"Gerçekten" haber verir 17 Eylül 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sami CEBECİ

Yaratma vasfı ve yoktan icat



Ezel ve Ebed Sultanı olan Cenâb-ı Hakk’ın zâtî ve sübutî sıfatları olduğu gibi, tekvin denilen yaratma sıfatı da vardır.

Yaratmak sadece ve sadece Allah’a mahsustur. Hâlık olan yalnız O’dur. Allah’tan başka hiçbir varlık yaratma fiiline sahip değildir. Bundan dolayı, insanların bir şeyi yapma, oluşturma ve meydana getirme anlamındaki fiillerine yaratma kelimesi izâfe edilemez. Bilerek edilse sorumluluk gerektirir.

Allah’ın iki türlü yaratması vardır. Birisi, ibdâ ve ihtirâ denilen yoktan îcat, diğeri inşâ ve terkip adı verilen mevcuttan toplama sûretiyledir. Lavezye Kanununda “Yoktan var olmaz, var da yok olmaz” denilir. Ancak, Lavezye “Bundan, Allah hariçtir” demiştir. Bizimkiler tercüme yaparlarken bu kısmı işlerine gelmediği için iktibas etmemişler. İnsan, Cenâb-ı Hakk’ı kendisiyle kıyaslamamalıdır. Zira insan, nihayetsiz âciz, zayıf, fakir ve noksan sıfatlarla yoğrulmuş bir varlıktır. Hiçbir şeyi yoktan var edemez ve hiçbir şeyi de yok edemez. Mutlak kuvvet ve kudret, ilim ve irâde sahibi olan Allah, elbette yoktan var eder ve varı da yok eder. İbda ve ihtira ile hiçten, yoktan vücut verir ve o vücuda lâzım her şeyi de hiçten îcat edip eline verir. İnşa ve terkip etme özelliğiyle de çok isimlerinin tecellilerini göstermek için, âlemin elementlerinden bir kısım mevcudâtı inşâ eder. Rezzakiyet kanunuyla o vücuda gönderdiği zerreleri ve maddeleri onlarda çalıştırır.

Bediüzzaman Hazretlerinin ifâde ettiği gibi “Varı yok etmek ve yoğu var etmek en kolay ve suhuletli, belki daimî, umumî bir kanundur. Bir baharda, üç yüz bin envâ-ı zîhayat mahlûkâtın şekillerini, sıfatlarını, belki zerrâtlarından başka bütün keyfiyât ve ahvâllerini hiçten îcat eden bir kudrete karşı ‘Yoğu var edemez’ diyen adam yok olmalı.” (Lem’alar, s. 452)

İlim adamlarının tesbitiyle yaklaşık on beş milyar yıl önce bu kâinat yoktu. Her şey sıfır noktasındaydı. Her nasılsa ilk madde meydana geldi. Sonra büyük bir patlamayla parçalandı ve birbirinden ayrıldı. Hâlâ kâinatın maddesi birbirinden uzaklaşmaya ve gittikçe kâinat genişlemeye devam ediyor.

Kısaca temas edilen bu açıklamayla, dinimizin îzahları arasında benzerlik vardır. Nihayetsiz maksat ve gayeler için bu kâinatı yoktan var eden Cenâb-ı Hakkın ilk yarattığı şey, hadis-i şerife göre Hazret-i Muhammed’in (asm) nûrudur. O nurdan, kâinatın ilk maddesini îcat etti. Madde-i acîniye diye tâbir edilen ilk maddede atomlar bile teşekkül etmemişti. Esir maddesinden oluşan o ilk maddeden daha sonra atomlar yaratıldı. “Gökler ve zemin bitişik iken Biz onları birbirinden ayırdık” (Enbiya Sûresi: 30) meâlindeki âyete göre, yoktan ve hiçten yaratılan kâinat ve zemin sonra birbirinden ayrıştırılıyor. Âyette geçen ifâdeye göre, maddenin ezelden beri var olduğu anlaşılmaz ki, yoktan var edildiği kabul edilmesin. Ezeliyet vasfı yalnız Allah’a âittir. Gökler ve zeminin ayrılmasından sonra dünyamıza acele kabuk bağlatılarak canlıların yaşamasına elverişli hâle getiriliyor ve cinler ve insanlar için bir imtihan meydanı yapılıyor. “Semayı da kudretimizle bina ettik; onu genişleten de Biziz.” (Zariyat Sûresi 47) âyeti, gittikçe genişleyen bir kâinatın içinde olduğumuzu gösterir. Bütün galaksilerin birbirinden uzaklaşmakta olduğu yirminci yüz yıl astronomisinin keşfettiği ilmî buluşlar arasındadır ki, bu gerçek, kâinatın yaratılışından bu yana devamlı genişlemekte olduğuna işâret eder. Başlangıçta yoktan bir îcat, sonra dünya ve kâinat üzerinde sürekli bir tasarrufât olduğu anlaşılıyor.

Vahdetü’l-Vücud meşrebinin yanlış anlaşılmaya müsait yorumlarıyla kâinatı anlamaya ve anlatmaya çalışanlar, Ehl-i Sünnet mezhebinden çıkarak hem yanılırlar, hem de yanıltırlar. İman cihetinde kendilerini ve dinleyenlerini tehlikeli yollara düşürürler. Bu noktada, büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Hazretlerine kulak vermelidir. Yoksa, hatâ yapma ihtimâli çok yüksektir.

17.09.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (10.09.2008) - Mükemmel bir kul olmak

  (27.08.2008) - Kalpte oluşan maraz

  (20.08.2008) - Hakkın arkasında dik durmak

  (13.08.2008) - Barla yazıları

  (30.07.2008) - Hayat yolculuğunu güzel bir sonla bitirmek

  (23.07.2008) - Karabük yolları

  (16.07.2008) - İlim meclisleri

  (09.07.2008) - Açık tutulması gereken kapılar

  (02.07.2008) - İttihad-ı İslâm’ı doğru anlamak

  (25.06.2008) - Şevk-i mutlak

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır