Alabildiğine “cepheleşen” dünyamızda, bize de Avusturya cephesinden “atış” yapmak düştü. Bush’un ve Olmert’in atışlarına asla benzemeyen atışlar.
Benzemesinden de Allah’a sığınırız. Bu atışlar hakikaten “akıllı,” hakikaten “nokta” atışı…
“Aman Allah’ım!” nidasıyla söze başlamak bile iç cepheden dış cepheye bir “atış” yapmak değil midir? Ama bundan daha fazla harcamaya ne halim var, ne tâkatim!
Sadece, “Aman Allah’ım” diyorum, Senin, biz insanlar için açtığın bu imtihan meydanı ne kadar içinden çıkılmaz, akıl almaz bir hale geldi!
Ahiret yolu üzerinde kurduğun bu “pazar yeri” ne kadar karmaşık bir hal aldı! Kendi yörüngesinde, emir verdiğin istikamette dosdoğru yol alan bu yuvarlak arzın gittiği istikamet, insanlık adına ne kadar belirsizleşti!
Yörüngesinden çıktı-çıkacak, başını bir seyyareye çarptı-çarpacak gibi geliyor insana! Hele bu “insan” denen mahlûkuna ne oldu ki? “Cin çarptı” diyemem, çünkü insanoğlunun işlediği cinayetler, sergilediği vahşetler karşısında, cinler bile şaşkına dönmüşler, adeta çarpılmışlar. Nerede kaldı ki, onlar çarpsın!
Hem onlar değil miydi ki, bir zamanlar bu âlemin düzenini ve imarını, Sen Zat-ı Zülcelâl Hazretleri, sualsiz hikmetinle ve sınırsız iradetinle onlara tevdi etmiştin.
Bu âlemde saltanat sürmeyi onlara mübah kılmıştın. Lâkin onlar buna lâyık olamadılar, fesat ve bozgunculuk çıkardılar. Böylece, onlar dünyanın sonunu değil, ama kendi sonlarını getirdiler.
Görevden azledildiler!
Biz insanoğlunun azledilişi de dünyanın sonu olacak, dünyanın yerinde artık yeller bile esmeyecektir!
İşte Bakara Sûresi 30. âyet-i celilendeki yüce fermanın: “Yani: Düşün o zaman ki; Rabbin melâikeye hitaben, ‘Ben yerde bir halîfeyi yaratacağım’ dedi. Melâike de, ‘Yerde fesad yapacak, kan dökecek kimseleri mi yaratacaksın? Halbuki, biz hamdinle Seni tesbih ve takdîs ediyoruz’ dediler. Rabbin de, ‘Sizin bilmediğinizi Ben biliyorum’ diye onlara cevap verdi.”
“Amenna ve Saddakna: Sadakallahül Azim”!
Biz de melekler gibi diyoruz: “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın.” (Bakara Sûresi, 32)
Zaten bu bilgisizliğimizden, bu cehlimizdendir ki, şaşkınlığımız bu kerteye gelmiştir. En büyük cehlimiz de, kendimizi “bilmişlerden” bilmemizdir. Senin bildirdiklerinle ve öğrettiklerinle amel etmek yerine, kendi heva ve hevesimize tâbi olmamızdır en büyük cehlimiz! Nefislerimizi Firavunlaştırmamızdır, Karunlaştırmamızdır en büyük cinayetimiz! Senin; bizim hayrımız için, dünyamızın imarı ve selâmeti için tâlim ettirdiğin ilimleri ve o ilimlerle elde ettiğimiz medenîyet harikalarını, teknoloji nimetlerini suistimal ederek kendi aleyhimizde kullanmamızdır en büyük dalâletimiz!..
“Aman Allah´ım!” diyorum yine…
Bu yaşlı dünya, tam kemale erdiği bir sırada, böyle cahillerin istilâsına mı uğrayacaktı? Hâlıkının, Rabbinin ve Rezzakının emrine amadelikten bükülmüş sırtında, böyle zâlimleri, gözü dönmüşleri taşımak mecburiyetinde mi kalacaktı ahir ömründe?
İhtiyar dünyamız, gazab-ı İlâhiyenle hiddete gelip sırtındakileri boşluğa fırlatmadan akıllarımızı başlarımıza alacak mıyız? Yoksa... Akılsız başların cezasını sadece ayaklar değil, bütün vücutlar, bütün varlıklar ve bütün insanlık mı çekecek?
Yani “İçimizdeki beyinsizler yüzünden, bizi helâk eder misin, Allah’ım?
Aman Allah’ım, Aman Allah’ım!
Bu nasıl şeytanî bir aldatmaca ki, barış diye diye savaş, hürriyet diye diye diktatörlük yapılıyor!
Afganistan’da ve Irak’ta insanları korumak ve kollamak adına, onların başlarına bombalar yağdırılıyor, dünyaları cehenneme çeviriliyor! Ayaklar altına almak istedikleri tarafından suratlarına ayakkabı fırlatılıyor da, hâlâ bundan bir ders ve ibret alamıyorlar. İsrail’in Ehud Olmert’i, suratında ayakkabı izi olan Bush’a bakarak saldırılarına hız veriyor. Teknoloji ve silâh gücünü elinde bulunduran bir devlet, Gazze’ye hapsettiği masum ve sivillerin üstüne bombalar yağdırıyor.
Ama bu zalimler bilmelidir ki: Her şey bu dünyadan seyredildiği gibi değildir. Bunun bir de görünmeyen yüzü vardır: Dünyaları cehenneme çevrilenlerin akibeti inşaallah ebedî Cennet olurken, saldırgan zalimlerin akibeti ebedî Cehennem oluyor.
Bugün Filistin’de, Gazze’de yapılan katliamlar, hiçbir kılıfa sokulamıyacak kadar dehşet verici bir zulümdür. Adeta teknoloji ve silâh ambarı olan İsrail’in bu katliama karşı dünya kamuoyuna gösterebileceği hiçbir haklı gerekçe olamaz. Ne diyecekler yani? “Silahlı askerimize ve tanklarımıza sapan taşlarıyla saldıran Filistinli çocuklar bizi korkutuyordu” mu diyecekler? Hamas’ı mı bahane edecekler?
Hamas, İsrail’e göre tanımı ve mazisi ne olursa olsun, neticede seçimle iktidarı devralmış bir hükümettir. Bu ise, karşılıklı problemlerin, dünyanın gözü önünde, barış ve diyalog girişimleriyle çözülmesi için ortaya çıkan bir fırsattır. Ama suratına ayakkabı fırlatılan Bush’un karakterinde olan Ehud Olmert, bu saldırganlığıyla, barış ve diyalog istemediğini açıkça ilân ediyor. Zira barış ve diyalog ortamından İsrail’in zararlı çıkacağı hesabından vazgeçemiyor. Diplomatik girişimler sonucunda toprak kaybına uğramaktan korkuluyor. Gasbettiklerini kaybetmek istemiyorlar...
Ey kudreti sonsuz olan Allah! (Celle ve Azze)
İslâmiyet ve insaniyet adına işte halimiz. İşte Filistin ve işte Gazze!..
Orada olup bitenleri dünya görüyor, biz de görüyoruz, ama asıl olan Senin gördüğün ve bildiğindir. Aslolan Senin takdirin ve muradındır. Biz inanıyoruz ki, Peygamberler diyarı olan bu topraklar, bugün oralara zahiren galip olanları ilânihaye sinesinde barındırmayacak, onlara yar olmayacak, yaramayacaktır.
Firavun’un sarayını karıncalara tahrip ettiren, Nemrud’u bir sinekle geberten, Ebâbil kuşları ile Ebrehe’nin ordusunu darmadağın ettiren Kadir-i Zülcelâl, daha nelere kadirdir, nelere!..
Ve işte, gerçek çehreler görünmeye başlıyor yavaş yavaş! Dünyayı cephane haline getirip insanları cephe cephe ayrıştıranlar belli oluyor artık!
Ey zalimler! Siz farkında olmadan dünyayı karşınıza alıp kendinize cephe aldırıyorsunuz!
İşte bu da Avusturya cephesinden!
01.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|