Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 23 Temmuz 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Süleyman KÖSMENE

Adem-i kabul ve kabul-ü adem



Hasan Bey: “Adem-i kabul ile kabul-ü adem’i îzah eder misiniz? Ayrıca adem-i tasdik ne demektir?”

İmanla küfür, hidayetle dalâlet, doğrulukla yanlışlık, Hak ile bâtıl Hazret-i Âdem’den (as) beri iki ayrı kutup hâlinde, hep bir biriyle mücâdele ede gelmiştir.

Bunlardan iman, hidayet, doğruluk ve hak tarafı, hakikati esas almış; muhtelif ispat, ikna, tesbit, burhan ve delil yolları ile her defasında hakkaniyetini ortaya koymuştur. Meselâ Peygamberlerin her topluma göre farklı biçimlerde tezahür eden mucizeleri saf hakkın, sâfî hakîkatin ve dosdoğru îmânın ehl-i küfre ispatından başka bir şey değildir. Sözgelişi, Hazret-i Salih’te (as) o günün insanlarının fehmine göre “kaya’dan kırmızı deve çıkarmak” şeklinde tecelli eden hakkın ispatı, Hazret-i Muhammed’e (asm) geldiğimizde mucize olarak geleneksel olağanüstü tezahürlerin de devâm etmesiyle birlikte, âhir zaman ümmetinin fehmine uygun olarak kelâmda, sözde, edebiyatta, ilimde, ahlâkta, akılda ve çıplak hakîkatin kendi içinde muhtelif ispat ve delîl yolları tecellî etmiştir. Meselâ Kur’ân’ın hâlâ aşılamayan kelâmî, edebî ve ilmî mucizesi, İslâmiyet’in hâlâ önüne geçilemeyen; bununla beraber, tazeliğinden hiçbir şey kaybetmeyen ve gün geçtikçe gençleşen medenî değerlerinin, insanî ölçülerinin ve evrensel kriterlerinin her zamanda, her mekânda ve her toplumda “geçerliliği ve üstünlüğü” mucizesi, İman hakikatlerinin akıl, burhan, ilim, tahkik ve tetkik ile gün geçtikçe kendisine daha zengin ve daha yeni ispat ve delil yolları geliştirmesi ve her geçen gün milyarların temayülüyle hakkaniyetinin “doğrulanması” mucizesi bunlardan sadece bir kaçıdır.

İmanın elinde bulunan bunca delile karşı, karşı cepheyi teşkil eden küfrün ve dalâletin elinde ne vardır? Delil var mıdır? Hayır!

Daha açık söyleyelim: İslâmiyet’in dâvâ ettiği ve savunduğu “iman esaslarının” zıddı olan “küfür ve dalâlet fikirleri” henüz aklın, ilmin (bilimin), izânın, insafın vicdanın sağ duyulu ve sâlim ölçüleriyle ispat edilebilmiş değil. Meselâ “Allah’ın varlığı” dâvâsının doğrulanması binlerce deli ile sağlanmış iken; bazı felsefî görüşlerin öne sürdüğü ve bir kısım insanları küfre sürükleyen “Allah’ın yokluğu” iddiâsı bunca yıldan beri zandan, vehimden, şekten, şüpheden, adem-i kabul veya kabul-ü ademden öteye geçebilmiş değil. Yani “küfür, inkâr ve dalâlet” hâlâ ispat ve delil bekleyen bir “kör iddiâlar serisi” niteliğinde.

Bedîüzzaman Saîd Nursî Hazretleri küfrün inkârın ve dalâletin “keyfiyetini” tahlil ediyor ve iki ana kısma ayırıyor: 1- Adem-i Kabûlcüler. 2- Kabûl-ü Ademciler.

1- Adem-i kabûl: Adem-i tasdiktir. Yani yalnız kabulün, imanın ve tasdikin olmamasıdır. İmansızlıktır. İman hükümlerini nefiy ve reddetmekten ibârettir. İnanmamaktır. Hakkı kabul etmemektir. Hakikati görmemektir. Doğrudan yüz çevirmektir. Hidayeti terk etmektir.1 Bir Iâkaytlıktır. Bir göz kapamaktır. Cahilâne bir hükümsüzlüktür. Aklen hakla uğraşmamaktır.2

Bu yol kolaydır. Çünkü gözünü haktan çevirdin mi, zaten sefahati görürsün. Sefâhet ise nefse hitap eder, ispat ve delil istemez ve çabuk aldatır.

2- Kabûl-ü adem ise: Dünyada en zor şeydir. Hatta önü çelik halatlarla kapatılmış bir çıkmaz sokaktır. Çünkü bu, sadece “inanmamak” değil; “yokluğun kabulüdür.” Îtikâdî ve fikrî bir hükümdür. Yani imanın aksine hükmetmektir. İmanın zıddına bir yol açmaktır. Hakkın aksini ispat etme dâvâsıdır.3 İnkârdır.4

İşte bu yol ispat ve delil ister. Yokluğun ispatının yapılması ise mümkün değildir. Yani “Allah’a inanmıyorum” demek başka; “Allah yoktur” tarzında hüküm vermek başkadır. Birincisi ispat istemez. Kişinin kendi tercihidir. Onun için kolaydır. Ya da kolay gibi gözükür. Ama ikincisi bir hükümdür, bir fikirdir; ispat ister. Binaenaleyh, bu ikinci yoldakiler “yokluğu” ispat edemedikleri zaman “varlığa” inanmak zorundadırlar!

Dipnotlar:

1-Lem’alar, s. 82.

2-Mektûbât, s. 302.

3-Lem’alar, s. 82.

4-Mektûbât, s. 302.

23.07.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (22.07.2007) - İbadette vekil tayin etme

  (21.07.2007) - Nurlu duâlar demeti

  (20.07.2007) - Haset ve gıpta kavramları üzerine

  (19.07.2007) - Ufkumuza doğan Regâib Gecesi

  (17.07.2007) - Üç aylara girdik

  (16.07.2007) - Mu'tezile mezhebi - 3

  (15.07.2007) - Mu’tezile mezhebi -2

  (14.07.2007) - Mu’tezile mezhebi-1

  (12.07.2007) - Sorular-cevaplar

  (11.07.2007) - Kısa... Kısa...

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004