Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 14 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Çift kanatlı kartal



Eskiden bir dizi filmi vardı ‘Kartallar yüksek uçar’ diye. Almanya, Arnavutluk dahil birçok Arap ülkesinin bayrağında kartallar dalgalanır. Annapolis’in bir provası olarak anılan Ankara Forum’u buluşmasında Şimon Peres ile Mahmut Abbas görüşmesi öncesinde Gül’le ortak toplantısında Peres Türkiye ile alakalı ilginç benzetmelerde bulundu. Peres, Türkiye’yi kartala benzetti. ‘Bir kanadı sürekli ileri gitmek için, diğeri de sürekli siyaseti dengelemek için çabalıyor’ ifadesini kullandı. Eskiler buna zülcenaheyn yani çift kanatlılık derlerdi. Yine Mevlânâ da çift kanatlı benzetmesini pergel metaforuyla karşılar ve ifade eder. Hemen hemen hepsi aynı mecraya akar.

Türkiye ile ilgili benzetmeler ilginç. Clinton depremden sonra Türkiye ziyareti sırasında aslında Türkiye ile ilgili yüzyıla damgasını vuracak bir söz söyledi. “20’nci yüzyılı bu topraklar ve Osmanlı’nın sonu ve çözülmesi şekillendirmişti. 21’inci yüzyılı da yine bu topraklar ve Türkiye şekillendirecek...’ Bu nasıl olacak? Kanaatime göre yeni misyon ayrışmadan sonra Türkiye’nin öncülüğünde, toparlayıcılığında ve insiyatifinde bölgenin yeniden bütünleşmesi süreciyle olacaktır ve bu sürecin irhasatını ve ayak seslerini duyuyoruz.

Elbette Şimon Peres böyle bir şey demiyor ve diyemez. Ama netice itibarıyla övücü bir konuşma yapmıştır. Belki de çift kanatlı kartala benzetirken biri Batı diğeri ile de İslâm dünyası boyutuna vurgu yapmak istemiş olabilir. Yine bir kanatla İsrail’i, ikinci kanatla da Arapları remzetmiş olabilir. Martin Kramer’e göre, İsrail’le mücadele üçüncü ve son evresini yaşıyor. Birinci evresinde, Filistin meselesi bir Arap meselesiydi ve bu evre 1979 Camp David anlaşması ve Mısır’ın bu cepheden çekilmesi ve havlu atmasıyla sona erdi. İkinci evrede, Filistin meselesi Filistinlilerin bir davası haline geldi. Ya da pekişti. Bu evrenin sonu da, Arafat’ın sonuyla sembolize ediliyor. Üçüncüsü de, Arafat’ın ölümüyle ve İsrail’e karşı mücadelenin İslâm eksenine kaymasıyla başlıyor. Üçüncü merhalenin karakteri bu.

***

Günümüzde daha ziyade bu karakterin Hizbullah üzerinden İran ekseninde temsil edildiğini görüyoruz. Bununla birlikte, reel nedenlerden dolayı Türkiye ile İsrail arasında hissî mesafe giderek artıyor. Kürt meselesi ve sair meselelerden dolayı Türkiye de birgün kendisini aynı cephede ve ortakları arasında bulabilir. Bazıları bu sözler Şimon Peres’in ağzından çıktı diye hemen takbih edebilir ve reddedebilir. Halbuki, ‘kim dedi’, ‘ne zaman dedi’ ve ‘niçin dedi’ kadar, ‘ne dedi’ de önemli. Bu kategorilerden bazıları manipülatif olabilir. Ama manipülatif boyut gerçek boyutu reddetmemizi gerektirmez. Dolayısıyla gerçek boyutu da manipülatif boyut olarak algılamak manipülasyona gelmektir.

Bunun ötesinde tabii ki, Ankara’nın Mahmut Abbas ile Şimon Peres’in zirvesine evsahipliği yapması ilginçtir. Yalım Eralp bundan önce de Ankara’nın Karzai ile Müşerref’in zirvesine evsahipliği yaptığını hatırlattı. Manidar. Zira, Karzai ile Mahmut Abbas arasında bir fark yok. Muhalifleri yani HAMAS ile Taliban da birbirlerine benziyor. Bu itibarla, Ankara, misyonu bir tarafıyla Müşerref’in yetiştiği zemine işaret ediyor.

***

İsrailliler bizi İran konusunda kendilerine angaje etmeye çalışıyorlar. Elbette İran’la bir takım pürüzlü ilişkilerimiz olabilir. Lakin onların gözlüğüyle İran’a bakmamızı gerektirecek bir durum yoktur. Bu çerçevede, Gül ile Şimon Peres arasında ufak bir polemik de yaşandı. Bu bağlamda, Abdullah Gül, Nejad’ın ‘İsrail’i haritadan silmeliyiz’ şeklindeki sözlerini retorik olarak değerlendirdi. Peres ise Gül ile farklı düştüklerini ama İran’ın bölgede terörü desteklediğini ileri sürdü. Gül, İsrail’e de ince bir mesaj veriyor ve: “Bölgede bütün kitle imha silâhlarına karşıyız’ diyor. Evet, unutmamak lazımdır ki bugün İran nükleer silâhlar edinmek istiyorsa bunun sebebi ABD ve İsrail’dir.

Sonucu ortadan kaldırmak sebebini ortadan kaldırmakla mümkündür. Meydan okuma ve mukabele, sebep ve sonuç ilişkileri diyalektik bir gerçektir. Dolayısıyla, en iyi çözüm İsrail ve ABD’nin gerekleri yapması ve mukabele sebeplerini veya cevap hakkını ortadan kaldırmasıdır.

14.11.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (13.11.2007) - Stratejik ortaklık mı?

  (12.11.2007) - Tam 30 yıl sonra

  (11.11.2007) - Mardin modeli; kadrolu eşekler - 2

  (10.11.2007) - Mardin modeli; kadrolu eşekler

  (09.11.2007) - Türk fobisi

  (08.11.2007) - Oval Ofis’te ne oldu?

  (07.11.2007) - Türkiye istediğini aldı mı?

  (06.11.2007) - Kürt devleti

  (05.11.2007) - Kararlılığın sonucu

  (04.11.2007) - Anka ve Osmanlı’nın yeniden dirilişi

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri