Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 16 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hüseyin GÜLTEKİN

Tesettürdeki yozlaşma



Üzerinde en çok serd-i kelâm edilen, en çok konuşulan konulardan birisi de, hiç şüphesiz başörtüsü meselesidir. Öyle ki, bu mesele üzerinde bilenler de konuştu, yazdı; bilmeyenler de...

Konunun uzmanı olanlar doğru olanı söylerken; meselenin yabancısı olan, hiç alâkası olmayanlar da bu konuda hüküm vermeye, fetva vermeye kalkıştılar zaman zaman.

Konunun uzmanı sayılan ilim çevreleri, kadınlar için tesettürün Allah’ın kesin bir emri olduğunu, başörtüsünün de tesettürün önemli bir bölümü olduğunu, bunun için başörtüsünün farz olduğunu söylerken, konu ile hiçbir alâkası olmayan, meseleye ideolojik bir gözlükle bakan malûm çevreler de başörtüsünün siyasî bir simge olduğunu ve bu sebeple bunun dinle, inançla bir alâkasının bulunmadığını her fırsatta söylemeye devam ettiler.

Başörtüsünü kabul edenler ile etmeyenler arasında kalan, kesin bir tavır içinde bulunmakta zorluk çeken bazı çevreler de, başörtüsünün kesin bir emir olmanın ötesinde “füruâttan” olduğunu, yani dinin teferruâtından sayıldığını, bunun için bazı şartlar oluştuğunda kadının başını açabileceğini söylediler. Meselâ öğrenci veya memure olan hanımların mecbur kaldıklarında başı açık bir şekilde işlerine devam etmelerinde bir sakıncanın bulunmadığını beyan ettiler.

Görüldüğü gibi böyle her kafadan çeşitli hükümlerin, farklı görüş ve düşüncelerin orta yere getirilmesi, ister istemez bazı tereddütlere, bazı kafa karışıklarına sebebiyet verdi. Bunun bir sonucu olarak konunun muhatabı konumundaki hanımlar, iki arada bir derede kalarak ne yapacaklarını, nasıl bir tercihte bulunacaklarını şaşırmış bir çıkmaza girdiler.

Kafa karışıklığına giren kesimlerden önemli bir kısmı, sudan bahanelerle başörtüsünü hemen çıkarıvererek, kendine göre büyük bir yükten kurtulmuş oldu. Diğer bir kesim de başörtüsünü okuluna veya maaşına fedâ ederek, okulda veya iş yerinde başını açtı, dışarıda ve evinde kapatmayı tercih etti. Takdire şayan bir kesim de, örtüsünden taviz vermeden, okulundan veya işinden feragat ederek zor ve doğru olanı yaptı.

Başörtüsü ve tesettürle alâkalı oluşturulan istifhamlar ve kafa karışıklıkları, yalnız öğrenci ve memurelerle sınırlı kalmayıp, toplumdaki diğer kadınları da etkiledi. Buralarda da bazı yozlaşmalar ve zemin kaymalarına sebebiyet verdi. Bir kesimde eskiden varolan duyarlılıkları ve hassasiyetleri törpüledi. Küçümsenmeyecek sayıdaki bir kesim bayan nezdinde, başörtüsü artık bir “şeâir” ve bir vecîbe olmanın ötesinde, başta duran bir bez parçası olarak algılanmaya başladı.

Artık cadde ve sokaklarda sıkça gözümüze çarpan tesettürlü hanımların hiç de hoş olmayan hâl ve davranışları, uygun olmayan tesettür biçimleri bu meyanda söylediklerimizi teyid ediyor. Bu durumdan üzüntü duymamak mümkün değil.

Baştaki örtü ile beraber kısa kol bluz ve daracık kot pantolon kıyafetli bir bayanın bu tercihine ne diyeceksiniz?

Tesettürlü bir bayanın, kalabalık bir ortamda, bir erkekle, elele kol kola lâubalice hâl ve tavrını ne ile izah edeceksiniz?

Yine tam tesettürlü bazı hanımların, tam da kalabalık içinde gezerek elindeki dondurmasını yalamasına ne diyeceksiniz?

Yine örtülü bir bayanın, düğünlerde seyranlarda erkeklerle beraber kalkıp oynamasını hangi kaba sığdıracaksınız?

Evet bu yöndeki menfî manzaraları daha fazla nazarlara sunmanın bir faydası yok. Başörtüsü gibi ciddî bir vecibede ehl-i din olarak geldiğimiz üzücü yer burası maalesef.

Öyle görünüyor ki bir çok meselede olduğu gibi, başörtüsü noktasında da, bilerek veya bilmeyerek ehl-i dinin verdiği zarar ziyan, muarızların verdiği zararı geçiyor.

Tesettürün önemli bir parçası olan başörtüsünün yanında gerekli vakar ve ciddiyet gösterilmezse, baştaki o örtünün bir bez parçasından öteye değeri olmuyor.

Bunun için bu konuda bir çok İslâm âlimi, kadında iffet ve hayanın örtüden daha önce geldiğini, daha önemli olduğunu söylüyorlar. Kadında örtü ve tesettür iffet, haya ve vakarla beraber olursa maksat hâsıl olur. Yoksa bilerek veya bilmeyerek bu önemli dinî vecibeye zarar verilmiş olur.

16.09.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (09.09.2007) - Siyaset yapmıyoruz

  (02.09.2007) - Yaşantımızda yozlaşma sinyalleri

  (26.08.2007) - Feragat mesleği

  (19.08.2007) - Kafa karışıklığının sebebi

  (12.08.2007) - Musibet-i dîniye

  (05.08.2007) - Su yüzüne çıkan gerçekler

  (29.07.2007) - Millet konuşmacı, siyasîler dinleyici olsaydı

  (22.07.2007) - Dar ve geniş dairedeki vazifelerimiz

  (15.07.2007) - Gayemiz siyaset yapmak değil

  (08.07.2007) - Siyasî tercihleri ciddiye almalı

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri