Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 21 Mayıs 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hakan YALMAN

Doğrunun arayışı



Genellikle doğru olmak ya da yanlış olmak zemininde yürütülen iletişim, paylaşımları çok azaltıyor. Çoğu zaman aileden başlayıp siyasî eğilimlere kadar uzanan bir alanda bütün hadise haklı olmak ya da olmamak ekseninde gelişiyor. Oysa bu dünya ve sahip olduğumuz özellikler haklılık noktasında hep problemli olacak bir tarzda yaratılmıştır. Bu da imtihan için zemin oluşturan faktörlerden biri olmalıdır. Vahye dayanan bilgiler dışında, bilimin verileri de dahil olmak üzere hiçbir bilginin mutlak doğruluğundan bahsetmek mümkün değildir. O halde kulun vazifesi doğru olmak ya da haklı olmak değil, samimiyetle hakkın ve doğrunun arayışı içinde olmaktır. Bu arayış esnasında samimiyetini tamamlayacak duygu muhabbet ve kucaklayıcı bir yaklaşım içinde doğru olduğuna inandıklarını anlatmak ve kabul ettirmek yerine paylaşmak ve geri kalanını Kalpleri Çeviren Âlemlerin Rabbi’ne bırakmak olmalıdır.

Her zaman hayatımızın merkezinde yer alması gereken muhabbet zaman zaman vehimler ve olmadık varsayımlarla zarar görmektedir. Hayat olabildiğince olumluluklar üzerine bina edilmelidir. Fert kabul etmediği şeyi, tarafsızlık adına ve ön yargısız olmak için, kabul ediyor gibi düşünse veya kendi doğrularını bir tarafa bırakıp olaya karşı fikir noktasından baksa bu, zamanla iç âleminde ve şuur altında karşı taraf tezin kabul edildiği, ona taraftar olunan bir hale dönüşebilecektir.

Aslında ideal bir kulluk hayatında tarafsızlık değil hakka taraftarlık esas olmalıdır. Hakkın ölçüleri içinde doğru kabul edip taraftar olduğu inançları yalnızca tarafsız ve objektif olmak adına bir tarafa bıraktığında elde doğru ve yanlışı birbirinden ayırt edecek hiçbir ölçü kalmayacaktır. Üstelik böyle durumlarda genel olarak öne konan teklif kendi inandıklarını bir kenara bırakarak bir de bu şekilde inanıyormuş gibi düşünmek şeklinde olduğundan, zamanla tarafında olunan olumsuz düşünceler bir inanca dönüşme riskini hep taşımaktadır. Sadece tarafsız olmak adına düşmanının ya da şeytanın sinsice kalbine attığı mânâların savunuculuğunu yapmak, onların doğru olup kendi inandıklarının yanlış olduğu tezinden hareketle olayları değerlendirmek zaman içinde ferdin doğruluk algılarını değiştirme ve iç âleminde karşı tarafın doğrularının yerleşmesi gibi bir sonuç doğurabilir.

Her insanın hayat bakışı geçmiş ömrünün âleminde oluşturduğu doğrular çerçevesinde şekillenmektedir. Bu doğrular iç dünyanın ve dış dünyanın karşılıklı olarak etkileşmesinden, vahyin ve alemde işleyen fıtri kuralların ahenkle uyumundan sonra ortaya çıkması gereken kabullerdir. Fert, ön planda anne ve babanın çocuğu olmakla birlikte, önemli ölçüde de zamanın çocuğudur. Kabuller, tasdikler, inançlar çoğunlukla uzun zamana yayılmış her seferinde aklın süzgecinden geçmiş ve ferdin ve toplumun genel yapısının oluşturduğu kabullerle de şekillenmiş yapının ürünüdürler.

Bu sebeple bir kenara çabukça bırakılabilmeleri ve karşı fikrin ortaya koydukları esas alınarak bir düşünce şekli oluşturmak pek de mümkün değildir. Doğruyu ve yanlışı ayırt edebilmek için bunları tartabilecek bir doğrular ve yanlışlar manzumesi şeklinde kabullerin ve tasdiklerin oluşturduğu alt yapı bulunmalıdır. Aksi takdirde, her hangi bir hükmün akılda tartılıp tasdik edilebilir olduğu anlaşıldıktan sonra kalbde tasdike dönüştürülebilmesi için elde hiç bir kriter bulunmazdı. Bu durumda kişinin neyi esas alarak doğru ya da yanlış hükmünü vereceği konusu havada kalırdı. Burada önemli bir unsur da vicdanın sesi ve zaman zaman sezgilerin yönlendirmesi olmalıdır. Vicdan gerçekten güvenilir bir hakem ve onunla irtibatlı şekilde kulak verilen sezgiler çoğu zaman çıkış yolu sunmak açısından çok etkilidirler. Belki de yapılması gereken asıl şey kendi doğrularını ve uzun zaman içinde yerleşmiş inançlarını bir tarafa bırakmak değil, ancak kabullerini ve inançlarını önüne çıkan yeni durumlara ve farklı bilgilere göre sorgulamaya açık olmaktır. Bu kendi doğrularını tamamen terk edip karşı taraf gibi düşünerek yapılamaz. Böyle yapıldığında karşı tarafın sunduklarını vuracak bir mihenk elde kalmaz.

Karşılaştığı her yeni durum için doğruluk ve yanlışlık anlamında değerlendirme yapabilme kabiliyeti kazandıran eğitim bu açıdan çok önemlidir. Çok az şekillenmiş ve pek çok yönü ile şekillenmeye hazır insan fıtratı aileden toplumdaki her türlü eğitim müessesesine ve en önemlisi vahyin insanlık âleminde yansımalarının ona ulaştırılmasına kadar pek çok eğitim süreci ile yüz yüzedir. Bütün bunlar onun sürekli dönen ve her an değişen, farklı zamanlarda farklı şartlarla karşılaşan ferdin elindeki yol haritası gibidir. Bir şahsın doğrularını ve kabullerini bir tarafa bırakarak düşünmesini teklif etmek elindeki haritayı bir tarafa bırakarak hiç tanımadığı bir alanda yönünü bulmasını istemek gibidir. Uygulanabilir olmayan ve çok yüksek ihtimalle de istikameti kaybettirecek bir tekliftir. Böyle bir durumda kabullenilebilir olan tek şey haritada yanlışlık olabileceği düşüncesine açık olup, bu noktada önümüze konulan teklifleri aklın ve vicdanın süzgecinden geçtikten sonra uygunsa haritaya yerleştirebilecek açıklıkta olmaktır. Yoksa seneler içinde oluşturulmuş haritayı bir taraf bırakıp önümüze uzatılan yeni bir harita ile istikameti bulma teklifi çoğu zaman bir oyundur ve şeytanın sıklıkla baş vurduğu bir taktiktir.

Bu oyuna düşmek ferdi gereksiz bir şekilde şeytanın avukatlığını yapma konumuna getirebilir. O yüzden dikkatli adım atmalı, maddî âlemde ve iç dünyamızda bize uzatılan her şeye el uzatmamalı ve uyanık olmalıyız. Sinsice planlanmış şeytanî oyunlara gelmemek için hep Âlemlerin Rabbi’ne sığınmalıyız.

Zaman zaman bir biri ile çelişiyor gibi gözüken bu hükümlerin toplamından şu sonuç ortaya çıkmalıdır: Hayatımızın özellikle hizmetimizin ana zemini paylaşımdır. Bu anlamda ümmet-i Muhammedî (a.s.m.) dar-üsselâma çıkaracak bir sefine-i Rabbaniye’de hademeler olarak hangi din, hangi ırk, hangi coğrafya ve hangi siyasî fikirde olursa olsun herkese eşit mesafede olmaktır. Böyle olup olmadığını da bizler değil, onlardan bize gelen geri yansımalar belirlemelidir. Bu anlamda problemli bir durum varsa, ‘biz üzerimize düşeni yapıyoruz, gerisi bizi ilgilendirmez' diyemeyiz, çünkü hademelik konumu sahiplik konumudur ve ‘Müşteri daima haklıdır.’

Bu anlamda esas vazifemizi ve konumumuzu hep aklımızda tutmalı, hizmet oryantasyonumuzu kaybetmemeliyiz. Bu, sosyal hayat ve bütün insanlıkla daha koordine ve daha sağlıklı ve samimi bir iletişim içinde olmamızın temel şartı gibidir. Buna hem ülkemizin hem de insanlık âleminin yani bütün dünyanın çok ihtiyacı var. Bütün dünyayı ve kâinatı ilgilendiren dâvâmızın günlük hadiselere ve siyasete endeksli olmaması gerektiğini çok üst düzey doktrinler ve medeniyet tezleri geliştirmek konumunda olduğumuzu aklımızdan hiç çıkarmamalıyız.

21.05.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (14.05.2007) - Zıtlıklarla anlam bulan hayat

  (08.05.2007) - Nurlu bir geleceğe doğru

  (30.04.2007) - Hak galip olacak

  (23.04.2007) - Hazret-i Muhammed (a.s.m.) anılırken

  (16.04.2007) - Yüceleştirme

  (19.02.2007) - Tevhid nazarı ve birlik ruhu

  (12.02.2007) - Allah’ı doğru tanımak

  (06.02.2007) - Medeniyetler ve sınırlar

  (29.01.2007) - İnsanlık tarihinin sabahı

  (22.01.2007) - Helâket ve felâket asrı

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004