Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 22 Ağustos 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Şaban DÖĞEN

Şükür mü, şikâyet mi?



İnsanın başı, dişi, midesi veya herhangi bir uzvu ağrırsa onu dindirmek için az mı didinir. Hele bir tehlike hissettiğinde doktor doktor, hastane hastane dolaşır. Çünkü her şey sağlığa bağlıdır, o olmadan diğer işlerimizi de doğru dürüst yapamayız. O hastalık anında o organlarımızın ne kadar değerli ve büyük bir nimet olduğunu anlarız. İnsanlar genelde böyledir. Ancak rahatsız olduklarından o nimetin kadrini anlarlar.

Ah bununla kalsa, sahip olunan onca nimetin kadrini bilmeme bir yana bir de bir-iki eksik nimet içinde şikâyete başlayıverirler. Mektubat’ta (24. Mektup) minare başına çıkan, büyük bir makama yükselen ve her basamakta büyük nimetler gören, fakat o nimetlere şükretmeyen, “Niçin bu minareden daha yükseğine çıkamadım” diye şikâyet edip ağlayan bir adam örneği verilir. Böyle bir kimsenin ne kadar haksızlık yaptığına küfran-ı nimete girdiğine, ne kadar divanelik yaptığına dikkat çekilir ve “Bunu divaneler dahi anlar” denilir.

Oysa insana düşen şikâyet değil şükürdür; hırs değil kanaattir; israf değil iktisattır.

Kâinatın Efendisi (a.s.m.) her güneşin doğduğu günde insanın her mafsalı için bir sadaka borcu olduğunu bildirir.

Bu sadaka ise bir şükranın ifadesidir. İki kişi arasında adaletle davranması; bir hayvana binerken yardım etmek, yükünü hayvanına yükleyivermek; birisine güzel söz söylemek, namaz için yolu adımlamak, gelip geçilen yoldan insanlara zarar veren şeyleri kaldırmak bir sadakadır. (Riyasü’s-Salihin, Terc, 1.289 Buhari ve Müslim’den.)

Şu satırlar da güzel: “Ey insan-ı müştekî! (Ey şikâyetçi insan) Sen madum kalmadın (yoklukta kalmadın) vücut nimetini giydin, hayatı tattın, camit kalmadın, hayvan olmadın, İslâmiyet nimetini buldun, dalalette kalmadın, sihhat ve selâmet nimetini gördün ve hakezâ (bunun gibi) (Mektubat, s. 276.)

Demek insana düşen şikâyet değil şükürdür. Hem de o nimetler elindenken, kaybetmeden, rahatsız olmadan.

22.08.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (21.08.2007) - Sözlerin en doğrusu

  (20.08.2007) - Yaşanan İslâm

  (19.08.2007) - İlim uğruna

  (18.08.2007) - Beş cümle

  (17.08.2007) - Mü’minin hayatı

  (16.08.2007) - Karın tokluğuna ilişkin

  (15.08.2007) - Kendin için istediğini...

  (14.08.2007) - İslâma muhatap olma

  (13.08.2007) - Birlikte yaşamanın gereği

  (12.08.2007) - Resûlullah’ın (asm) mirası

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri