"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İslâmı seçen Almanlar, ‘Müslüman Türk’leri de İslâma dâvet ediyor

22 Ağustos 2015, Cumartesi
İslamofobi, Almanya’da hiç gündemden düşmeyen bir konu. Yapılan birçok araştırma, Almanya’da İslâm’a ve Müslümanlara bakış açısının korkuyu barındırdığını gösteriyor.

Müslüman kuruluşlar önyargı ve korkuların Müslümanların hayatını giderek zorlaştırdığını belirtiyor. Ama IŞİD gibi din adına savaştığını iddia edip insanları öldüren vahşi saldırılar düzenleyen örgütler her seferinde Müslümanlarla ilişkilendiriliyor. Peki, bütün bunlara madalyonun öte tarafından bakacak olursak; meselâ, Müslüman olmayı seçen Batılıların gözünden… O zaman nasıl bir tablo ortaya çıkıyor? London School of Economics Universitesinde Turkiye Çalışmaları Kürsüsü Başkanı olarak gorev yapan Dr. Esra Ozyurek bu konuda bir kitap yazdı. Alman WDR radyosu, yazarla “Müslüman Olmak, Alman Kalmak” isimli kitabıyla ilgili konuştu. Konuşmanın çözümünü paylaşıyoruz.

Kitabınıza konu olan araştırmanız için Almanya’yı seçtiniz, neden?

Açıkçası Almanya’ya bir tesadüf sonucu gelmiştim. O zamanlar Amerika’da ders veriyordum ve Berlin’de Amerikan Akademisi diye bir kuruluş vardı, onlar bana burs vermişlerdi. Ben o tarihte Türkiye ile ilgili yaptığım bir araştırmayı yazacaktım. Ama Berlin’de biraz dolaşırken, insanlarla tanışırken bir tevafuk sonucu içinde birçok Alman’ın bulunduğu bir camiye düştüm. Bu çok ilgimi çekti. Oradaki tartışmalar bana gerçekten çok farklı geldi. Ve dedim, ben bunu biraz daha inceleyeyim. Sonra gel-git, 5 yıl sonra bu kitabı yazdım.

Müslümanlığı seçen Almanları işliyorsunuz. Sayıları dikkat çekecek kadar çok mu?

Sayılarını kesin olarak bilemiyoruz, çünkü Müslüman olanlar/olmayanlar şeklinde kayıtlar tutulmuyor Almanya’da. Tahminler 20 bin ile 100 bin arasında. Tabiî ki bu çok büyük bir spektrum, ama İslâm’ı seçen on binlerce Alman var diyebiliriz.

Peki onları Müslüman olmaya iten en önemli sebepler neler?

Anlamlı bir ilişki diyeyim, sebebini bilmek çok zor. Ben bunu soranlara şöyle diyorum, siz eşinizle neden evlendiğinizi söyleyebilir misiniz? Bu çok karışık sebeplerden oluşan bir küme. Gerçekten neden birisi başka bir dini seçer, onu bilemeyiz. Ama benim gördüğüm illa ki insanların bir Müslümanla anlamlı bir ilişkileri olmuş. Bunların çoğu evlilik olabilir, aşk olabilir. Ama gün geçtikçe daha genç Almanlar İslâm’a geçiyorlar. O zaman evlilik söz konusu değil. 15-16 yaşlarında gençler İslâm’a geçiyorlar. Diyelim bir sınıf arkadaşı var, mahallede iyi bir arkadaşı var. Ve burada tanıştıkları Müslüman kişiler genellikle dini bütün birisi değil. Hatta bunun için tanışabilmişler. Diskoda tanışmışlar, grafiti yaparken tanışmışlar, belki bira içiyor, esrar çekiyorlarmış. Bu ortamlarda tanışmışlar. Ama bir şekilde bu tanışma sonucu Alman gencin, bazen orta yaşlardakilerin, kalbi İslâm’a açılıyor. Ve kendisi daha sonra İslâm hakkında araştırma yapmaya başlıyor. Kitaplar okuyabilir, internetten bakabilir. Ve kendisi bu yolda devam ediyor. Çoğunlukla bu ilk ilişki yürümüyor. Meselâ genç bir kadın, genç bir Müslüman erkeğe aşık olmuş. Diskoda tanışmışlar. Kadın araştırdıktan sonra, İslâm hakkında daha çok öğrendikçe bu sefer bu erkeğe gidiyor diyor ki “Ama böyle değilmiş, senin diskoya gitmemen gerekiyor, içki içmemen gerekiyormuş, 5 vakit namaz kılman gerekiyormuş.” O zaman iki şey oluyor: Ya bu ilk tanıştığı Müslüman kişi diyor ki, “Aa, haklısın. Ben yanlış yapıyorum.” Birlikte daha dindar bir şekilde yollarına devam ediyorlar. Pek çok kere de bu ilk kişi diyor ki “Ya ben böyle Müslümanım, beğeniyorsan beğen.” Ve bu ilişki romantik bir ilişkiyse, veya iyi bir arkadaşlık/dostluk ilişkisiyse sona eriyor. Sonradan Müslüman olan kişi kendi yolunda devam ediyor.

Sonradan Müslüman olan kişi daha dindar bir hayatı seçebiliyor dediniz ve kitabınızda Selefiler arasında daha rahat ettikleri tesbitinde de bulunmuşsunuz. Neden sizce?

Bunun birkaç sebebi var. Bir kere din değiştirmek gerçekten büyük bir adım. Meselâ doğuştan Müslüman olabilirsiniz, ama diyebilirsiniz ki “Benim için din o kadar önemli bir şey değil.” Ya da “Benim için bazen önemli, bazen değil.” Ama bir dini seçmeye karar veriyorsanız bu sizin için gerçekten önemli bir şey olması lâzım. Bu birinci sebep. İkincisi, Almanya’da Selefi camiler, dünyanın pek çok yerinde de öyle, ama ben Almanya’yı biliyorum tabiî ki, gerçekten milliyetten bağımsız işliyorlar. Bugün Almanya’nın pek çok yerindeki Türk camilerine giderseniz gerçekten Türk olmaktan gurur duyan insanlar var içinde, Türkçe konuşuluyor, sohbet ediliyor. Yani hem cami, hem insanlar Allah’la bağlantılarını kuruyorlar, İslâm’ın gereklerini yerine getiriyorlar; ama bir taraftan da orada gerçekten kendilerini Türk veya Türkiyeli hissediyorlar. Buraya Almanlar geldiklerinde bana hep şöyle anlatıldı, buradaki Türk veya Türkiyeli insanlar ilk önce diyorlarmış ki “Ay ne harika, maşallah, çok sevindik İslâm’a geçtiğiniz için.” Ama ondan sonra onları orada sıcak karşılayacak bir şey yok. İnsanlar aralarında Türkçe konuşmayı bırakmıyorlar, İslâm’a yeni geçmiş birinin öğrenmesi gereken pek çok şey var. Bu tür hizmetleri vermiyorlar. Ve Almanlar biraz da kendilerini çok evde ve kucaklanmış hissetmiyor Türk camilerinde. Aynı şekilde Boşnak camilerinde, Pakistan camilerinde. Ama Selefi camiler buna çok özen gösteriyorlar. İnsanlar camilerine gelsin istiyorlar; Alman olsun, Japon olsun. Almanca konuşulmasına çok dikkat ediyorlar. Yeni İslâm’a geçmiş insanlar için dersler veriyorlar. Ve orada fark etmiyor birisi Japonmuş, Türkmüş. Zaten Selefilerin anlayışları öyle olduğu için birisi Türkse ya da Boşnaksa kendi geleneklerinden vazgeçmesi gerekiyor. Onun için daha rahat ediyorlar.

Siz kitabınızda İslamofobiye yer veriyorsunuz ve ırkçılıkla karşılaştırıyorsunuz. İslamofobi ırkçılığı içinde barındırıyor mu?

Evet, bu biraz karışık bir konu. Ama İslamofobiye bir çeşit ırkçılık diyebiliriz, çağımızın ırkçılığı diyebiliriz. Tabiî ki Hitler döneminden sonra, Holocaust döneminden sonra Avrupa; özellikle Almanya, kendisini derinden sorguladı. “Irkçılık olmaz, farklı ırklar yok, insanları biyolojik özelliklerine göre ayırt edemeyiz”; bunun sorgulamasını çok derinden yaptı. Ama ayrımcılık yine de devam ediyor. Şimdi ne üstünden yapılıyor? Kültürel farklılıklar ve dinî farklılıklar üstünden. Bir de şöyle bir farkı var: Meselâ 1930’lar Almanya’sında pek çok kişi antisemit olmaktan gurur duyuyordu. Gururla diyordu ki “Ben antisemitim, ben böyle bir partiye üyeyim.” Günümüzde hiç kimse “ben İslamofobum” demiyor. Ama yine de Müslümanlara karşı ayrımcılık yapıyor, Müslümanların Müslüman olmayanlardan aşağı olduğunu düşünüyor. Ama bir yandan da diyor ki, bunu onlar seçmişler, kendi kültürleri. Yani biraz farklı bir zemine dayanıyor, ama yine de insanları ötekileştirmek, aşağı görmek, onları bazı imkânlardan mahrum bırakmak; bunun için ırkçılığa çok benziyor.

Batıda IŞİD gibi örgütler İslâm ve Müslümanlara karşı önyargıların ve korkuların arttığı bir dönemde bu kitabı yazdınız. İslamofobinin ırkçılık barındırdığı tesbitiniz, ya da sonradan Müslümanlığa geçenlere dair olumlu bir tablo çizdiğiniz iddiasıyla tepkiler aldınız mı?

İslâma sonradan geçenlerle ilgili belki biraz eleştirel bir tablo çizdiğimle ilgili eleştiriler aldım. Çünkü araştırmamı yaparken beni en çok şaşırtan şey, İslâm’a sonradan geçenlerle doğma Müslüman olanlar arasında geçen gerginliklerdi. Bunu da şöyle görüyorum, Almanya’da İslamofobi çok var ve bunun sınıfsal kaynakları da var. Yani kabaca söylersek Almanlarda daha aşağı görülüyor Müslüman olanlar. Almanlar İslâm’a geçtikten sonra burada bence doğuştan Müslümanlar tarafından kucaklanmamalarıyla da bir ilişkisi var. Tekrar doğuştan Müslümanları kendilerinden aşağı görme eğilimlerine devam ettiklerini fark ettim. Bu da İslamofobinin bir uzantısı diye düşündüm.

Kitabınız Almancaya çevrilecek mi, burayı anlatıyorsunuz çünkü.

Bunu çok istedim. Kitabım önce İngilizce çıktı, Princeton Üniversitesi Yayınevi’nden. Ve yayınevim Almanya’da yayınevlerine sormuş. 10 tane yayınevi çok ilgilenmiş, hemen bize bir kopyasını gönderin, okuyalım demişler. Ve hepsi okuduktan sonra demiş ki “Aa, bu kitapta İslâm’a geçen Almanlar çok normal görünüyorlar. Biz böyle bir kitap istemiyoruz. Biz terörist gruplardan söz eden bir kitap istiyoruz, biz IŞİD’e katılanlardan söz eden bir kitap istiyoruz.”

Böyle insanlar da var Almanya’da mutlaka, belki 100-200 kişi. Belki birazcık daha fazla, IŞİD’e katıldı tabiî ki. Ama bunun dışında konuştuğumuz on binlerce kişinin gayet normal, sıradan hayatları var ve ben bunları anlattım.

Abdullah EFE / Mücahit ÇAKIR

Okunma Sayısı: 9393
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • M Numan

    22.8.2015 10:01:57

    Eskide bazı dinsizleri gördüm ki: Ahkâm-ı Kur'aniyeye şiddetli tarafgirlik gösteriyorlardı. Demek o dinsiz, bir cihette hakkın iltizamıyla İslâmiyete mazhardı; "dinsiz bir müslüman" denilirdi. Sonra bazı mü'minleri gördüm ki; ahkâm-ı Kur'aniyeye tarafgirlik göstermiyorlar, iltizam etmiyorlar.. "gayr-ı müslim bir mü'min" tabirine mazhar oluyorlar.

  • Sezai Mumcu

    22.8.2015 06:26:06

    2) 14-20 yaslari arasindaki genclere örgüt catisi altinda derhal kari-koca hayati, maddi garanti, cevre dayanismasi gibi hicbir ailenin ve devletin vermedigi nefse hos gelen seyleri temin ediyorlar. Onun icin genclerden cok onlara seve seve katilanlar oluyor. Fransizlarin ve Belcikalilarin kiralik katilleri Lejyoner gürüh böyle para karsiliginda Arap- Israil savaslarinda Israil icin katillik yapmislardir. Bu gün de ayni güruh Afrika'da BM'nin tesbitleriyle Afrikali cocuklara tecavüz etmektedirler. Bunalari biz Hristiyanlik ölcegine göre degerlendiriyor muyuz? Hayir. O halde terör örgütü ISID'i hangi sebeple olursa olsun tercih edenleri Müslümanligi onlar sayesinde secmis oldugunu arastirmiyoruz. Yoksa ayni mantigi Hristiyan kiralik katilleri icin de yürütmemiz gerekecek. Kitabin Almanca'ya tercüme edilebilirligi konusunda Yeni Asya Nesriyat'in kitabi inceleyerek müsbet netice vermesi durumunda Avrupa Nur Cemaati'ne bu görevi vermeleri mümkündür.

  • Sezai Mumcu

    22.8.2015 06:25:38

    1) Evvela bu mülakati bizlere kazandiran Abdullah ve Mücahit kardeslerimize tesekkürler. Son paragrafta kitabin neden Almanca'ya tercüme edilmek istenmedigi yazilmis. Bu gayet önemli bir neden. Islam'in güzelliklerini Avrupa'ya haykiran merhum Prof.Dr. Anne Maria Schimmel'e olan ilgi ile Islami kötüleyen mürtedlerin (isim vermiyoruz) Hollanda'da Almanya'da, Fransa'da, Ingilterede, vatandaslik, milletvekilligi, saygin yazarlik payeleri verilerek desteklendigini biliyoruz. Prim yapan, fitne ve fesat odaklarinca maddi manevi desteklenen tarafin Islam düsmanligi ve menfi dugular üreten cihet oldugu asikardir. Genc nesillerin sehvet ve arzularini mesru yaftasiyla cabuk cevap veren bir cözüm yolunu terör örgütleri bulmuslar, bunu kullaniyorlar.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı