Her şeyin hakikisi, suni’si, yapay olduğu gibi dindarlık da böyledir. Şeriatı, yani, doğru İslâmiyet ve İslamiyete layık doğruluğu samimi olarak yaşayan hakiki dindardır. Zira, “Kemâlin cemâli dindir. Hem, din saadetin ziyasıdır, hissin ulviyetidir, vicdanın selâmetidir.”1
Bir toplumda iman zaafı varsa doğruluk, dürüstlük ölmüş, ahlak çökmüş; orada hakiki Müslümanlık, hakiki dindarlık yok demektir. İslam, esleme sözcüğü S-L-M kökünden türemiştir. Anlamı “barış, teslimiyet, güvendir.” Müslüman da aynı kökten gelir ve teslim olmuş manasındadır. Hakiki dindarlık, Allah’a “îman etmek, Kur’ân-ı azîmüşşânın ders verdiği gibi, o Hâlıkı sıfatları ile, isimleri ile umum kâinatın şehâdetine istinâden kalben tasdik etmek ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak ve günah ve emre muhâlefet ettiği vakit kalben tevbe ve nedâmet etmek iledir. Yaksa, büyük günahlan serbest işleyip, istiğfar etmemek ve aldırmamak o îmandan hissesi olmadığına delildir.”2 Yani, hakiki dindar değildir!
Dolayısıyla meleklere îmanın da güçlü olduğu hakiki dindardır ve gayr-i meşru işlerden uzaktırlar. Zira, “İman, kalbde, kafada daimî bir mânevî yasakçı bıraktığından, fena meyelânlar histen, nefisten çıktıkça ’yasaktır’ der, tard eder, kaçırır.”3 Meleklerin varlığına inanan ve her tarafta bulunduklarını bilen, herkesi, her şeyi görüp gözettiklerini, kaydettiklerini; iyiliklerinin takdir edilip alkışlandığına, âhirette mükâfat, günahları için mücazat göreceğine inanan bir Müslüman; elbette Allah’ın rızasını kazanmak ve meleklerin alkışları kazanmak için çalışacaktır.
Aksi halde ülkenin her tarafını radar, gizli-açık kamera, MOBS, uydu, sair ses ve görüntü teknolojik cihazlarla donatılsa, onları da kontrol edecek kişilerde Allah ve meleklere iman yoksa, yine hakiki ahlâk yerleştirilemez, asayiş ve düzen sağlanamaz. Polis ve kontrolörlerin herbirisinin de başına başka birilerini dikmek gerekir. Ve helümme cerra!
Hakiki imana sahip hakiki dindar, “Rıza-yı küfür, küfür olduğu gibi; zulme rıza da zulümdür.”4 der, kendisi uzak kaldığı gibi “müstebit, hırsız, yolsuz, rüşvetçi, zalim, riyaset-i şahsiyeci/tek adam zihniyeti ve yapılanmayı” desteklemez, destekleyemez! Bilakis, “Bir kötülüğü görünce, eliyle, diliyle düzeltir”, bunları da yapamazsa duygusal tepkisini ortaya koyar!
Bunlar ütobik, hayali varsayımlar değildir. Doğru söyleyen tarihe ve günümüzde tahiki imanın ve Kur’an ahlakının yüksek olduğu Müslüman toplumlarda ve maneviyatı güçlü sair cemiyetlerde asayış ve hazurun hakim olduğu görülür. Özellikle fakir, zayıf, hasta ve düşkünlerin zekat, karz-ı hasen gibi sosyal yardımların müesseseleştiği toplumlarda.
Dipnotlar:
1-Münazarat, Enst./intr., s. 54.; 2-Emirdağ Lâhikası-I, s. 199.; 3-Hutbe-i Şamiye, s. 82.; 4-Mektûbât, s. 345.; 5-Divan-ı Harb-i Örfî, s. 40.