Hukukçu yazar Taha Akyol’un 22 Ekim 2021 Karar’daki yazısının başlığı “Sebep ‘idare-i şahsiye” idi. Yâni, hukuk ve ekonomiyi çıkmaza sokup milleti perişan eden “riyaset-i şahsiye” (başkanlık sistemi, yönetimi). İlgili pasaj şöyle:
“Yedi yıl önce TÜSİAD Başkanı, hukukun üstünlüğüne riayet edilmeyen, yargısı tartışılan bir ülkeye yabancı sermaye gelmeyeceği uyarısında bulunmuştu. Başbakan Erdoğan ise ‘kendi ülkesini kötülemek ihanettir’ diye ağır bir suçlamayla tepki göstermişti. (28 Ocak 2014) Erdoğan bu eleştiriyi ‘ihanet’ suçlamasıyla susturmak yerine ciddiye alsaydı, hukuku üstün, kurumları etkin tutsaydı Türk parası pul olmazdı bugün. İktidarın 2011’de açıkladığı “2023 Hedefleri”nin yarısına bile ulaşamayacak olmamızın sebebi, insanî gelişme, bilim ve teknoloji, kurumları ve kurallar yerine ‘idare-i şahsiye’ kurmasıdır. Tabiî diğer bir faktör, ‘yedi düvel’ hamasetiyle herkesle kavga ederek yalnızlaşmaktır.”
Oysa Bediüzzaman bir asır önce tam teşhisi koymuştu:
● “Eski zamanda değiliz. Eskiden hâkim bir şahs-ı vahit idi…. Şimdi ise, zaman cemaat zamanı… Şahs-ı manevîdir ki, şûrâlar o ruhu temsil eder.” (ESDE, Sünûhat, s. 486)
● “Bir şahsın tehevvüsü için büyük bir daire-i muhita hareket-i mühimmesinden durdurulmaz... (Kastamonu Lâhikası, s. 220) Şahısların nefsi arzu ve isteğine göre şûrâ, meclis, parlamenter sistem durdurulamaz demişti. Ve eklemişti:
“Riyaset-i şahsiyenin kat’iyen aleyhindeyim.” (Eski Said Dönemi Eserleri, Nutuk, s. 196)
● Münâzarât’ta geri kalmamızın temel sebebinin istibdat, yani, hukuka tabi olmaksızın şahsa bağlı istibdat, yani, baskıya, keyfiliğe dayalı dikta ve keyfi yönetim ve muhalefetin olmayışı demişti: “Muhâlefet meşrû ve samîmi bir muvâzene-i adâlet (ölçü, denge, terazi) unsurudur.” (Tarihçe-i Hayat, s. 564) Her yerde iktidar vardır; muhalefet demokrasilerde olur. Murakabe, şeffaflık yoksa keyfilik, hırsızlık, yolsuzluk, beceriksizlik alır başını gider bugün olduğu gibi!
● Reisleriniz malınızı ceplerine indirip hapsettikleri gibi, akıllarınızı da sizden almışlar veya dimağınızda hapsetmişler. (Tarihçe-i Hayat, s. 78)
● İşte bugün yaşadığımız şey tam olarak şudur: Bazı rüesa ile haksız olarak millete fedakârlık iddia eden sahtekâr hamiyetfüruşlar (gayretkeş, iddiasında olan; fedakârlık taslayan) veya velâyeti dâvâ eden ehliyetsiz bazı müteşeyyihlerdir. (Münâzarât, s. 55)
Bugünleri aynen görüp sıkıntılarımızı teşhis, Kur’ân ve Nebevi (asm) çareler gösteren ilim, fikir ehli ve dindarların artık inadı bırakıp Risale-i Nur’u anlayarak okuması ilim ve hakperestlik izzetinin gereği değil midir?