Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 20 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Cevher İLHAN

Din öğretimi ve devlet



Yeni Anayasa taslağı, “din dersleri,” “başörtüsü” ve “dil meselesi” gibi yine milletin hassasiyetlerine odaklandı.

Birçok konu hakkında mutabakata varılırken özellikle din ve ahlâk derslerinin alternatiflere bağlanması, belli ki taslağın en çok tartışılan kritik konularının başında gelecek.

Şurası bir gerçektir ki, bütün demokratik dünyada devlet vatandaşların din eğitimini ve öğretimini vermekle yükümlüdür. Türkiye’de de bu görev, daha tek parti devrinde Tevhid-i Tedrisat Kanunuyla eğitim birliği çerçevesinde Millî Eğitim Bakanlığına verilmiştir.

Topyekûn dinî tedrisat kurumlarını bir kalemde silen devlet, kendi denetimi ve gözetimi altında olmasını istediği din eğitimi ve öğretimini çâr-nâçâr genel eğitim içine almıştır.

Din eğitimi ve öğretimi milletin temel bir talebidir. Demokrat Partinin din derslerini mekteplere koymasıyla milletin bu talebi doğrultusunda hareket edildi. 12 Eylül’de ise bu ihtiyaca cevap verme görüntüsü altında din dersleri anayasa ile mecburî hale getirilirken, bu dersler resmî ideolojinin propaganda aracına dönüştürüldü.

* * *

Geçtiğimiz dönemde, Tâlim ve Terbiye Kurulunun değiştirdiği din kültürü ve ahlâk bilgisi müfredat programında, İslâm dini dışında Hıristiyanlık ve Musevilik daha ayrıntılı olarak yer aldı. “Din” adı altında semâvî dinlerle ve hele İslâm diniyle ilgisiz bir dizi gereksiz mâlumat müfredata sokuldu.

Bununla da kalınmadı; Uzakdoğu batıl inanışlarına yer verilerek; Budizm, Şintoizm, Sihizm, Janizm, Taoizm ve hatta Bahailik birer din olarak programa eklendi. Mesele, Şîlik ve Caferilik konuların işlenmesiyle, “Bektaşilik, Alevilik ve Mevlevilik” öğretilmesi ve Aleviliğin, “dindeki anlayış farklılıkları” başlığı altında ders verilmesine kadar vardırıldı.

Mevcut din öğretiminin yanlışlarının düzeltilmesi, özellikle de resmî ideolojisi propagandası olmaktan çıkarılması gerekir beklenirken, özellikle iktidar partisinin de artık “kendi taslak taslağı” olarak sahip çıktığı, yeni anayasa taslağında din derslerinin toptan tercihe bırakılması, halka rağmen dayatmanın son bir örneği. Üstelik daha yeni halktan yetki almış sivil bir siyasî iktidarın garip bir kırılganlıkla hazırlattığı taslakta…

Din derslerinin kaldırılması, ne garip ki yine “laiklik ilkesinin güçlendirilmesi”ne bağlanmakta. Hatta siyasî iktidara yön verme alışkanlığındaki mâlum medya, bunu demokrasi ve insan hakları ve AB gereği olarak propaganda etmekte..

Oysa, din eğitimi ve öğretiminin okullarda okutulması, “din ve vicdan hürriyeti” anlamındaki Batı tipi laikliğin bir gereğidir. Ve başta AB ülkeleri olmak üzere bütün demokratik devletlerde bir gerekliliktir.

Asıl tenâkuz, devletin bir yandan din eğitimi ve öğretimini “denetimi ve gözetimi altında” tutarken, diğer yandan din derslerini vermekten kaçınmasıdır...

* * *

Hiç kimse demagojiye kaçmasın; din derslerinin mecburî olması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) lafzına ve ruhuna da uygundur.

Türkiye’nin AB demokratik kriterleri arasında söz verdiği, özellikle temel hak ve hürriyetlerle, ifâde özgürlüğüyle ilgili maddeleri, vatandaşların dinlerini temel eğitim içinde öğrenmelerinin bir temel hak olduğunu açıkça belirtmekte.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 17. maddesi, hiçbir surette devlete, topluluğa veya kişiye sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesine veya öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlandırmasına yönelik hakkını vermeyeceğini bildirir. Vatandaşların düşünce, vicdan, din, inanç ve ibadet özgürlüklerinin, dinini öğrenme ve yaşama hakkının kolaylaştırılmasını taahhüd altına alır.

Keza, Türkiye’nin AB Ulusal Programı’nda atıfta bulunulan, AİHS Ek 1. Protokolü 2. maddesinde, “Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim ile ilgili üzerine aldığı görevleri yerine getirirken, anne ve babaların çocuklarına, kendi dinî ve felsefî inançlarına uygun olan bir eğitim ve öğretimin verilmesini isteme haklarına saygı gösterir” esasını şart koşmakta.

Çünkü, vatandaşların, inanç özgürlüğü, açık veya özel biçimde ibadet, öğretim, uygulama ve tören yapmak suretiyle tek başına veya toplu olarak dinini ve inancını açıklama hakkı, demokratik sistemin gereğidir.

20.09.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (19.09.2007) - Kültür kırılmasına karşı ahlâkî eğitim…

  (18.09.2007) - Eğitimde terbiye tedbiri...

  (17.09.2007) - “Manevî kıyamet”ten “maddî kıyamet”e…

  (16.09.2007) - “Su sorunu”nun sebebi...

  (15.09.2007) - Dünyevîleşmenin sonu...

  (14.09.2007) - Fikirlerin yol göstericisi

  (13.09.2007) - Bismillah...

  (27.02.2006) - Bediüzzaman'ın “Musa Carullah cevabı”

  (26.02.2006) - “Yanlışsınız ve aldanmışsınız!”

  (25.02.2006) - İsnadların sebebi nedir?

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri