"Gerçekten" haber verir 21 Eylül 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Ahmet ÖZDEMİR

HAYATIMIZDA RAMAZAN MANZARALARI



Şefkatli anneler küçük çocuklarına “kıyamadıkları (!) için” sahura kaldırmak istemezler. Oruç tuttuğu zaman zayıfla-yacaklar ve belki de derslerini et-kileyecektir! Bir bakarsınız çocuk büyüyüvermiştir. Bu sefer annesi oğlunun oruç tutmasını ister. Bu sefer çocuk, işlerin çokluğu, yorgunluğu ve dayanamadığı bahanelerini sıralar. İnsanlar Ramazanı mı, Ramazan insanları mı karşılar?

Bediüzzaman Said Nursî, Ramazan-ı Şerifin “şeâirin içinde en parlak ve muhteşem” olduğunu ifade eder. Şeâiri kısaca, İslâmı tanıtan semboller, simgeler olarak ifade edebiliriz. Said Nursî, şeâir üzerinde çok durur. Sünnet kabilinden bile olsa şahsî farzlardan önemli olduğuna vurgu yapar. Ramazan ayında tutulan orucun da, İslâmiyet’in beş şartının birincilerinden olduğuna işaret ederek “şeâir-i İslâmiyenin âzamlarından” olduğunu belirtir.

Ramazan ayı gelirken ülkemizde güzel şeyler yaşandığını görürsünüz. Bu ayda akıldan çok kalb ağır basar. Yani akıldan çok kalb hissesini alır. Herkeste bir tatlı telâş başını alır gider. Ramazan alış verişleri başlar. Medya kuruluşları yarış halindedir. En güzel programları sunmak için birbirleriyle adeta yarışa girerler. Çarşı-pazarda her zamankinden farklı manzaralar sergilenir. Lokantalar Ramazan boyunca “iftarda ve sahurda açıktır.” Turizm şirketleri “kutsal yerlere” gezi düzenlerler. Camiler ve mescitler dolar, taşar. Yenileri eklenir. Camilerde ve evlerde mukabeleler okunur. Ramazan ayının aynı zamanda “Kur’ân ayı” olduğu da gösterilir. İftar çadırları kurulur. Bu mekânlarda yemekler dışında çeşitli Ramazan faaliyetleri de yapılır. Mesai saatleri iftar saatlerine uygun hâle getirilir. İçkili yerler bile “Ramazan dolayısı ile kapalıyız” levhasını asarlar. Sanki yeryüzü bir mescit, Mekke bir mihrab, Medine bir minber hükmünü alır. Mü’minlerin buraya koştuğuna şahit olursunuz.

On bir ayın sultanı Ramazan ayındayız. Şeytanlar bağlanmıştır. Eskilerin tâbiriyle “geceleri kâim, gündüzleri sâim”iz. Yani geceleri ayaktayız, gündüzleri de oruçluyuz. Kısaca her halimizle ibadet ediyoruz.

İlk teravih, ilk oruç, ilk sahur, ilk iftar, ilk Cuma ayrı manzaralara sahne olur. Bunlarla ilk defa karşılaşanların sözleri ve hatıraları dikkatle dinlenir. Yıllar geçse de o hatıralar tazeliğini hep korur.

Çocukların Ramazanları bir başkadır. En çok soruları oruç ve namaz ile ilgilidir. Teravih namazı kılmak, sahura kalkmak, iftar yapmak görülmeye değer. Ramazanda camilerde yer bulmak zordur. Öyleyse biraz erken gitmek gerekir. Babasına bakarak abdest alır ve camiye babasının elini tutarak gider. Camide babasının yanına sessizce oturur. Etrafına meraklı gözlerle bakar. Vaazı dinlerken ezanın okunmasını bekler. Müezzinin salâvat getirmesiyle cemaat ayağa kalkar, o da kalkar. Etraftan kopya çekerek yatsı namazını kılar. Müezzinin “teravih namazına niyet” demesiyle teravih namazına başlar. Aralarda getirilen salâvatlara katılmaya çalışır. Bazen sıkıldığı da olur. Babasının kulağına eğilir “Daha çok mu?” der. Babası kaç rekât kaldığını parmaklarıyla gösterir. Namaz duâsına minik elleriyle katılır. Gönlünce duâlar eder. Allah’a isteklerini bir bir sıralar. Camiden çıkarken gördüğü arkadaşlarıyla yaşadıklarını paylaşmayı da ihmal etmez. Hayatında bir ilki gerçekleştirmenin sevinciyle evinin yolunu tutar.

Heyecanlı çocuklar annelerine kendilerini de sahura kaldırmaları için sıkı sıkıya tembihte bulunurlar. Çocuklar dinimize göre henüz mükellefiyet çağına girmemişlerdir. Bu durumlarda iki çeşit anne (aile) ile karşılaşırsınız:

1- Şefkatini dünyalıkları için kullanan veya ahiretini erteleyen anneler: Şefkatli anneler küçük çocuklarına “kıyamadıkları (!) için” sahura kaldırmak istemezler. Onlar sahura kalkarlarsa oruç tutmak isteyeceklerdir. Oruç tuttuğu zaman zayıflayacaklar ve belki de derslerini etkileyecektir. Anne sahura kalkar ve hareketlerini sessiz yapmaya çalışır. Çocukları uyandıkları zaman sahur vakti çoktan geçmiştir. Anneye sitem başlar. Anne kendini savunmaya çalışır. “Oruca dayanamayacağını (!)” söyler. Ne dese inandırıcı gelmez. Bir bakarsınız çocuk büyüyüvermiştir. Bu sefer annesi oğlunun oruç tutmasını ister. Bu sefer çocuğu oruç tutamayacağını söyler. İşlerin çokluğu, yorgunluğu ve dayanamadığı bahanelerini sıralar. Ey şefkatli (!) anneler, zamanında alıştırmadığınız çocuğunuzdan bundan fazlasını bekleyemezsiniz ki. Atalarımız ne güzel söylemişler: “Ağaç yaşken eğilir!” Küçükken şefkatinizden eğemediğiniz çocuklarınız artık sertleşmiştir. Eğemezsiniz. Eğmeye çalışsanız, kırarsınız. Kırılınca da bir işe yaramaz. Peygamber Efendimiz (asm) bize çocukların küçük yaşta ibadete alıştırılmasını tavsiye etmiyor muydu?

2- Şefkatini ahireti için kullanan anneler: Şefkatli anneler çocuklarını severler. Onların dünyalarını sevdikleri kadar ahiretlerini de çok severler. Sahur sofrasını her günkünden daha bir güzel hazırlar. Çocuklarının başucuna varır, öper, başlarını okşar. Sahur vakti olduğunu, herkesin kalktığını, sofranın hazır olduğunu söyler. Çocukları sevinçle yatağından fırlayıp sofraya koşarlar. Annesi yüzlerini yıkamalarını hatırlatır. Televizyon/radyodan güzel sahur programları eşliğinde yemekler yenir. Evde sevinç ve neşe zirvededir. Sabah ezanıyla birlikte o günün orucuna başlanmıştır. Ailece sabah namazları kılınır. Duâlar edilir. Çocuk hayatında bir şeyi ilk defa yapmaktadır. Onun sevinciyle dışarı çıkar. Arkadaşlarıyla bu sevincini paylaşır. Sıcak günlerde aklına en çok susuzluk gelir. Sık sık saatine bakar. İftarı bekler. Zor da olsa akşamı yapar. Bir elinde su bardağı akşam ezanının okunmasını bekler. Minarelerden yükselen ezan sesiyle suyunu içer. İftar eder. Çocuk hayatında ilk defa oruç tutmuştur. Artık o gününü hiç unutamaz. Hayatında teravih namazından sonra bir ilki daha başarmıştır.

Anneler ve babalar! Çocuklarınızın Ramazan sevincini yaşamalarına yardımcı olmuyorsanız bile, hiç olmazsa engel olmayınız. “Bir şey tamamen elde edilmezse, tamamen de terk edilmez” kaidesince eksiklerine ve yanlışlarına bazen göz yumunuz. Siz o yaşlarda iken ne yapıyordunuz? Hiç düşündünüz mü? Şimdi ne kadar mükemmelsiniz?

Sayılı günler çabuk geçermiş. Bir de bakarsınız ki, Ramazan ayı bitmiş, bayram gelmiş. Ramazanın hakkını verelim ki, bayram yapmaya yüzümüz olsun.

Sevapların sağanak sağanak yağdığı Ramazan ayından gereği kadar faydalanabiliyor muyuz?

Allah, Ramazan ayından azamî istifade edenlerden eylesin! Ya Rab, kusurumuzu affet! Bizi kendine kul kabul et! Âmin.

Dipnotlar:

1- Mektubat, s. 387

21.09.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (17.09.2008) - Bediüzzaman’ın hapishaneden Ramazan'a bakışı

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır