28 Haziran 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Hasan GÜNEŞ

Sarayın efendisi


A+ | A-

Diğer canlıları ve eşyayı rahatça tanıyıp tarif eden insanoğlu, en çok kendisini tarifte zorluk çekmiştir. Bu zorlukta her ne kadar bakış açısının objektif olmaması önemli bir faktör ise de, esas zorluk insanın çok kompleks ve sofistike ve o kadar da farklı seviye ve mertebelerde olmasından kaynaklanmaktadır. İnsanlar, kabaca bazı gruplara ayırmak mümkün ise de, gerçekte fertleri adedince mertebeleri olan ve yine insanlar adedince ayrı birer âlem olan bir varlıktır.

Yeryüzündeki her bir canlı türü için çok kolaylıkla istifade edilecek ya da sakınılacak yönlerine veya kıymetine kadar her şeyi bir çırpıda belirtmek mümkün iken, insanoğlu için bırakın tür olarak, bir insan için bile net bir şey ifade etmek kolay değildir.

Bir hayvan bütün duygu ve istidatlarıyla tâbiri caiz ise tek bir şahsiyet iken; insan, her bir duygu ve istidadı sanki ayrı bir canlı, ayrı bir şahsiyet gibidir. Bunun için olsa gerek; insanlar, hayvanları konuşturan fabl ya da masallarda her bir tarz yaşantı ve anlayışta kendilerini bulmuşlar, sembolik de olsa bazı ortak noktalar tesbit etmişlerdir. İnsanın insanlığı ya da değeri gerçekte, bu şahsiyetleri uygun bir sıralama ve silsileye yerleştirmekle mümkündür. Yine en az bu silsile kadar da önemli olan her makamın kendi vazifesini yapması ve yönetimde hiyerarşiye riâyet etmesidir. İşte insan bu silsileye ve hiyerarşiye riâyet ettiği miktarca yüksek makamlara yükselir, organizasyon karıştığı nispette de aşağı seviyelere sukut eder, düşer. Kalb, ruh ve akıl sanki bir orkestra şefi gibi diğerlerini idare etmeli, insaniyete lâyık bir seviyeye çıkmalıdır. Bu sebeple insanın kendisini idaresi, bir ev, bir şehir ya da memleket idaresi gibi mertebesi farklı da olsa bir yönetim modeli ister. Benzer zorluklara sahiptir ve benzer maharetler ister. Kim bilir belki de siyasî ve içtimâî sahadaki pek çok başarısızlıklar, kişinin kendisi için gerçek bir yönetim modeline sahip olmamasından ileri gelmektedir.

Hatırlanacağı üzere, Yirmi Üçüncü Söz’de insan bir saraya benzetilir. Kapıcıdan efendiye kadar olan saray halkı ya da görevlileri ise insanın duygularını ve cihazlarını temsil eder. Şimdi oradan bir bölüm aktaralım:

“Ben büyük bir şehre giriyorum. Baktım ki, o şehirde büyük saraylar var. Bazı sarayların kapısına bakıyorum, gayet şenlik, parlak bir tiyatro gibi nazar-ı dikkati celbeder, herkesi eğlendirir bir cazibedarlık vardı. Dikkat ettim ki, o sarayın efendisi kapıya gelmiş, it ile oynuyor ve oynamasına yardım ediyor. Hanımlar, yabani gençlerle tatlı sohbetler ediyorlar. Yetişmiş kızlar dahi, çocukların oynamasını tanzim ediyorlar. Kapıcı da onlara kumandanlık eder gibi bir aktör tavrını almış. O vakit anladım ki, o koca sarayın içerisi bomboş. Hep nazik vazifeler muattal kalmış. Ahlâkları sukut etmiş ki, kapıda bu sûreti almışlardır.”

Demek ki, en üst seviyedeki insânî duygularla en alt seviyedeki hayvânî duygular arasında mutlaka bir mesafe olmalı, her birim kendi vazifesini hakkıyla yapmalı. Efendi, görev yerini terk eder ve bütün hiyerarşiyi alt-üst edip it ile oynarsa saray halkı da vazifelerini terk edecek, en nihayetinde koca sarayın içinin boşalması kaçınılmaz hale gelecektir.

Sarayın efendisi neden kapıdaki it ile oynar, neden böyle bir seviyeye düşer? Bugünkü medeniyet çarşısında değerlerin değişmesinden dolayı, kapıda görünen efendiler, daha çabuk şöhret kazanıyor. Basit işlerle ilgilenmek de daha kolay. Belki de en önemli sebep: Hakiki vazifelerin unutulması ve ehemmiyetinin idrak edilememesi. Evet sebepler çok.

Aslında oyun ve eğlenceye düşkünlükte insanın yaşının önemli bir faktör olması, soruya cevap bulmamızda bize yardımcı olabilir. Küçük yaşlarda hayatın gerçeklerini tam olarak kavrayamamak, insana, hayatın “oyun ve eğlenceden ibaret” olduğu zannını verir. Sorumluluklar arttıkça, ciddî işlerin çokluğu fark edildikçe, insanın oyuna ayırdığı zaman hem azalır, hem de oyunun şekli değişir.

İçi boş bir sarayda gerçekte, insan, nefsânî duygularla mı oynuyor, yoksa nefsânî duygular insanla mı oynuyor? Yani “Efendi it ile mi oynuyor” yoksa “İt efendi ile mi oynuyor?”. Nitekim cümledeki “oynamasına yardım eder” ifadesi efendinin ya da insanın yanılgısını ilginç bir şekilde ortaya koyar. Ayrıca sadakat ifade eden “köpek” kelimesinin yerine daha farklı mânâlara gelen “it” kelimesinin kullanılması da ilginçtir.

Meşhur filozof Montaigne’den de oyun üzerine bir ifade nakledelim: “Kedimle oynuyordum, daha sonra anladım ki, o benimle daha fazla oynuyor.” Evet insan, “Boş zamanlarımı değerlendiriyorum veya hayatın her türlü zevk ve lezzetini almaya çalışıyorum, ya da zamana ve çağa ayak uyduruyorum” diye nefis ve şeytanın oyuncağı ve maskarası olmamalı.

Gerçekte her insan kendi sarayında yaşayan, nefisten, kalb, ruh ve akıl gibi cihazlara kadar mühim sakinlerin hangi konumda, nelerle meşgul olduğunu sık sık sorgulamalı. Bir saraya, efendiye ya da bu sarayı her bir taşında binler maddî ve mânevî ince nakışlarla ve hikmetlerle halkederek bize emanet ecen Cenâb-ı Hakk’ın halifesine yakışır bir yaşantımız var mı?

28.06.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (21.06.2009) - ŞİDDET VE EĞİTİM

  (15.06.2009) - Yetmiş bin perde

  (31.05.2009) - İNSANLIĞI DİRİLTMEK

  (27.11.2008) - Faaliyet ve câzibe

  (06.11.2008) - Kâinat kitabının nuru

  (26.10.2008) - Medeniyetler çatışması ve kriz

  (08.06.2008) - Öğretmen ve fenlerin dili

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H. İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.