"Gerçekten" haber verir 09 Kasım 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Hüseyin GÜLTEKİN

Önce dahildeki kardeşlik



Bediüzzaman bir taraftan hâricî hücumlara karşı mukavemet ederken, diğer taraftan da dâhilî kardeşliği, birlik ve beraberliği sağlamaya çalışıyordu. Bir taraftan ifsat komitelerinin planlarını bozarak onlara karşı mücahedesine devam ederken, diğer taraftan da talebeleri arasındaki uhuvveti, tesanüdü tahkim ederek mânevî hizmetlerine devam ediyordu.

O çok iyi biliyordu ki hâricî tecavüzlere karşı koymanın yolu, dâhilî birlik ve beraberlikten geçiyor. Birbirine kenetlenmiş, birbirinde fani olmuş insanlarla ancak hizmet olabilir. O biliyordu ki Nur hizmetinde mutlu hedefe ulaşmak, arzulanan muzafferiyeti ilân etmek ancak dahilî kardeşlik ve dayanışma ile olabilir.

Bediüzzaman’ın lâhika mektuplarından anlıyoruz ki, o dâhilî sulh ve sükûna çok önem vermiş, bu yönde talebelerine telkin ve tavsiyelerde bulunmuş. Talebeleri de bu ikaz ve tavsiyelere harfiyen uymayı önemli bir vazife bilmişler. Ve işte bunun bir sonucu olarak, hizmet-i Kur’âniyede bütün manileri aşarak hedeflerine doğru hızla ilerlemişler.

Talebeleri arasındaki uhuvvet ve kardeşliğin mutlak mânâda tesisini ve devamını Üstadın çokça önemsediğini, birbirlerine karşı olan en küçük kırgınlıkta onları şiddetle ikaz ettiğini yine onun yazdığı mektuplarından öğreniyoruz.

İşte bu meyanda Bediüzzaman’ın bir mektubu:

“Mâbeynimizdeki hakikî ve uhrevî uhuvvet, gücenmek ve tarafgirlik kaldırmaz. Madem ben size bütün kuvvetimle itimad edip bel bağlamışım ve sizin için, değil yalnız istirahatimi ve haysiyetimi ve şerefimi, belki sevinçle ruhumu da feda etmeye karar verdiğimi bilirsiniz, belki de görüyorsunuz. Hattâ kasemle temin ederim ki, sekiz gündür Nurun iki rüknü zâhirî birbirine nazlanmak ve teselli yerine hüzün vermek olan ehemmiyetsiz hadisenin, bu sırada benim kalbime verdiği azap cihetiyle, ‘Eyvah, eyvah! El’aman, el’aman! Yâ Erhamerrâhimîn, medet! Bizi muhafaza eyle. Bizi cin ve insî şeytanların şerrinden kurtar. Kardeşlerimin kalblerini birbirine tam sadakat ve muhabbet ve uhuvvet ve şefkatle doldur’ diye hem ruhum, hem kalbim, hem aklım feryat edip ağladılar.

“Ey demir gibi sarsılmaz kardeşlerim, bana yardım ediniz. Meselemiz çok naziktir. Ben sizlere çok güveniyordum ki, bütün vazifelerimi şahs-ı mânevînize bırakmıştım. Siz de, bütün kuvvetinizle benim imdadıma koşmanız lâzım geliyor. Gerçi hadise pek cüz’î ve geçici ve küçük idi. Fakat saatimizin zembereğine ve gözümüzün hadekasına gelen bir saç, bir zerrecik dahi incitir. Ve bu noktada ehemmiyetlidir ki, maddî üç patlak ve mânevî üç müşahedeler tam tamına haber verdiler.” (Şuâlar, On Dördüncü Şuâ, s. 428)

İki talebesinin böyle zâhiren küçük gibi görünen “nazlanma”larından Üstad neden bu derece feverân ediyor? Niçin Bediüzzaman nihayetinde bir nazlanmadan ibaret olan bir hadise karşısında; “Eyvah! Eyvah! E1-aman! E1-aman! Yâ Erhamürrâhimîn, medet! Bizi muhâfaza eyle. Bizi cin ve insî şeytanların şerrinden kurtar” diyerek yakarışta bulunuyor? Evet sizce bunun hikmeti ve sebebi ne olabilir?

Bediüzzaman bu bizce basit gibi görünen nurun iki talebesi arasındaki problem karşısında “Gerçi hâdiseniz pek cüz’î ve geçici ve küçük idi” dedikten sonra meselemizin çok nazik olduğunu beyan ediyor ve sonrasında da “Saatimizin zembereğine ve gözümüzün hadekasına gelen bir saç, bir zerrecik dahi incitir” diyerek bizce küçük gibi görünen kardeşler arasındaki nazlanmaların, sitemlerin, kırılmaların dahi bu büyük dâvâya zarar verebileceğine dikkatleri çekiyor.

Nur hizmetinin önemli bir esasının da sevgi ve şefkat olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, bu noktada daha bir duyarlı, daha bir dikkatli olmamızda fayda var diye düşünüyorum. Bu kudsî hizmette uhuvvet, sevgi, şefkat, merhamet gibi hasletler vazgeçemeyeceğimiz prensiplerimizden olduğu izahtan varestedir. Aramızdaki sevgiyi, saygıyı, muhabbeti zedeleyen nazlanmalar, sitemler, dargınlıklar, kırgınlıklar gibi hoş olmayan hadiseler hiçbirimizin sebep olacağı, razı olacağı olaylar değildir.

09.11.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (02.11.2008) - Başkalarına nokta-i istinad olmak

  (30.10.2008) - Kudsî dâvâmızın hatırı için

  (19.10.2008) - Bu hâle nasıl geldik?

  (12.10.2008) - Evlilikte sevgi ve hoşgörünün rolü

  (05.10.2008) - Böyle “kentsel dönüşüm” olur mu?

  (28.09.2008) - Hastalık ve ölümü gülerek karşılamak

 
Ufo ısıtıcılar, infrared ısıtıcı, kumtel ısıtıcılar.
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır