Şule Yüksel Şenler, kadının tesettürü konusundaki makaleleri, kitapları, seminerleri ile yetmişli yıllarda büyük hizmetlere vesile olan, ülkemizin sembol isimlerinden bir tanesi. Tıpkı Zeynep Münteha Polat ve Mümine Güneş gibi…
Huzur Sokağı, bugün bile aynı ilgiyle okunan bir kitap. Kitabından sinemaya uyarlanan Birleşen Yollar filmi o yıllarda ne büyük bir yankı uyandırmıştı…
Sevgili genç arkadaşım Naciye Kaynak, gazeteci telaşıyla Şule Yüksel Şenler’in hastaneye kaldırıldığını söyleyince birlikte ziyaretine gitmeye hemen oracıkta karar verdik.
Onu hastane odasında, yatağına oturmuş vaziyette ziyaretçisiyle sohbet ettiğini gördüğümüzde çok sevindik. Sohbet ettiği zatın Fırıncı Ağabey olmasına daha da sevindik. Böyle bir ikiliyi başka hangi ortamda görebilirdik ki? Fırıncı Ağabey, Şenler’in sağlığını sıhhatini inceden inceye soruyor, yapabileceği bir şey olup olmadığını anlamaya çalışıyor. Sık gelen telefonlarla konuşma bölününce, bu sefer de yardımcısı genç hanıma sorular sormaya devam ediyor…
Şule Abla telefonda konuşurken Fırıncı Ağabeyden Risâle-i Nur tarihinde hanımların hizmetleriyle ilgili bir proje hakkında randevu istiyoruz. Kasım ayı ortalarında yapılacak sempozyumdan dolayı çok yoğun olduğunu, daha sonra arayabileceğimizi ifade ediyor, telefon numarasını alıyoruz. Tekrar uğramak üzere Şule Abladan izin alıp giderken ona dergilerimizden hediye sunuyoruz…
Şule Ablaya Ekim sayımızı özellikle götürmüştük. “Setredilemeyen Tesettür” sayımızda onun isminden de bahsetmiştik. Derginin sayfalarını çevirirken Dünya Güzeli Keriman Halis’in resmini görünce, “Bu resmi dergiye yerleştirmeniz o kadar yerinde olmuş ki. Onun ne maksatla dünya güzeli olarak seçildiğini hepimiz biliyoruz. Değil mi?” diyor… Çalışmalarımızdan dolayı tebrik ediyor. İyileştiğinde dergimize bir makale vereceğine söz veriyor. Acil şifalar dileyip, yanından ayrılıyoruz…
Dönüşte, “Kıyafetiyle, konuşmasıyla, tavırlarıyla tam bir mümine hanımefendi” diye düşünürken “Hastayı ziyaret eden cennet bahçelerine girmiş gibidir” meâlindeki hadisi hatırlıyorum. Kısacık ziyaretimizde ne kadar güzel hisler yaşadık!..
Modern Mahrem sergisi
Modern
Mahrem sergisi
Sosyolog Nilüfer Göle başkanlığındaki Modern Mahrem kavramı üzerine olan uluslar arası atölye çalışması bitti. Son gününde son saatlerine yetişebildiğim panel notlarını “Satır Arasında” daha önce aktarmıştım.
Bu tarz çalışmaların sıkça yapılması ülkemiz kadınının problemlerinin çözüme kavuşmasında büyük payı olacağı bir gerçek.
Atölye çalışması bitti, ama “Mahrem” konulu sergi 21 Kasım’a kadar devam ediyor. Uluslar arası düzenlenen sergide Türkiye, İtalya, Suriye, İran, Cezayir ve Portekiz’den katılan san'atçıların video, fotoğraf, heykel, resim dallarında yaptıkları eserler yer alıyor.
Zaman gazetesinden Şemsinur Hanım, sergi ile ilgili yazacağı haberde yer almak üzere düşüncelerimi sorduğunda “Satır Arası”nda sergi notlarına yer vermediğimi fark ettim. Şemsinur Hanıma ilettiklerimi yeri gelmişken burada da aktarayım…
“Kadının başörtüsünü çiçeklerin yapraklarını bir arada tutan taç yaprağına benzeten çalışma çok samimîi ve içtendi. Ama onun dışındakiler için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. San'atçı duyarlılığıyla, örtünen kadının aslında psikolojik olarak hasta ya da gülünecek bir tablo oluşturduğu inceden inceye işleniyordu. Sergideki tek Türk isim Nezaket Ekici de başörtüsünü gerginlik unsuru olarak gösteren bir eseriyle sergide yer alıyordu…”
Evet, dinimizin çizdiği sınırlar dahilinde güzel san'atlar alanında da yetişmiş san'atçılara ihtiyaç var. Hem de her zamankinden ziyade… “Medenilere galebe ikna iledir” düsturunun hâkim olduğu günümüzde san'at “ikna yöntemleri”nin başında geliyor.
Başörtüsü ile ilgili bir sergide müsbet eserlerin yanında inancınızın alay konusu olması ya da gerginlik oluşturan psikolojik hastalık olarak halka sunulması doğrusu insanı üzüyor.
Gönül, inançlara saygı gösteren san'atçıların sayısının artmasını istiyor..
Sizce de öyle değil mi? Neden olmasın?
11.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|