Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 14 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Cevher İLHAN

Fikirlerin yol göstericisi



Köklü manevî kültürden mahrum medya, göz göre göre hakkı bâtıl, bâtılı hak gösteren tahrifatlarıyla insanlığın başına büyük gâileler açmakta...

Kamuoyunu yanlışa yönlendirmek maksadıyla, “özgür yayıncılık” maskesinde yapılan yayınların zihinleri ne tür çöküntülere ittiği ortada…

Yayınlarda, halkın dinî hissiyatının hafife alınması, haysiyet kırıcı jurnallerle edep ve ahlâkın bozulmasına uğraşılması, milletin ortak inanç değerlerine ve mukaddeslerine istihza ve saygısızlık; hep bu zihniyetin sonucu…

Toplumun manevî kırılma çizgisi üzerinde şiddet ve müstehcenlikle gençlerin ve çocukların sürüklendiği korkunç dejenerasyonun dehşeti, mâlum medyada bile “imdat!” çığlıklarına dönüşmüş…

Uluslararası sermaye ve küresel gücün elinde, ecnebî çıkar şebekelerinin parmağıyla ilka edilen tahribatın, İslâm dünyasında ve bu ülkede medya marifetiyle yapıldığı herkesin mâlumu…

Sinsî metodlarla, şeytanî saptırmalarla, yalan yaygara ve propagandaların saçtığı fitne, fesad ve tefrika tohumları milletin kalbinde derin yaralar açmakta…

* * *

Bunun içindir ki “İslâm ahlâkını sarsan,” “efkâr-ı umumîyeyi perişan eden” ve içtimâiyatı teşviş edip siyaseti saptıran tezvirâta karşı Bediüzzaman, “Ben de gazetelerde, onları reddeden makaleler neşrettim” der. (Divan-ı Harb-i Örfî, 25 )

“Hutebâ-i umumî (umumî hâtipler)” olarak nitelendirdiği gazetecilere esaslı düsturları ders verir:

“Ey gazeteciler! Edipler edepli olmalı. Ve onların sözleri, kalb-i umumî-i müşterek-i milletten bîtarafâne çıkmalı. Ve matbûat nizâmnâmesini, vicdanınızdaki hiss-i diyanet ve niyet-i hâlisa tanzim etmeli...”

Gazetelerin, dönemin devlet ve siyaset merkezi Osmanlı’nın başşehri İstanbul’un “havâ-i gıll-û gış” dediği gizli kin ve kötü niyetler olarak takbih ettiği süslenmiş yalan ve dolanları telkin ettikleri, müzevirlik ve koğuculuk yapıp arayı bozduklarını nazara verir. Buna karşı gazetelerin, “bedraka-i efkâr” diye tâbir ettiği fikirlerin delili, kılâvuzu, rehberi ve yol göstericisi olmalarını tavsiye eder. (a.g.e. 50-51)

Aksi halde gazetecilerin bazılarının bütün fenâlıkların başlatıcısı ve felâketlerin doğurucusu olduklarını haber verip, bunun ümitsizlikle milleti müteessir edeceğini belirtir.

Çünkü bu tür gazeteler, Bediüzzaman’ın ifâdesiyle, fitne ve fesad içinde ortalığı karıştıran “mücrif”likle, “efkârı (fikirleri) müşevveş”, karmakarışık ve anlaşılmaz bir hale getirmekte. Toplumu içtimaî âhenk ve istikâmetten ayırıp inhiraf uçurumuna düşürmekte…

Böylece milletin müşterek umumî kalbinden tarafsızca çıkan fikirler yerine, beynelmilel kandırışlarla kandırmakta, ifsad şebekelerinin oyununa gelinmekte.

Görüntüde bu aldatmalara “kapılan safdiller”den mürekkep bir “cereyan-ı umumî” oluşmakta. “Reel politik” perdesindeki konjonktürel kaymalar hep bu şaşırtmalar ve saptırmalarla istimal edilmekte. “Efkâr-ı amme, tehditlerle, korkularla, hîlelerle, başka bir mecrâya çevrilmekte.” Kalabalıklar, “te’siri cüz’î ve sathî de olsa muhâkeme-i aklîyeyi az bir zamanda kapatmakta;” akıl tutulmasına duçar edilmekte…(İşârât’ül İ’câz, 164)

Bu sebeple “bedraka-i efkâr” olması gereken gazeteler, ne yazık ki görevlerini yapmamakta. Esaslı ölçülere sahip olamayan kamuoyu, rüzgâr gülü gibi günübirlik heveslerle yön değiştirip sağa sola savrulmakta…

* * *

Bediüzzaman, Kur’ân’ın kuvvetli bir tefsiri Risâle-i Nur’un insanlığa ve bu vatana “mânevî halâskâr” olan imanî ve içtimaî mesâjının insanlığa iletilmesi için “matbûat ile tezâhüre başlaması ve ders vermesi”nin ehemmiyeti üzerinde durur.

Bunu “matbûat lisanıyla konuşmak” olarak târif eder.

“Bu zamanda, Kitâb-ı Mübîndeki âyetlerin âyetleri olan Risâle-i Nur”un mânevî ve fikrî istikâmetini öncelikle bu vatan ahâlisine, İslâm âlemine ve bütün insanlığa ulaştırmak ister. Dahası bu neşriyat hizmetini, “iki dehşetli mânevî belâyı defetmek için” gerekli görür ve ehemmiyet verir.

Bu iman ve kültür külliyatından aldığı ders ve istikâmetle Yeni Asya’nın, istikrarlı, istikâmetli tâvizsiz neşriyatıyla, içtimâiyatta “bedraka-i efkâr” olmasının önemi budur.

İşte çağın tefsiri Risâlelerin kaynağı ve mercii Kur’ân-ı Kerimi kudsî Kur’ân ayı mübârek Ramazan’da okuyucularına hediye etmesinin anlamı bu bakımdan büyüktür…

14.09.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (13.09.2007) - Bismillah...

  (27.02.2006) - Bediüzzaman'ın “Musa Carullah cevabı”

  (26.02.2006) - “Yanlışsınız ve aldanmışsınız!”

  (25.02.2006) - İsnadların sebebi nedir?

  (24.02.2006) - İftiranın iflâsı

  (23.02.2006) - “Diplomatik dil” yok mu?

  (21.02.2006) - Tepki ve etki...

  (19.02.2006) - “Bu şiddet-i soğukta...”

  (18.02.2006) - İftiraları başlarına dolanacak

  (17.02.2006) - Hangi “misyon”la?

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri