"Gerçekten" haber verir 01 Nisan 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Süleyman KÖSMENE

Kâinatı kuşatan kanunlar



Mustafa Bey: “Otuzuncu Sözün İkinci Maksad Üçüncü Noktada geçen ‘Yedi Kânûnu’ açar mısınız?”

Kur’ân-ı Kerîm’in rehberliğinde kâinâtın gizli sırlarını açan, okuyan ve kâinât kitabını nasıl okuyabileceğimizi eserleriyle bize de gösteren Bedîüzzaman Hazretleri, Otuzuncu Söz’de, maddenin en küçük yapı taşı olan atomların başıboş olmadıklarını yedi kânûnla nazarımıza sunar. Bu kanunları şöyle özetleyebiliriz:

1- Kanun-u Rububiyet: Bütün varlıkları terbiye eden Sâni-i Hakîm’dir. Cenâb-ı Hak her şey için, o şeye münâsip bir kemâl noktası ve o şeye lâyık bir varlık feyzi mertebesi tayin etmiş ve o varlığa o kemâl noktaya ulaşması için bir kâbiliyet vermiştir. Bütün bitkilerde ve hayvanlarda bu kânûn hâkimdir. Bu kânûn cansız maddelerde de geçerlidir. Çünkü meselâ âdî toprağa bakıyoruz ki, elmas derecesinde ve yüksek cevherler mertebesinde bir terâkkî ve yükseliş sergiliyor. Anlaşılıyor ki, Cenâb-ı Allah bütün varlıkları, bütün zerreleri ve bütün atomları hususî terbiyesi altında halden hale her an çevirmektedir. Her değişiklik daha ileri olgunluğa ve daha büyük kemâle doğru atılan yüksek bir adım olarak tecellî ediyor. Atomlara, terbiyesi altında sonsuz olgunluklara doğru sayısız hareketler veren bu “İlâhî terbiye kânûnu” kâinâtta her şeye hâkimdir.

2- Kanun-u Kerem: Cenâb-ı Hak, fıtrî olsun, irâdeye bağlı olsun, her hizmetin ücretini ya hizmet içinde, ya da hizmet bitiminde peşinen ödüyor. Meselâ nesillerin çoğalması işinde görevlendirdiği hayvanlara ücretlerini birer maaş gibi birer cüz’î lezzet şeklinde peşînen veriyor. Arı, bülbül ve sâir hayvanlara yaptıkları hizmete bedel bir makam veriyor. Kâinâtta hiçbir şey hizmetini bedelsiz ve ücretsiz yapmıyor. Bundan anlaşılıyor ki, kâinâtı bir “İlâhî ikrâm ve cömertlik kânûnu” kuşatmış haldedir.

3- Kânûn-u Cemal: Her şey olağanüstü güzeldir. Her şeyin hakîkati ve güzelliği Allah’ın bir ismine dayanıyor, o isme ayna oluyor. O şey ne kadar güzelleşse o ismin şerefinedir. Çünkü güzelliği isteyen o isimdir. O şeyin kendisi bilse de, bilmese de o güzellik Allah tarafından istenen bir sonuçtur. Atomlar bu güzel sonuca doğru kasıtla ve bilinçle sevk edilmektedirler. Her şey bu kânûnun elinde olabilecek en güzel biçimde varlığını sürdürür. Bu hakîkat kâinâtın bir “Güzelleştirme Kânûnuna” tâbi olduğunu gösteriyor.

4- Kânûn-u Rahmet: Fâtır-ı Kerîm, varlıklara verdiği kemâli ve olgunluğu, varlıkların hayatlarının bitmesiyle geri almıyor. O olgun davranışların meyvelerini, netîcelerini, mânevî hüviyetini, mânâsını ve ruhlu ise ruhunu bâkî kılıyor. Meselâ dünyada insanı mazhar ettiği olgunlukların mânâlarını, meyvelerini bâkîleştiriyor. Hattâ bir meyve üstünde söylenen “Elhamdülillah” kelimesini, cisimleşmiş bir Cennet meyvesine çeviriyor ve Cennette tekrar ona ikrâm ediyor. Şu hakîkat bütün kâinâtı sarmış görünüyor. Bu hakîkatta muazzam bir “Rahmet Kânûnu” kendini gösteriyor.1

5- Kânûn-u Hikmet: Eşsiz Yaratıcı Cenâb-ı Hak israf etmiyor, boş iş yapmıyor. Meselâ güz mevsiminde vazifesi bitmiş, vefât etmiş mahlûkların maddî enkazlarını bahar yaratıklarında kullanıyor. Elbette, “Yeryüzünün başka bir şekle gireceği gün”2 âyetinin ve “Asıl hayata mazhar olan ise âhiret yurdudur”3 âyetinin işâretiyle şu dünyada cansız ve şuursuz olmakla berâber, mühim vazifeler gören yeryüzü atomlarını; taşı, ağacı ve her şeyi hayat ve şuur sahibi olan âhiretin binâlarında kullanmak hikmet gereğidir. Çünkü harap olmuş dünyanın atomlarını dünyada bırakmak veya yokluğa atmak israftır. Bu hakîkat bizi kâinâtı kuşatan bir “Hikmet Kânûnuna” götürüyor.

6- Kânûn-u Adl: Şu dünyanın pek çok eserleri, mâneviyâtı, meyveleri, cinlerin ve insanların amelleri, amel defterleri, ruhları ve cesetleri âhiret pazarına gönderiliyor. Elbette o meyvelere ve o mânâlara hizmet eden ve arkadaşlık eden yeryüzü atomları dahî vazîfe noktasında kendine göre kemâle erdikten sonra yani hayat nuruna çok defa hizmet ettikten ve mazhar olduktan ve hayatıyla sayısız defa Allah’ı zikrettikten sonra şu harap olacak dünyanın enkazı içinde, şu atomları öteki âlemin binâsında kullanmak adâlet ve hikmetin gereğidir. Böylece bir atomun bile ebediyet hakkı zâyi edilmiyor, tanınıyor. Şu hakîkat bizi kâinâtı saran “Adalet Kanununa” ulaştırıyor.

7- Kanun-u İhata-i İlmî: Ruh cisme hâkim olduğu gibi, kaderin yazdığı emirler ve programlar da cansız maddelere hâkimdir. Maddeler, kaderin yazdığı mânevî yazılara göre mevkî ve nizam almaktadırlar. Meselâ, çeşit çeşit yumurtalar ve nutfeler, sınıf sınıf çekirdekler, cins cins tohumlar kaderin ayrı ayrı yazdığı emirler ve programlar cihetiyle, ayrı ayrı makam ve nur sahibi oluyorlar. Ve böylece sayısız varlıklara kaynak oluyorlar. Oysa bütün o yumurtaların, nutfelerin, çekirdeklerin ve tohumların maddeleri birdir, fakat çok muhtelif varlıklara kaynaklık etmektedirler. Elbette defalarca hayâtî hizmetlerde ve tesbihatlarda bulunmuş ve hizmet etmiş bir atomun mânevî cephesinde o mânâların hikmetlerini kader kaleminin yazıp kaydetmesi, İlâhî ilmin gereğidir. Bunda pek büyük bir “İlim Kânûnu” gözler önüne serilmektedir.

Bu pek yüksek kânûnların görünen uçları arkalarında birer ism-i Azam ve o İsm-i Azamın büyük tecellîsi görünüyor. O tecellîden anlaşılıyor ki, sâir varlıklar gibi, şu dünyadaki atomların hareketleri ve titreşimleri dahî, gâyet yüksek hikmetler için, kaderin çizdiği sınırlar içinde, kudretin verdiği emirlere göre, hassas bir ilmî ölçü içinde hareket ediyorlar. Âdetâ başka yüksek bir âleme gitmeye hazırlanıyorlar.

Öyle ise hayat sahibi cisimler, o seyyah atomlara birer okul, birer kışla, birer misafirhane hüviyetindedirler.4

Dipnotlar:

1- Sözler, s. 511. 2- İbrâhîm Sûresi, 14/48. 3- Ankebût Sûresi, 29/64. 4- Sözler, s. 512

01.04.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (31.03.2009) - Yirmi Altıncı Pencere

  (30.03.2009) - Hadîs ve vahiy

  (29.03.2009) - Zekâtlarımız ve himmetlerimiz

  (27.03.2009) - Cüz-î ihtiyarîdeki meyelan

  (25.03.2009) - Boşanmada doğru adım nedir?

  (23.03.2009) - Bediüzzaman'a açık mektup

  (22.03.2009) - Namazda huşu

  (20.03.2009) - Dilimiz dönmese bile doğru niyetimiz yeter!

  (19.03.2009) - İlm-i ledün üzerine

  (18.03.2009) - İnanmak ve dosdoğru olmak

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  H. Hüseyin KEMAL

  H. İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis