Muhalefet seçim sonrasında sergilediği dağınıklıktan hâlâ çıkamamış olsa da, cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turunda aldığı yüzde 48 önemini koruyor.
Gerçi Erdoğan seçim sonucu için “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle ilgili tartışmalara son noktayı koydu” dedi, ama öyle olmadığı ortada. Sonuçla ilgili şaibe, şüphe ve tartışmalar bir tarafa, açıklanan neticeye göre yüzde 48’in onaylamadığı bir sistemin bu şekilde devam etmesi mümkün değil.
Nitekim yine Erdoğan’ın seçim öncesi konuşmalarında sistemle ilgili olarak “Aksayan ve düzeltilmesi gereken tarafları varsa konuşur, gereğini yaparız” gibi sözleri de oldu.
Daha öncesinde de sistemle ilgili ufak tefek revizyonlar gündeme getirilmiş, bilhassa bakanların Meclisle ve milletvekilleriyle ilişkilerindeki kopukluğu kısmen de olsa gidermeye yönelik birtakım adımlardan söz edilmişti.
Ama bunlar da daha ziyade bakanlara ulaşamamaktan şikâyetçi olan iktidar milletvekillerinin serzenişlerine karşılık verme niyetiyle seslendirilen ve uygulanması için adım atılmayan “palyatif” söylemler olarak kaldı.
Oysa tek adam rejiminin böyle makyaj niteliğindeki rötuşlarla ıslahı mümkün değil.
Kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıran, yasamayı işlevsizleştiren, yargıyı bağımlı ve taraflı hale getiren, medyayı tekelci bir yaklaşımla kontrolüne alan ve demokratik hukuk devletinin diğer bütün prensiplerini ihlal eden bu rejimle demokrasi de olmaz, hukuk da.
Bu rejimin kurduğu düzen içinde adaletsiz ve eşitsiz şartlarda yapılan seçimlerden çıkan sonuçların güvenilirliği de hep tartışılır.
Dolayısıyla, yapılması gereken şey belli:
İnişli-çıkışlı ve zorlu demokrasi serencamımızda “talihsiz bir yol kazası” olarak ülkeye musallat edilen tek adam rejiminden tamamen vazgeçilerek, yerine evrensel demokrasi kurallarının geçerli olduğu bir güçlendirilmiş parlamenter sistemin ikame edilmesi.
İktidar çevrelerinin de bunu görmesi, kabul etmesi ve sandıktan bu yönde çıkan yüzde 48’lik iradeyi de dikkate almak suretiyle, ona göre yeni bir tavır geliştirmesi gerekiyor.
Esas kuruluş gerekçesi bu olan Millet İttifakının da, seçim sonrasında girdiği bocalamadan bir an önce çıkıp bu hedefle yoluna devam etmesi kaçınılmaz bir zorunluluk.
Türkiye bu hedeften asla vazgeçemez.