Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 04 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

İsmail BERK

Kolaylaştırmak mı, olaylaştırmak mı?



Birbirini harf farkıyla anlamlandıran ve nemalandıran o kadar çok kelime var ki... Aslında sözcüklerle oynamak, onlardan yeni zihnî alışverişler çıkarmak, çağrışım dünyasından esintiler yakalamak, onları zihin haritamıza bağlamak fikir akslarını güçlendirmektedir.

Düşünce; koordinatlarımızı birbirine bağlayan, ilişkilendiren ve yekpare bir düzlemde bütünleştiren, doğru seçilmiş kelimelerin sadakat dokusudur. Birbirlerini ören duvar tuğlaları gibi, bir birini tamamlayan beton bloklarındaki bina bütünlüğü gibi, mesajın cephesini ve maksadın binasını inşa ederken, kavram kolonlara, seçilmiş sanat değeri olan duvarlara ve bize estetiği sunan pürüzsüz yüzeyli sıva gibi, camdan akıcı bir zeminde yol aldıran nitelemelere muhtacız.

Meselâ; ilişki ağına ev sahipliği yapan beynimizin zeka kırıntılarından bile yeni bir hamur, bir nevale çıkaramaz mıyız? Kelimelerin mutfağından, olumsuzlukları iyi doğranmış ve hayat fırınında pişmeye aday yemeklik cümleler çıkaramaz mıyız?

Meselâ;

Hayatı kolaylaştırmak mı, yoksa problemleri olaylaştırmak mı?

Kolaylaştırıcı olmakla elde edeceğimiz yeni moral dalgası ve birlikte yakalayacağımız mutlulaşmanın, olaylaştırıcı ve problemin izlerini sürüp, yolu kaybettirici zorluğuyla kıyaslanması bile hazin ve daraltıcı bir farkı fark ettiriyor insana.

Kendimize sormalıyız:

Ben kolaylaştırıcı mıyım, yoksa olaylaştırıcı mıyım? İnsanları rahatlatır mıyım, yoksa rahatlarını kaçıracak olaylarla mı meşgul ederim?

İsterseniz bir başka açıdan yüklenelim kendimize:

Kolaylaştırıcı olduğumu söylerler mi? Pozitif düşüncelerimle olayları kolaylaştırır mıyım, yoksa olayların yükü altında hem ezilir hem de ezer miyim?

Olayları kolaylaştırmak; yani musibetin dilini çözmek, problemin tarifini değiştirmek, sıkıntılara gülümsemektir.

İster olayı kolaylayın, istemezseniz de yine olayı, işin kolayı gibi görmeyi düşünün. Düşünce kimyanızı, beyninizin pozitif telkinleri ile sükunete götüren bir kolaylığa emanet edin.

Telaşlanmayın, olaylar her zaman istediğimiz gibi gitmez. Mümkün de değil. Kaderin çizgisini zorlayacak bir akla talip değiliz. Kader çizgisinde aklını doğru kullanacak ve sonuçları kabullenecek bir sürece aidiz. Bu sürece talibiz diyemiyorum, aidiz diyorum!

“Zorlaştırmayın, kolaylaştırın” hadisinde, kolaylaştırıcı olmanın açık bir emir olduğunu görüyoruz. Öncelikle engel olmamak, çaresizliğe götürmemek, eziyet etmemek ve çözüm bulmak tavsiye ediliyor. Beraberinde olabilirliği söylemek, olumlu taraftan bakmak ve ortak formüller geliştirerek, dert olmadan deva olmak öğüdü ile yaşamak, hayatımızı kolaylaştırır, memnuniyeti arttırır.

“Korkutmayın, müjdeleyin” çerçevesi ise, daha da yüreklendirici bir tarzı öneriyor. Endişelerin; korkuya boğan ve ümitleri törpüleyen yaklaşımları, cesaret kırdığı gibi gayreti de öldürür. “Yapabilir miyim? Yaparsam ne derler?” korkusunu yaşadığımız her sonuç; korkutucu, ürkütücü, düşünmeyi zorlaştırıcı ve gerilimi arttırıcı bir ortama sürükler.

Ödüllendirici, destekleyici, motive edici ve yaşanacak aksamaları tolere edici olmak, yeteneklerin beklenmeyen başarılara açılmasına bir kamçı olur.

Dinimiz kolaylık dini olduğuna göre, düşüncelerimiz ve niyetlerimiz de kolaylaştırıcı olursa, sevgi halesi büyür, yakınlaşma artar, ortaklıklar ve yardımlaşma, kuvvet bulur. İlke bazlı olmak dışında, kolay kolay “hayır” dememek, “olmaz”ı az kullanmak, “tebrik ederim” deme içtenliğine sahip olmak, takdir etme kahramanlığını kalben göstermek, kolaylaştırıcı yaklaşımlardır.

Evet kolaylaştırmak; olaylaştırmanın bitmeyen kargaşasında, kişi-olay eksenli ufku daraltan spekülasyonlardan uzak durmaktır.

Olayları pozitif gördükçe, kolaylaşırız. Sadeleşiriz. Yol alırız. Olay olmayız. Olay olmaktansa, kolay olmak daha güzel…

Peki, kolay olmak bu kadar kolay mı? Ne kadar kolaylaştırıcıyız?

Herkesin cevabı kendinde!

04.03.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (01.03.2007) - Yürekleri yaralamadan...

  (28.02.2007) - 28 Şubat yargılanmalı!

  (26.02.2007) - Cumhurbaşkanlığı seçimleri

  (25.02.2007) - 38. yıl vesilesiyle

  (22.02.2007) - Oyalama kovalama..

  (21.02.2007) - Yeni Asya’ya

  (20.02.2007) - Seçim sathı maili

  (19.02.2007) - Ulusalcı dalganın açmazı

  (18.02.2007) - Merakı merak etmek

  (15.02.2007) - 7. Çerçeve Programı

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004