Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 29 Temmuz 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

İsmail BERK

Kışta gelmek, bahara hazırlıktır (1)



Kışta doğanlar, baharı özler. Bahar, onlar için doğumun hayat müjdesidir. Bulunduğumuz şartlar, doğrumuz olan, bir anlamda doğduğumuz şartlardır.

Kış olmazsa, bitkilere annelik eden toprağın “mutfak hazinesi” işlemez. Rızık ambarı olan toprağın “üretim tesisleri” çalışamaz.

Kış, soğuk ve sertliğin iklim dilidir. İnsanlar bu mevsimde ısınmayı, korunmayı ve sonrasını planlamayı öğrenirler. Her kış, bahara mesaj geçen, yaza selâm gönderen bir ümit tasavvurudur aynı zamanda.

Soğukluğun şiddeti/derecesi, zıddını yaşatır hasret dünyamızda. Kavuşacağımız sıcaklığı besler yüreğimizde. Sabırla içine sinmiş korumacı sıcaklığı, soğukla takas edeceği, beraberinde mevsimi de tebdil edeceği dönemlere hazırlanır.

Tebdili mekân, yine kışın tebdiline gebedir. Onunla farklılığını keşfeder. Kar eridikçe, yağmur gölleri ve kaynakları doldurdukça, toprak nemlenmiş haliyle tohumlara toprağın yüzeyine doğru filizlenme yarışına girer.

Kimyası değişmeyen topraktan, farklı özelliklerde ürün desenlerini müjdeleyen zemin süslemeleri başlar.

Zeminin rengârenkliği ile artık kış geride kalmıştır. Havalar ısınmıştır. Bahçe bitkileri, ikram sofralarının göz zevkini sunarcasına resmîgeçitlerini müdrik nazarlara takdim ederler.

Aynı yaratıcının halk ettiği, aynı dünyanın fark ettiği, aynı insanların yakınlaştığı birlik mührünün birbirini tamamlayan kareleri olmanın düzen ve intizamıyla selâmlarlar gökyüzü kubbesinin haşmetini.

Yine hatırlarlar geçmişlerini, kışın çetin günlerini ve geleceğe umut olan bugünkü hallerini. Şükrederler mazinin o incelip kopmayan, sıkışıp bunaltmayan toprak altındaki karanlık tünellerden geçen sürelerine…

Kışta gelmenin ne demek olduğunu düşünürler. “Acaba başka mevsimde gelebilir miydik?” diye kafaları karışır bazen bütün mahlûkatın. Öncelikle, bu kadarın kendisine sunulduğu insanın akl-ı evveli dolaşır başına.

Dört mevsimin en sabır isteyeni mevsim olan kış yerine, meşakkatin tanımı diyebileceğimiz başka hangi mevsim, bu geçişin nimet ve huzur farkını tattırabilir ki?

Onun için kışı yaşamak, kışa ait olmak, kışın doğmak ve kış görmek; bir tecelli, bir doğum ve bir sabır imbiğidir. Bir diriliş kamçısıdır. Ölürken, dirilmeye inanma halidir. “Yok, yok ise o vardır” kaidesi burada geçerlidir. Kendini feda eden tohum, kışını yaşayarak, tekrar dirilmeyi, ağaç olmayı ve meyve vermeyi hak etmiştir. Daha doğrusu böyle bir hak lütfuna nail olmayı dilemiştir fıtrî, fiilî ve zahirî duâsıyla.

Büyükler, hikmet ehli, “üç şeye güvenilmez” dediklerinde biri de “şems-i şita”dır. Yani kış güneşidir. Herkesin kış ortasında sıcak bir güneş görme arzusu kısmen gerçekleşse de, bu kış güneşine güvenilmez, çünkü kalıcı olamaz. Mevsim uygun değildir.

Güneş, yaz mevsiminin arkadaşıdır. Onunla daha fazla sarar mahlûkatı. Sonbaharın hüznüdür. Sararmış yeryüzünün ışıldayan yüzüdür, aydınlatan rengidir.

Onun için kışımızı yaşayalım ki, baharımız kolay ve gerçekçi olsun. Böylece şuurluca farkına varırız.

Acele etmek, kışta gelmek, aynı zamanda cennet âsâ bir baharın kuluçkasıdır. Kısmetin takdirine, görevin takdimine ve sorumluluğun ifasına bir işarettir kış mevsimi, kış şartları ve kışı çetin geçen dönemler.

Bediüzzaman, “Acele ettim, kışta geldim” derken, erkenden tedbir almaya, geleceğe hazırlanmaya ve ruhları izhar edecek bir mesuliyete işaretler verir. Kendisi kışı, bizim için, sonrası, nesl-i cedit ve istikbal için yaşar. Kışını hemencecik bahar yapma derdinde değildir. Kışı yaşarken şikâyetçi değildir. Kış güneşine bir teneffüs gözüyle bakıp, ona aldanmayacak kadar da adetullah dostu bir tefekkür ehlidir.

Bediüzzaman kışta geldi, bize de kış yaşatma, derdine ortak etme ve kışta yaşatacak bir çıkılmaz halin içinde ve yanında hiç tutmadı. Bütün hayatı, gayreti ve himmeti baharla, istikballe, sonrasıyla dolu iman ve fütuhat müjdeleridir, pozitif telkinlerdir ve şevk arttırıcı müjdelerdir.

“Ben acele ettim kışta geldim” aynı zamanda elini çabuk tutmadır. Kaderin sevkiyle erken davranmadır. İstikbalin zafer öncesi karanlık dönemini görme basiretinin anlaşılmayacak kadar kendini ateşe atma, sahiplenme ve o gün anlaşılmayacak beyan ve iddialarda bulunma görevidir. Bir istihdam, bir tecdit ve tepkilerin soğukluğu karşısında iç ısınma ile tahammül ve bahara tedbir ferasetidir.

29.07.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (25.07.2007) - Sivil hayatın kodları

  (24.07.2007) - Siyasetin yeni sonuçları

  (23.07.2007) - Seçimin hatırlattıkları

  (22.07.2007) - Bir ihtida müjdesi: Wyatt Woodsmall

  (19.07.2007) - Seçime giderken

  (17.07.2007) - Demokratik tercih hakkı

  (16.07.2007) - Sayıların dili

  (15.07.2007) - Tefekküre dair

  (11.07.2007) - Biz demokratız

  (08.07.2007) - Kendimize sahip çıkmak

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004