itibarla, hem güneyde Hizbullah, hem de kuzeyde (Trablusşam’da) devlete karşı bir meydan okuma vardır. Güneydeki güç, devlet içinde devlet olmak istiyor. Canbolat’a göre yasal devlet kurumlarıyla Hizbullah arasındaki anlaşmazlığın sebebi direniş değildir. Direniş, iç çekişmenin mahiyetini manipüle eden ve örten sadece bir maskedir. Lübnan devletiyle Hizbullah arasındaki anlaşmazlığın temeli veya konusu, yansıtıldığı gibi silâhların müsaderesi değildir. Böyle bir aciliyet bulunmuyor. Sinn Fein’e örnek gösteren Canbolat ‘direniş’in silâhlarının müsaderesinin acil bir durum olmadığını ve bunun on yıla yayılabileceğini söyledi. İhtilâfın esasının direniş değil, direniş üzerinden Hizbullah’ın devlet içinde devlet haline gelmesi olduğunu söylemiştir. Bu açıdan Lübnan devleti otoritesini güneye yayamamaktadır ve bu haliyle güney, devlet içinde bir devlet; belki Şiî veya Hizbullah devleti görüntüsündedir. Kuzey’de Sünnî kesimin kalesi (ma’kal es sünniyyin) ve merkezi olan Trablusgarp da tam da bu aşamada Kaide uzantısı olduğu ileri sürülen Fethü’l İslâm ile ordu arasında başlayan sürtüşme ve çatışmalara sahne olmuştur. Bu yeni çatışma ortamı da bu eksen ve bağlam etrafında yorumlanıyor.

Canbolat’a göre, Güvenlik Konseyi’nin Hariri suikastıyla ilgili mahkeme teşkil etme aşamasında aynı irade (Şam’ı kastediyor) karar alması gereken Lübnan Meclisini atıl ve işlevsiz bırakmıştır. Aynı irade, uluslararası camianın Lübnan meclisini bypass ederek aynı mahkemeyi kurma konusunda kararlılığını sergilediği bir sırada bu olayları tertip etmiştir. Aksi taktirde, bu silâhların Fethü’l İslâm’ın eline nasıl geçtiğini izah etmek zorlaşmaktadır. Canbolat’a göre amaç ulaslararası camia ile paslaşan Sinyora hükümetini zayıflatmak, önünü kesmek ve yıpratmaktır. Fethü’l İslâm hareketiyle ilgili gelişmelerin amacı budur.

Trablusşam’daki olaylarla eşzamanlı olarak Hıristiyanların merkezi olan Eşrefiyye ve Müslümanların merkezi olan Verdun semtinde bombaların patlaması bu plânın bir sonucudur.

***

Ona veya o cepheye göre, Suriye Dışişleri Bakanı Muallim’in ‘Lübnan yeni bir Irak olma yolunda’ tahlilini de böyle okumak gerekir. Bu onlara göre bir tahlil veya değerlendirme değil bizzat bir tehdittir. Yani uluslararası camia Suriye ve yandaşlarının üzerine gelirse Irak gibi Lübnan’ı da patlatmaktan çekinmeyeceklerdir. Suriye muhalifleri Şam ile Fethü’l İslâm arasında geçmişte Suriye ile Saika arasındaki bağlantıya benzer bir bağlantının olduğuna inanıyorlar. Bu söylentileri veya değerlendirmeleri Suriye adına yalanlayan BM daimi temsilcisi Büyükelçi Beşar Caferi “Onlarla bir bağlantımız yok. Bu örgütün üyelerinden bazıları, El Kaide bağlantılarından ötürü Suriye’de 3-4 yıl hapis yatmışlardı. Sonra bırakıldılar ve ülkeyi terk ettiler’’ diyor.

Fethül İslâm cephesinden de çelişkili açıklamalar geliyor. Hareketin Sözcüsü Ebu Salim Eşrefiye ve Verdun semtlerine yönelik saldırılarla bir ilgilerinin bulunmadığını söyledi. Ve yine şaşırtıcı olan kendilerinin ilk ateş açan taraf olmadıklarını; ilk ateşin ordu cephesinden geldiğini ileri sürdü. Öyleyse birileri bu konjonktürde Lübnan’ın karışmasını istiyor. Hükûmeti de bu yolla zayıflatmak istiyorlar. Buna mukabil, hükûmet de Fethü’l İslâm konusunda orduya tam destek verdiğini açıkladı. Böylece kendisine göre Suriyie cephesinin manevrasını boşa çıkarmış veya gardını almış oldu.

Hizbullah’ın müttefiki General Aoun’un yandaşlarından Cübran Basil adlı milletvekili ise Trablusşam’da olan bitenden Sinyora hükümetini sorumlu tutuyor. Asayişi temin edememiş... Bunu söyleyen de, Lübnan hükûmetine silâhlarını teslim etmeyen Hizbullah’ın müttefiki. Bu iki açıdan doğru değil. Ordu tam olarak hükümete bağlı değil. İkinci olarak da devletin, otoritesini güneye yaymasına itirazı olanlar hükûmet kanadından bunu kuzeyde yapmasını istiyorlar! Ne yaman çelişki!

23.05.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (22.05.2007) - Amerikan kulları

  (21.05.2007) - Samarra'nın Mehdisi Manisa'nın Tarzan'ı

  (20.05.2007) - Duble felâket

  (18.05.2007) - Siyasî kabileler

  (17.05.2007) - Müşerref’e kulak vermek

  (16.05.2007) - Detante ile savaş arasında

  (15.05.2007) - Maliki hükümetini kurtarma hareketi

  (14.05.2007) - İran ve ABD masada

  (13.05.2007) - Kaddafi’nin maceraları

  (11.05.2007) - Demagog ve özürlü

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004