03 Haziran 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Süleyman KÖSMENE

Yanlışları ve doğrularıyla Vehhabilik akımı


A+ | A-

Vehbi Bey: “Vehhabilik nedir? Nerede yayılmıştır? Vehhabilerin yanlışları ve doğruları nelerdir?”

Vehhabilik, 1703’te Uyeyne’de doğup, 1787’de Riyad’da ölen ve Hanbelî Mezhebini İbn-i Teymiye ve İbn-i Kayyim el-Cevziyye’nin yorumuyla ifrat ölçüsünde yaşayan Muhammed İbn-i Abdulvehhab’ın fikirleri etrafında oluşan inanç ve siyaset hareketidir. Necid’de doğmuş, Arabistan’da etkili olmuştur. Günümüzde Suudi Arabistan’ın resmî mezhebi hükmündedir.

Muhammed İbn-i Abdülvehhab, düşüncelerini Emir Muhammed’in gücü ile yaydı, Emir Muhammed de bu düşüncelerle Arabistan’a hâkim olma imkânını buldu. İbn-i Abdülvehhab’ın ölümünden sonra hareketin siyasî niteliği daha da ağırlık kazandı. Muhammed bin Suud döneminde başlayan toprak genişletme faaliyetleri, ölümünden sonra oğlu Abdülaziz zamanında da devam etti. 1811 yılında Vehhabilik adına hareket eden Suud Emirliği Halep’ten Hind Okyanusuna, Basra Körfezi ve Irak sınırından Kızıl Deniz’e kadar yayılmış bulunuyordu.

Osmanlılar Vehhabilik hareketi ile mücadele ettiler. Mekke, Medine ve Taif’i, Vehhabilerin elinden kurtardılar. Fakat 1901 yılında Osmanlılardaki karışıklıkları fırsat bilen Abdülaziz bin Suud, Vehhabi devletini yeniden kurdu. Hindistan İngiliz yönetiminin de desteğini sağlayan Abdülaziz bin Suud, 1916 yılında İngilizlerce Arabistan’da bazı bölgelerin hükümdarı olarak tanındı. Osmanlıların yenik düşmesiyle sonuçlanan 1. Dünya Savaşı’nın arkasından 1921 ve 1926 yıllarında Vehhabiler Hail, Taif, Mekke, Medine ve Cidde’yi de ele geçirdiler. 1926’da Abdülaziz bin Suud, Necd ve Hicaz Kralı olarak kabul edildi. 20 Mayıs 1927 tarihinde İngiltere ile yapılan Cidde anlaşmasının arkasından da tam bağımsızlığını ilân etti. Bu devlet, Suudi Arabistan Krallığı olarak bugün varlığını sürdürmektedir.

Vehhabiliğin dinî anlayışı, İbn-i Abdülvehhab’ın üzerinde önemle durduğu tevhid etrafında yoğunlaşıyor. İbn Abdülvehhab’a göre tevhid, kullukta Allah’ı bir tanımaktır. Lâ ilâhe illâllah demek, Allah’tan başka tapınılan ve kutsal sayılan şeyleri reddetmedikçe bir anlam taşımaz. Allah kalple, dille ve davranışlarla birlenmelidir. Bunlardan birisinin eksik olması durumunda kişi Müslüman olamaz.

Vehhabiler, Hazret-i Peygamber’in (asm) şefaat hakkı olmadığı, şefaat hakkının sadece Allah’a ait olduğu, bu sebeple Hazret-i Peygamber’den şefaat talep etmenin onu Allah’a ortak kabul etmek demek olacağı, bunun da şirk olduğu gibi yanlış görüşlere sahiptirler.

Vehhabiler velâyeti inkâr ederler. Allah’tan başka birisinden himmet istemenin, veliler diye tanımlanan bir sınıfın hayatta ve öldükten sonra tasarruflarının devam ettiğine inanmanın, Allah’a duâ ederken evliyayı vesile kılmanın, mezar ve türbelerde duâ etmenin de şirk olduğu gibi yanlış görüşlere sahiptirler.

Yine, sevap umarak Hazret-i Peygamber’in (asm) kabrini ziyaret etmenin ve Hırka-i Şerif, Sakal-i Şerif ziyaretleri yapmanın da şirk olduğunu söyleyerek hata ederler.

Halbuki ehl-i sünnet, bu konularda vasat çizgiyi göstermiştir. Meselâ, Hazret-i Ömer’in (ra), Peygamberimizin (asm) vefatından sonra Hazret-i Abbas’ı (ra) “vesile” yapıp “Yâ Rab, bu Senin Habib’inin amcasıdır. Onun yüzü hürmetine yağmur ver” şeklinde duâ ettiği sahih rivayetlerde nakledilir.1 Yine meselâ; Hırka-i Şerif, Sakal-i Şerif ziyaretleriyle ilgili olarak, Bediüzzaman Hazretleri “O saçların ziyareti vesiledir. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma karşı salâvat getirmeye sebep ve bir hürmet ve muhabbete medardır. Vesilelik ciheti o şeyin zâtına bakmaz, vesilelik cihetine bakar”2 diyerek, bu tür ziyaretlerdeki vasat çizgiye işaret etmiştir.

Şüphesiz, bu konularda mü’min, a’zamî hassas davranarak hâlis niyetini muhafaza etmeli, tevhid inancını zedeleceyek tavır, tutum ve davranışlar içerisine girmemelidir. Çünkü bu konularda yanlış olarak sergilenen ifrat haller (ki vâkidir), maalesef başkalarının da (Vehhabiler gibi) tefrit etmesine, nice hak meseleleri kökten kesip atmasına sebep olmaktadır.

Fakat kaderin Vehhabilere meydan vermesinin bazı sebepleri vardır:

1- Kabir ziyaretleri ve evliya türbeleri sû-i istimal ediliyordu. Öyle ki, namaz kılmayanlar türbelere gidip kurban kesmekle kurtulduklarını sanıyorlardı. Ehl-i sünnetteki sûistimalden kaynaklanan bu müfritâne hâl, o savaşçıların kendilerine musallat edilmesine yol açtı.

2- Evliya hürmetinin fazla olması şeriatın hikmetine uygun değildir. Çünkü şu gafil asırda esbâb-ı zahiriye fazla hükmettiğinden tevhidin safiyeti korunamadı. Evliya türbelerine birer mukaddes ziyaretgâh nazarıyla bakıldı. (Bediüzzaman’ın kendi kabrinin gizli kalmasını istemesinin hikmetini burada düşünelim.) Kader bu anlayışın yaşamasını istemedi.

3- Bu asırda enaniyet kalınlaşmıştır. Sanemperestlik ve heykelperestlik müthiş bir riyakârlıkla kol geziyor. İslâm büyüklerine mânâ-yı ismî ile bakmayı Şeriat istemiyor. Kader, bu yanlış anlayışı Vehhabilerle tadil etti.

Bediüzzaman’a göre Vehhabilerin seyyiatları ile beraber medar-ı şükran yanları; namaza çok dikkat etmeleri ve şeriat hükümlerine uygun davranmaya çalışmalarıdır. Menbaı dâhilde olduğu için bu hareketin yanlış fetvaları zamanla İslâm âleminin geniş havuzunda erimeye mahkûmdur.3

Dipnot:

1- Buharî, İstiska: 3; Fedâilü Ashâbi’n-Nebî: 11.; Mektubat, 19. Mektub, s. 144.

2- Lem’alar, 16. Lem’a, s. 157.

3- Mektûbât, 615-623.

03.06.2010

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (02.06.2010) - Kısa kısa

  (01.06.2010) - İman, fısk ve inkâr-2

  (31.05.2010) - İman, fısk ve inkâr (1)

  (30.05.2010) - Âhiret fedâ edilir mi?

  (28.05.2010) - Doğruluk ve namaz

  (27.05.2010) - İsm-i Kayyûm üzerine (5)

  (26.05.2010) - İsm-i Kayyûm üzerine (4)

  (25.05.2010) - İsm-i Kayyûm üzerine-3

  (24.05.2010) - İsm-i Kayyûm üzerine - 2

  (23.05.2010) - İsmi-i Kayyûm üzerine - 1


Son Dakika Haberleri

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Abdullah ŞAHİN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet BATTAL

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Ali Rıza AYDIN

  Atike ÖZER

  Baki ÇİMİÇ

  Banu YAŞAR

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H.İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Hakan YILMAZ

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehmet YAŞAR

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Muzaffer KARAHİSAR

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Saliha FERŞADOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.