Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 29 Temmuz 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Ali KAYA

Kalben buğzetmek ne demektir? (2)



—Dünden devam—

Allah için sevginin içinde küfre ve zulme ve bunların sahiplerine sevgi olmadığı gibi hoş görmek de yoktur. Çünkü İslâm fıkhında temel kural şudur: “Zulme rıza zulüm ve küfre rıza küfürdür.” Bunun için zalimler ve küfürde ısrar eden ve inkârda direnerek hak ve hakikati imha için çalışanlara sevgi gösterilemeyeceği gibi hoşgörü ile de bakılamaz. Yüce Allah değil zulmü, zulme biraz meyledenleri bile dehşetli azap ile tehdit etmektedir.

Yine Yüce Allah, Kur’ân’da mü’minlere şöyle buyurur: “Ey Resûlüm de ki: Benim Rabbim yalnızca doğru olanın yapılmasını emretmiştir ve kulluğunuzu göstermek üzere giriştiğiniz her türlü fiilde bütün varlığınızı ortaya koymanızı ve içten bir inançla yalnız ve sadece O’na bağlanarak Kendisine yalvarıp yakarmanızı ister. Başlangıçta nasıl sizi yaratan oysa döneceğiniz yer de O’nun huzurudur. Sizden bazılarınızı doğru yola yönelterek hidayete erdirecek, ama bazılarınız için de doğru yoldan sapmak kaçınılmaz olacaktır. Çünkü bakın o sapkınlar Allah’ı bırakıp Şeytanları sevgi ile bağlanılan dost edineceklerdir; hem de böylelikle doğru yolu bulmuş olduklarını sanacaklardır.” (A’raf,7/29-30.)

Yüce Allah’n bir adı da “Aduvv” dür. Allah kâfirlerin düşmanıdır. Kur’ân-ı Kerim, “Kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e, Mikâil’e düşman olursa bilsin ki Allah da inkârcı kâfirlerin düşmanıdır” buyurulur. Hadislerde Peygamberimiz (asm) “Allah’ın en çok buğzettiği varlık imandan sonra küfre giren kimsedir. Allah’ın en çok gadab ettiği kimse düşmanlıkta aşırıya gidendir. Kullar içinde Allah’ın en çok buğzettiği kimse kılık-kıyafeti amelinden daha hayırlı olan kimsedir. Peygamberler gibi giyinir ama günahkâr zalimler gibi davranır” buyrulmaktadır. Bu hadis-i şeriflerde de mü’minin imanı sevmesi, küfür ve düşmanlığı sevmemesi ve onlardan nefret etmesi gerektiği anlatılmaktadır.

Mü’minler arasında sevgi esastır:

Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerim’de Rahman’ın halis kullarının vasıflarını sayarken “O takva sahipleri öfkelerini yutarlar ve insanların kusurlarını affederler. Allah bu sûretle iyilik yapanları sever” Yine başka bir âyette “Rahman’ın kulları yakışıksız sözlerle karşılaştıkları zaman da vakar ile geçip giderler” buyurur.

Mü’minler birbirlerini Allah için severler. Bir menfaat karşılığı sevmezler. Böyle olunca menfaatini bulamayınca sevgisinde bir noksanlık olmaz. Kendisine haksızlık da yapılsa bunu affeder ve kusuruna nazar-ı müsamaha ile bakar ve bakmalıdır. Ancak haksız bir duruma düşerse ve bilerek veya bilmeyerek yanlış bir yola girerse ona yardımı o haksızlıktan kurtarmak ve yanlış yoldan çevirmek tarzında olur ve olmalıdır. Yanlış yapan ve yanlış yolda giden birine “iyi yapıyorsun” demek ona ihanettir. Sonucunu bilsin veya bilmesin yanlışta ısrar edene “Allah için nasihat eder. Nasihatini esirgemez ve kurtuluşu için duâ eder.” Ancak kendisini de yanlışa çekmeye çalışırsa ondan uzak durur. Şahsına değil, yanlışına buğz eder. Yani yanlışı yanlış bilir ve ondan kalben, lisanen ve bedenen kaçar. Günahı, haksızlığı, adaveti sevmez ve onlardan nefret eder.

İslâm dininde kardeşliğin, arkadaşlığın ve dostluğun büyük önemi vardır. Ancak bu dostluk ve kardeşlik yanlışa müsamaha etmeyi gerektirmez; bilakis gerçek dost dostunu yanlıştan koruyan ve ona hak yolda yardımcı olandır. İnsan için üç şey çok değerlidir. Birincisi sapmaya yüz tutunca doğrultacak arkadaş. İkincisi helâl rızk. Üçüncüsü ise yanlışlarını affettiren cemaatle namaz kılmaktır. Ama ne var ki ahirzamanda bu üç şey çok az bulunur. Peygamberimiz de (asm) “Ahir zamanda helâl rızk ile samimi arkadaş çok az bulunur” buyurmuşlardır.

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir” buyurarak Ensarı bu güzel davranışlarından dolayı övmüştür.

Peygamber Efendimiz de (asm): “Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki; siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de gerçekten iman etmiş olmazsınız” buyurmuşlardır. Diğer bir hadis-i şeriflerinde ise: “Kendisinde şu üç huy bulunan kimse imanın tadını alır: Allah ve Resûlünü her şeyden fazla sevmesi, mü’min kardeşlerini yalnız Allah rızası için sevmesi, tekrar küfre düşmekten ateşe atılmaktan hoşlanmadığı gibi hoşlanmaması” buyurmuştur.

Allah-u Teâlâ bir âyet-i kerimede: “Allah’tan korkun ve aranızı düzeltin”; “Mü’minler ancak kardeştir. O halde iki kardeşinizin arasını barıştırın” buyurmuştur.

Sonuç:

Kalben buğz etmek demek günah işleyen mü’mine değil, günaha buğz etmek demektir. Allah’ın birliğini kabul ve kalben tasdik ederek iman edenler âyet ile sabittir ki Allah’ın dostları ve velileridirler. Kim bir veliye düşmanlık ederse Allah onun hasmı olur. Bu durumda bir mü’min ne derece günah işlemiş olursa olsun ona kin ve adavet caiz değildir.

Ebu Derda (ra) “Kardeşinize sövmeyiniz, sizi onun durumuna düşürmekten koruyan Allah’a hamd ediniz. Kardeşinize buğz da etmeyiniz ancak onun ameline buğz ediniz” diyerek bize bu konuda güzel bir ölçü vermiştir. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri bütün bunlardan dolayı “Husûmet ve adavetin vakti bitti. Muhabbete en lâyık şey muhabbet, husumete en lâyık sıfat husûmettir” demiştir.

–son—

29.07.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (28.07.2007) - Kalben buğzetmek ne demektir? (1)

  (27.07.2007) - Doğru ve güzel konuşmak

  (22.07.2007) - Peygambere salâvat getirmenin mahiyet ve önemi

  (07.07.2007) - Risâle-i Nur’da Mevlânâ ve Mevlevîlik (3)

  (06.07.2007) - Risâle-i Nur’da Mevlânâ ve Mevlevîlik (2)

  (05.07.2007) - Risâle-i Nur’da Mevlânâ ve Mevlevîlik (1)

  (03.07.2007) - Yanlış yerde durmak

  (29.06.2007) - Hürriyetçi olmak

  (26.06.2007) - Siyaset ve hissiyât

  (22.06.2007) - Takva

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004