"Gerçekten" haber verir 25 Ağustos 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Tabut, Heykel ve Minber



Geçenlerde MilsanTesisleri’nde akdedilen Uluslararası Gençlik Forumu (IYF) celseleri ve oturumlarına katıldım. Burada, Lübnan asıllı Kudüs Gençler Birliği Genel Koordinatörü Hüsam Ömer Gali’nin konuşmasını dinledim. Çok ilginç bir konuşma yaptı. Semboller ve fetihlerin sembolleri üzerinde durdu. Daha doğrusu sembollerin fetih üzerindeki tesirlerini tarihî bir perspektiften izah etti. Doğrusu bu tarz ufuk açıcı konuşmalara ihtiyaç var. Bu bağlamda, Hazreti Musa’nın tabutundan bahsetti. Tabut aslında sandık veya sanduka demektir. Özel bir anlamı daha var. Bu özel anlamı Ahit Sandığı demektir. Beni İsrail’de kutsal emanetlerin tutulduğu ve muhafaza edildiği sandığa Ahit Sandığı denmektedir.

Burada muhafaza edilen kutsal emanetler konusunda Tevrat kaynaklı farklı değerlendirmeler vardır. Buna göre, Hazreti Musa ve Hazreti Harun Aleyhimesselâm’ın özel eşyaları vardır. Beni İsrail Hazreti Musa ve Harun Aleyhisselâm’ın mirasına hürmeten bunları sandık içinde muhafaza etmiştir. Bu da bize, Hazreti Peygambere ait eşyaların korunmasının lüzumunu ihtar ediyor. Günümüzdeki dengesiz ilâhiyatçılar Beni İsrail’deki tabu’yla alâkalı özel hukuku hatırlamadan bir kalem darbesiyle Hazreti Peygamber’e ait özel eşyaların ve hatıraların lüzumsuzluğuna kail oluyorlar. Bunlar arasında Peygamberimizin (asm) kimi sahabilere ve tabiine (Veysel Karani) hediye olarak verdiği bürdeler ve hırkalar da vardır. Dolayısıyla bu hırkalar aynı anlayışla muhafaza edilmiştir. Bununla da kalınmamış ve sahabilerden beri Peygamberimizin sakal-ı şerifleri muhafaza ve teberrüken ziyaret edilmiştir. Beni İsrail’deki Tabut meselesi İslâm dairesinde de mukaddes emanetlerin muhafazasının lüzumunun meşrûiyetine işaret etmektedir. Kim bunun aksini iddia ederse mukabirdir ve hakka karşı inat etmektedir. Bunun küçük bir numunesi olarak da Halid-i Bağdadi’nin cübbesi Bediüzzaman’a intikal etmiş ve o da bunu hahişkâr bir şekilde muhafaza etmiştir.

***

Bu aynı zamanda teberrüken de meşrûiyetini göstermektedir. Elbette tek başına teberrük savaşların sonucunu tayin etmez. Ama manevî işaret ve unsurlardan birisidir. Bundan dolayı da Beni İsrail, Hazreti Musa’dan sonra girdiği savaşlara adeta bir sancak gibi tabutu da yanında götürür ve beraberinde taşırmış. Onunla zaferlere koşarlarmış. Ahit Sandığı aynı zamanda Calut’a karşı zaferler kazanan Talut’un hükümdarlık simgesi ve nişanesiymiş. Hüsam Ömer Gali, Yahudilerin zaferlerin manevî araçlarından birisi olarak da Heykel’i gördüklerini söylemiştir. Heykel-i Süleyman tabiri Süleyman Mabedi için kullanılmaktadır. Süleyman Mabedi de Milâdî 70 tarihinden itibaren Yahudilerin kızıl elması olagelmiştir. Harem-i Şerif’i Hazreti İbrahim Süleyman Mabedi’ni de Hazreti Davud ve akabinde oğlu Hazreti Süleyman inşa etmiştir. Yahudiler yaklaşık 2 bin yıldan beri Kudüs’e dönmeyi murad etmekte ve Allah’dan şetat / diaspora eseretini kırmasına dilemekte ve niyaz etmekte idiler.

Yahudilerin en büyük rüyası ve hülyası Arz-ı Mev’ud’a dönmektir. Arz-ı Mev’ud’un merkezinde ise Süleyman Mabedi vardır. Bütün mabedler ve camiler nasıl Harem-i Şerif’in ve Kıble’nin bir uzantısı ve şubesi, parçası ise aynı şekilde bütün havralar da Süleyman Mabedi’nin birer şubesidir. Yahudiler netice itibarıyla Balfour Deklarasyonu sonrasında Arz-ı Mev’ud’a dönmüşler ve ‘İsrail’ devletlerini de kurmuşlardır. Bu meyanda plan ve rüyalarının ikinci kısmı ve faslı kalmıştır. Bu da Süleyman Mabedini veya heykelini yeniden inşa etmektir. Bu üçüncü mabed olacaktır. Hüsam Ömer Gali Ben Gurion veya Goldemeir’e atfen şunu aktarmıştır: “Aslında biz mabede falan inanmıyoruz. Ama Yahudi bilincini ve rüyasını ayakta tutmak için bu sembollere ihtiyacımız var…” Unutmadan; Yahudiler kendilerine has kurtarıcı ve Mesih’i de bekliyorlar tabiî ki.

***

Müslümanların da böyle sembolleri olduğu gibi böyle sembollere de ihtiyacı var. Yahudilerin tabut sembolüne bedel Nureddin Zengi, 1187 yılında Kudüs’ün fethi öncesinde kendi adıyla anılan bir minber yaptırmıştır. Bu minber 1969 yılında resmî İsrail tezine göre fanatik bir Yahudi tarafından yakılmıştır. Bu menfur eylemin üzerine İslâm âlemi galeyana gelmiş ve bu olay İslâm Konferansı Teşkilâtının nüvesi ve çekirdeğini teşkil etmiştir. Nureddin Zengi’nin yaptırmış olduğu söz konusu minber, Kudüs’ün alem ve işaretlerinden birisi olmuştur. Nureddin Zengi döneminde Müslümanlar hangi savaşa gitmişlerse Müslüman saflarını harekete geçirmek için minberi de yanlarında taşımışlardır. Bu gelenek Zengi’den sonra da devam etmiş ve Selâhaddin Eyyübî bu muhteşem minberi selefi Nureddin Zengi’den sonra da cenkten cenge ve savaştan savaşa taşımış ve Müslümanlar minberle girdikleri savaşların neredeyse tamamını kazanmışlardır. ‘Ve yustasga bihimu’l gamamu’ dendiği gibi onunla adeta zaferler dâvet edilmiştir. Minber zaferlerin gaysı olmuştur. Ümmet-i Muhammed’in bir nev'î tabutu olmuştur.

Hüsam Ömer El Gali işte günümüzde de bu veya benzeri sembollerin canlandırılması ve dirilmesi gereği üzerinde durmaktadır. Zaferler burcunun semboller burcuna ihtiyacı var. Ama Türk milleti olarak ya bunları unuttuk ya da abarttık. Ayasofya da Fatih’in sembollerinden birisidir. Peygamberimizin de müjdesidir. Ayasofya kurtulmadan ve özgürlüğüne kavuşmadan Kudüs özgürlüğüne kavuşamaz.

25.08.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (24.08.2008) - Biden ve Irak’a Bosna modeli

  (23.08.2008) - Mısır’da AKP-CHP koalisyonu

  (22.08.2008) - Neden darbe yapamıyorlar?

  (21.08.2008) - ABD, Müşerref’i neden gözden çıkardı?

  (20.08.2008) - Başkan’ın bütün adamları gidiyor

  (19.08.2008) - Kur’ân’da UFO’lara işaret var mı?

  (18.08.2008) - Aliya modeli

  (17.08.2008) - Üçüncü kutup

  (16.08.2008) - Deli mi, veli mi?

  (15.08.2008) - Nejad Sultanahmet’te

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır