Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 31 Aralık 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hüseyin GÜLTEKİN

Dünyevîleştirme tuzağı



Dünyevîleşme tehlikesi her insan için tehlikelidir; ama uhrevî hizmetleri gâye edinen ve onun için çalışan insanlar için daha da tehlikelidir.

Çağımızda “dünyevîleşme” tuzağı her insan için en büyük tehlike olmaya devam ediyor. Uhrevî hayatımızı tehdit ettiği gibi, dünyevî hayatımızın da tadını, tuzunu kaçırıyor.

“Dünyevîleşme” illetine karşıhiç bir insanın bir garantisi, bir güvencesi yok gibi. Manevî hayatın uzağında olanların ötesinde, ehl-i din için dahi tehlike olmaya devam ediyor aslında.

Ülfetle veya alışkanlıklarla çoğu zaman tehlikesinin farkında olmadığımız “dünyevîleşme” marazı, günlük yaşantımıza her gün biraz daha giriyor ve ondan sonra da bu illetten yakamızı bir türlü kurtaramıyoruz. Gün geliyor, daha çok tüketmeyi, daha çok harcamayı normal karşılamaya başlıyoruz. Nefis ve hevanın arzuladığı bir hayat tarzını benimseyip, daha çok yiyip-içmeyi, gezip-tozmayı hayatımızın çok normal bir biçimi olarak kabullenmeye başlıyoruz.

Yazımızın başında dediğimiz gibi, böylesine nefis ve hevâya tâbî olmuş bir yaşantı tarzı her insan için aslında sonu olmayan çıkmaz bir yoldur. Bilhassa uhrevî hayatı esas alan ve o yöndeki bir hizmetin içinde olan insanlar için, sırf dünyaya yönelik bir hayat tarzını tercih edip, o şekilde hayatını sürdürmeyi düşünmek oldukça tehlikeli bir hâl olsa gerek.

Aslında insanları, bilhassa bir dâvâsı olan insanları, dünyaya çağıran, onları dünyevîleştirme plan ve tuzaklarının olduğunu düşünüyorum şahsen. Onları ulvî dâvâlarından alıkoyup, hizmetlerine set çekmek için bazı şer odaklarının tuzak ve komplolarıdır diye düşünüyorum “dünyevîleşme” olayını. Bilhassa içinde bulunduğumuz bu asırda “dünyevîleşme” daha çok hız kazansa da; geçmişte de ehl-i dini, hizmetlerinden alıkoymak için benzer oyunların oynandığını, benzer tuzakların kurulduğunu görüyoruz. Bu meyanda, bizzat Bediüzzaman’ın bir ifadesine dikkat çekelim: “Kırk sene evvel bir başkumandan beni bir parça dünyaya alıştırmak için, bazı kumandanları, hatta hocaları benim yanıma gönderdi...”

Bir başkumandanın telkiniyle Bediüzzaman’ı dahi dünyevîleştirmek için, içinde bazı hocaların da bulunduğu heyet Üstad’a bakın neler söylüyorlar: “Biz şimdi mecburuz. ‘Zarûretler haramı helâl edebilir’ kaidesiyle, Avrupa’nın bazı usûllerini, medeniyetin icaplarını kabule mecburuz...”

Haramları helâl dairesine sokarak, o çeşit bir hayat tarzını benimseyen ve Bediüzzaman gibi bir insana da bu çarpık fikirlerini kabul ettirmek için pervasızca böyle beyanlarda bulunan bu heyeti, Bediüzzaman’ın “Çok aldanmışsınız... Ekmek yemek, yaşamak gibi zarurî ihtiyaçlar haricinde başka hangi zarûret var?” diyerek kesin bir dil ile reddettiğini görüyoruz.

Öyle ya, nefis ve hevanın yönlendirmesiyle gayr-ı meşrû bir hayat biçimini benimseyerek, dinin haram kıldığı muâmelelerin içine girmekle, haramları helâl dairesine sokmanın mantığı hiç olur mu?

Yine bir başkumandanın Bediüzzaman’ı yanına almak ve dünyaya çekmek için köşkler, saraylar, yüklü maaşlar, makam ve mevkiler teklif ettiğini ve Bediüzzaman’ın hiç tereddüt etmeden anında bu teklifleri reddettiğini görüyoruz.

Aslında Bediüzzaman’ın, insanlığın faydasına olan medeniyetin yeniliklerine ve dünya nimetlerine karşı olmadığını biliyoruz. Onun ancak insanın hayrına olmayan, maddî ve manevî hayatımız yönünden hiçbir faydası olmayan, bilâkis zararı olan bazı “fantaziliklere” karşı olduğunu görüyoruz. Onun, ibret almak için bir talebesiyle beraber sinemaya gittiğini de biliyoruz. Ama konu ile alâkalı şu tesbiti de önemli mesajlar veriyor: “Sinema, tiyatro, dans gibi şeylerde tiryaki olmuş ise, mutlak zaruret olmadığı ve sû-i ihtiyardan geldiği için, haramı helâl etmeye sebep olamaz.”

Öyle değil mi? Sinema, tiyatro, dans, televizyon tiryakiliğinin dünya ve ahiret hayatımıza olan menfî mânâdaki zararları, hepimizin malûmu değil mi? Kudsî bir dâvânın hadimleri için bu gibi tiryakilikler, zararlı bir meşgale değil mi?

Evet geçmişte olduğu gibi, bu asırda da ehl-i dini, aslî hizmetlerinden alıkoymak için dünyaya çağırma ve dünyevîleştirme oyunları devam ediyor. Asıl vazifeleri, uhrevî hayata hazırlanmak olanlar, bu tuzağa düşmemek için dikkatli olmaları gerekir.

Bütün dost ve okurlarımın bayramlarını tebrik eder, hayırlara vesile olmasını niyaz ederim.

31.12.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (24.12.2006) - Kusur ve günahlarımızı küçük görmeyelim

  (17.12.2006) - Bir hatıra

  (10.12.2006) - Sporda ölçü

  (03.12.2006) - Boşanmalar artarak devam ediyor

  (26.11.2006) - Anne-baba hakkı ödenmez

  (19.11.2006) - Taviz vermek çare değil

  (12.11.2006) - Bazıları ölünce kahraman oluyor

  (05.11.2006) - Kurtuluş takvada

  (29.10.2006) - Taziyelerin dinimizdeki yeri

  (22.10.2006) - Din-i mübîne perde olmamak

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri

Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004