Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 22 Ağustos 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sami CEBECİ

Fısk bataklığı



Fıtraten mükerrem yaratılan insanın önüne dosdoğru bir yol açılmış ve oraya sevk edilmiştir. Bu istikametli caddenin nihayeti, Allah’ın rızâsı ve ebediyen orada kalmak üzere dâimî cennettir.

Ancak imtihan gereği, mahiyetine yerleştirilen akıl, öfke ve şehvet duyguları, çoğu insanlar tarafından kontrol altına alınmadığı için fısk ve dalâlet bataklığına düşmeye sebebiyet verir.

Fısk, sınırı aşmak, doğru ve hak olan yoldan ayrılmak ve günah çamuruna bulanmak demektir. Allah’ın emirlerini terk ederek Ona isyan eden insanlara da fâsık denilir. Allah’ın emrettiklerini yapmayan, yasak ettiklerini de yapmaya alışmış olan ve büyük günahları işleyen veya küçük günahlarda ısrar eden böyle kimseler, şâyet günahları alenî olarak işleyip bununla seviniyor ve sıkılmadan iftiharla söylüyorsa, bunlara da fâsık-ı mütecâhir adı verilir. Böyle haddini aşmış kimselerin gıybeti, gıybetten sayılmaz. Kebâir denilen büyük günahlara tiryakî olmuş, din ve dindarlarla uğraşan ve alay eden insanlar bu sınıfa girer.

Böyle kimselerin yoldan çıkıp, dalâlete ve sapıklığa düşmelerinin sebebi, işledikleri günahlarıdır. Suç kendilerine âittir. Kadere havale etmeye hakları yoktur. Sapıtmaları, yaptıklarının cezası ve karşılığıdır. Günah ekmişler, sapıklık biçmişlerdir. Zira, ne ekilirse, o biçilir.

Fâsıklar, Allah ile olan ahitlerini bozan kimselerdir. Zira, ruhlar toptan yaratıldıkları zaman, Allah onlara sordu: “ Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” Ruhlar cevap verdi: “ Evet , Sen bizim Rabbimizsin.” Bu, ezelî bir ahit ve anlaşmaydı. Bahsi geçen anlaşmayı, fâsık olanlar bu âlemde bozdu. Kâinattaki nizam ve intizamı göremeyerek onu sahipsiz, tabiat ve tesadüfün oyuncağı olarak kabul etti. Semâvî kitapları da peygamberlerin yazması telâkki etti. Bir kısım fâsıklar da bazı peygamberleri tasdik, bazılarını inkâr; bazı âyetleri kabul, bazı âyetleri red; Allah’ın bazı hükümlerini güzel, bazılarını çirkin görmek gibi, çok büyük hatâlara düştüler. Zira, bu tavır, kendi âleminde kâinatın nizamını bozmak gibi, dinin de nizam ve intizamını bozmak ve tahrip etmektir. Böyle fâsıkların akılları, mârifetullah denilen Allah’ı bilmek ve tanımak ilmine kapalı olduğu gibi, akrabalar ve mü’minlere dahi dargın olup gidip gelmeyi keserler.

Yeryüzünde fesat çıkaran ve bozgunculuğa sebep olup, sosyal hayatın dengelerini bozan böyle fâsıklar için, Bediüzzaman Hazretlerinin yaptığı tahlil ve analiz gerçekten çok ilginçtir: “ Fıskla bozulan bir adam, bataklığa düşüp çıkamayan bir şahıs gibi çokların da o bataklığa düşmelerini istiyor ki, mâruz kaldığı o dehşetli hâlet bir parça hafif olsun. Çünkü, musibet umumî olursa, hafif olur. Ve keza, bir şahsın kalbinde bir ihtilâl, bir fenalık hissi uyanırsa; yüksek hissiyatı, kemalâtı sukût etmeye başlar. Kalbinde tahribata, fenalığa bir meyil, bir zevk peyda olur. Yavaş yavaş o meyil kalbinde büyür. Sonra o şahıs, bütün lezzetini, zevkini tahribatta, fenalıkta bulur. İşte o vakit, o şahıs tam mânâsiyle arzda yırtıcı bir hayvan, ihtilâli çıkarıp büyüten bir belâ, fesadı durmayıp karıştıran bir âfet kesilir.”( İ. İ’ caz s.198)

Âyet-i kerimede “İşte onlar, hasârete, zarara düşenlerin ta kendileridir.”diye târif edilen fâsıklar, ahde vefalı olmayı bozarak hasâret ederler. Akrabalar arası gidip gelmeyi keserek, imanda inkâr ile, ıslâhda ifsat yapmakla ve ebedi saadet yerine ebedî azaba düşmekle hasâret, zarar ve ziyana düşerler.

“Hiçbir müfsit, ben müfsidim demez. Daima sûret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet kimse ayranım ekşidir demez. Fakat, siz mihenge vurmadan almayınız. Her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz.” diyen Bediüzzaman çok önemli noktalara dikkat çekiyor. Yaşadığımız sosyal hayatın bütün dokularına sirayet eden ve muhafazakâr kesimleri de etkisi altına alan dünyevileşme hastalığı içinde fıskın her türlüsünü ve fısk bataklığına yuvarlanmış insanların her çeşidini görmek mümkün. Cenâb-ı Haktan, haddini aşmaktan bizleri koruyarak, istikametli yolda hayatımızı noktalamayı nasip etmesini niyaz ediyorum.

22.08.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (16.08.2007) - Nur menzilleri

  (01.08.2007) - Kaderin gizli sırları

  (25.07.2007) - Dünyaya açılan menfezler

  (11.07.2007) - Kudsî işâretler

  (04.07.2007) - Hizmet amaçlı piknikler

  (27.06.2007) - Okuma programları

  (20.06.2007) - Değer mi hiç?

  (13.06.2007) - Dünya ve âhiret dengesi

  (06.06.2007) - Ölümün gülen güzel yüzü

  (30.05.2007) - Okuyucu ve yazar buluşması

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri