Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 20 Ocak 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mikail YAPRAK

Bu ses Avusturya'nın sesi değil



Evet, Avusturya Cumhurbaşkanı Hans Fischer'in başlığa aldığım bu sözüne ben de katılıyor ve şahitllik ediyorum. Onyedi seneden beridir bu ülkenin eğitim birimlerinde görev yapan biri olarak ben de, Graz belediye başkan adayı Susanne Winter'in, İslâmiyet ve Peygamber Efendimiz hakkında savurduğu hakaret ve iftiradan ibaret olan herzelerinin, Avusturya'ya yakışmayan ve bu ülkeyi bağlamayan saçmalıklar olduğu kanaatindeyim. Demek ki bu kadın, peygamberliğin ve peygamber makamının ne anlama geldiğini bile bilmiyor. Eğer bilseydi, sıradan bir insana bile yakıştırılamayacak olan (altı yaşında bir kızla evlenmek, kabile ağası olmak vs.) gibi saçmasapan iddiaları diline dolayarak, dilini yılan dilinden daha zehirli bir hale sokmazdı..

Vah vah vah... Keşke hakikat bu kadının imdadına yetişse de nasıl vahşi bir hale girdiğini, kendi kalbiyle ve ruhuyla görebilse.. Bu sözlerim, acıma duygusundan gelen gerçek ifadelerdir. Bir tehdit falan değildir. Biz tehdide tenezzül bile etmeyiz. Gerçi internet dünyasından ona tehditler yağıyormuş.. Ölümle tehdit ediliyormuş.. Onun cesedi bir şey ifade etmez ki.. Asıl onun fikren ve manen ölüp ölüp yeniden dirilmeye ihtiyacı var. Bu kafayla bir de Graz gibi güzel bir şehrin belediye başkanlığı adaylığına soyunmuş.. Güzelleştirme ve imar etme işlemlerine kendi ruhundan ve kafasından başlarsa daha iyi yapmış olmaz mı?

Bu bayan ve bilhassa halet-i ruhiyesi hakkında söylenecek çok söz var da, şimdilik oralara girmeden, Peygamber Efendimizin umum insanlığı alakadar eden davası hakkında mucize olarak gelişen bazı hadiseleri derlenmiş şekliyle nazarlarınıza arz edelim ki, bu bahtsız kadının kime dil uzatma cür'etini gösterdiğine bakalım. Bakalım ki, dünyamız ve insanlık adına korkalım.. Korkalım ki, Allah'a sığınalım.

xxx

Ve bir gün sıra, diğer ülkelerin de İslâmiyete davet edilmesine geldi. Efendimiz, sahabilerin arasından seçtiği altı genci bir araya topladı ve gidecekleri ülkeleri söylemeden önce, onlara Hazreti İsa'nın aynı gaye ile görevlendirdiği havarilerini (yardımcılarını) anlattı. Bu havarilerden yakın ülkelere gönderileceklerin kendilerine verilen vazifeyi kabul ettiklerini, fakat uzak ülkelere gidecek olanların itirazda bulunduğunu söyleyerek, Hazreti İsa'nın da bu durumu Cenâb-ı Hakka şikayet ettiğini bildirdi.

Sahabeler, her zamanki teslimiyetleriyle: Ya Resulallah, dediler. Bizi dilediğin yere gönder, emrine amadeyiz (hazırız).

Büyük bir titizlikle seçilen bu altı kahraman insan, Doğu Roma'ya, İran'a, Habeşistan'a, Mısır'a, Yemen'e ve Gassan Emirliğin'e gitmek üzere yola çıktıklarında, o gece gerçekleşen bir mucizenin şevkiyle kuşlar gibi uçarak ülkeler aşıyorlardı.

Çünkü bir gece önce sadece kendi lisanlarını bilen bu hakikat yolcuları, o sabah yataklarından kalktıklarında, gidecekleri ülkelerin dillerini mükemmel olarak konuşabiliyorlardı.

xxx

Peygamberimizin en önemli vazifesi, (önceki peygamberler gibi) insanları Cennet'e çağırmaktı. Ama Cennet'e gitmek için Müslüman olup Allah'ı bilmek ve O'na olan kulluk vazifelerini yerine getirmek gerekiyordu. Bu yüzden Efendimiz, bir çok ülkeyi İslâmiyete davet etmiş ve daha önce de belirttiğimiz gibi, sahabilerini görevlendirerek o ülkelerin krallarına mektuplar göndermişti. O zamanlar son derece güçlü bir ülke olan İran'ın başındaki padişahlara "kisra" deniyordu. Bunlardan biri olan Perviz, Peygamberimizin mektubunu aldığında, onu parçalayarak yere attı.

Perviz, bu hareketiyle hem peygamberimize, hem de O'nun getirdiği dine büyük bir hakarette bulunmuş, üstelik İslâmiyeti kabul etmeye yanaşmadığı için, o zamanki İranlıların bu yüce dini tanımalarına ve belki de Cennet'e gitmelerine engel olmuştu.

Mektubun Perviz tarafından yırtıldığı haberi geldiğinde, Peygamberimiz büyük bir üzüntü duydu ve: "Ya Rabl. O benim mektubumu nasıl parçaladıysa, sen de onu ve mülkünü (ülkesini) parça parça et" diye dua etti.

Cenâb-ı Hak, yüce Peygamberinin mektubunu parçalayan o kralı çok ağır şekilde cezalandırdı. Ve Perviz, kısa bir süre sonra bizzat kendi oğlu tarafından hançerle parça parça edilerek öldürüldü, İslâm kumandanlarından Sa'd bin Ebu Vakkas da, onun saltanatını parçaladı. Böylelikle Sâsaniye Devleti yerle bir olup çöktü.

Perviz, kendi oğlu tarafından öldürülürken, onun elçilerinden biri peygamberimizin yanında bulunuyordu. Efendimiz, binlerce kilometre ötedeki bu hadiseyi o elçiye görür gibi anlattı ve: "Kisra, şu anda kendi oğlu Şirviye Perviz tarafından öldürüldü" diye haber verdi. O elçi hemen İran'a döndü ve Perviz'in, peygamberimizin haber verdiği gün ve saatte, üstelik de aynı şekilde öldürüldüğünü öğrenerek hayretler içinde kaldı.

Rabbimiz, Allah ve peygamber düşmanı olan Perviz'i kendi oğluna nasıl parçalatmışsa, bazı İslâm düşmanlarını da vahşi hayvanlara parçalatmıştır.

Bunlardan biri de, Kur'anda Cehennem'e gireceği bildirilen Ebu Leheb'in oğlu Utbe'dir.

Peygamberimiz, müslümanlara büyük zulümler yapan Utbe'ye beddua etmiş ve: "Ya Rabbi! Ona, bir itini (köpeğini veya köpek türündeki bir hayvanını) musallat et" demiştir.

Cenâb-ı Hak, (bütün dualarını olduğu gibi), Peygamberimizin bu duasını da kabul etmiş ve Utbe, Müslümanlarla harbetmek üzere bir savaşa giderken, bir aslan tarafından parça parça edilmiştir.

Aslan, Rabbimiz tarafından görevlendirildiği için, Utbe'nin bulunduğu yere gelmiş ve bir çok arkadaşı arasında saklanan Utbe'yi bulduktan sonra onu parçalamıştır. Aslan, Utbe'nin yanındaki insanlardan hiç birine dokunmamıştır.

Buradan çıkartacağımız bir derste şudur: Güneş, ay ve gezegenler Rabbimizin emrini nasıl dinliyorlar, bir saniye bile gecikmeden tam zamanında doğuyor ve batıyorlarsa, Allah'ın yarattığı Aslanlar veya diğer hayvanlar da, Allah'ın emirlerini öyle dinler ve hiç itiraz etmeden O'na hizmet ederler.

xxx

Peygamberimizin bir mucizesi de, Habeşistan kralı iken İslâmiyeti kabul eden Necaşî ile ilgiliydi. Bu kral, Efendimiz Medine'ye hicret ettikten yedi sene sonra vefat etti ve Peygamberimiz, onun vefatını aynı anda sahabilerine söyledi. Hatta onlarla birlikte Necaşî'nin cenaze namazını kıldı. Bir hafta sonra Habeşistan'dan gelen haberciler, Kralın Peygamberimizin söylediği günde vefat ettiğini belirttiler. Ve Necaşî'nin cenaze namazının aynı gün kılındığını öğrenerek hayret ettiler.

20.01.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (10.01.2008) - Yeni bir yıla giderken derin bir muhasebe

  (12.09.2007) - Uğurlu bir köy

  (31.08.2007) - Gazete ve siyaset

  (21.07.2007) - Hadiseler, gelişmeler ve demokratlar

  (20.06.2007) - Demokratik sorular

  (09.06.2007) - Sözde değil, özde demokrat

  (16.07.2006) - Pencereler

  (09.07.2006) - İnternetin dili

  (02.07.2006) - Tatil manzaraları

  (25.06.2006) - Medeniyet adına

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri